- 685 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YILBAŞI BİZİM İÇİN NE İFADE EDİYOR?
YILBAŞI BİZİM İÇİN NE İFADE EDİYOR?
Özünde taklitçilik olan çok işimiz var maalesef. Hem de bizi top yekûn yok etmeye gelen ve İzmir’de denize dökülenlerin değersiz değerlerini taklit. Seyit onbaşımın Çanakkale’de boğazın dibine gömdüğü gemideki işgalci haçlıların değerleri bu gün ülkemin sokaklarında cirit atıp duruyor.
Mağluplar galipleri, küçükler büyükleri, aşağıdakiler yüksektekileri taklit eder. Mağlubiyet nedir? Galip olanı efendi kabul etmektir. Bizdeki devrimler kaba tabiriyle, ırzına geçen zorbaya âşık olan ahmak kız demektir. Kölesine tapan ahmak efendi desek de olur.
Tarihçiysek eğer, olayların oluşunu bitişini ve sebep sonuçlarını okutmaktan ziyade özünü tahlil etmemiz gerekir. Bunu yaparken durduğumuz yer önemli, olaylara bakacağımız yer önemli. Biz kimiz ve nerede duruyoruz?
Ait olduğumuz koca bir tarih, köklü bir medeniyet, şerefli bir mazi ve bunların üzerimize yüklediği maddi ve manevi sorumluluklar külliyatını omuzlarımızda vicdanımızda ve ruhumuzda hisseden bir noktada olmak zorundayız. Biz peygamberimizin Bedir, Uhud ve Hendek Harplerinde Peygamber ordusundaki bir nefer gibi duracağız olayı anlatırken. Omzumuzda bunun vicdani ve imanî sorumluluğu olacak. Malazgirt’i anlatırken Alparslan saflarında, İstanbul’un fethinde de Fatih’in ordusunda bir nefer, bir akıncı olacağız. Durmamız gereken nokta bu. Yoksa durduğu yerin farkında olmayanlar “İstanbul’u Fatih işgal ettiğinde…” diye söze başlar. Tarih şuurundan yoksun olanlar, olaylara Bizans penceresinden bakar. Tarihçi tarafsız olacak, ama kendi tarihimize tarafsız olamayız, bu nankörlük olur. O zaman bu topraklarda Orhan Pamuk gibiler çoğalır gider.
Bir kaybolma durumu yaşıyoruz. Kaybolma nasıl olur? Ya pusulayı kaybedeceksin, ya haritayı, ya da kendinden ve istikametinden kopacaksın. Ormanda kaybolan bir kimse en az iki şey kaybeder. 1. Geldiği yolu, 2. Gideceği yolu.
Takvimi neden değiştirdik de bu gece yılbaşı çılgınlığı denen aşağılıklar manzumesini ve manevî felaketler zincirini yaşıyor bu millet. Bize söylenen sebep şuydu; Çağdaş dünya ile entegrasyonu sağlamak, irtibatı ve ilişkileri koparmamak. O tek dişi kalmış canavarla tüm iş ve işlemlerimizde aynilik olacak diye. Ama 5000 yıllık Çin tarihinde hiç kopuş olmadı. Ne takvim ne saat ne de yazıyı değiştirdiler. Japonlar da değiştirmedi, Yahudiler de. Onlar bilimde teknolojide gelişimin dışında mı kaldı, çağdaş dünyadan geri mi kaldılar? Bizdeki gibi yazı değişikliğiyle bir gece tümden cahil de kalmadılar, okumuş âlimlerini, münevverlerini toplu idamlarla devrimlerine kurban da etmediler.
Takvim ve yazı bizi ait olduğumuz inanç sistemine bağlar. Takvim sürekliliği ifade eder, değişiklik ise kopuşu. Takvim ve yazı milletlerin hafızalarıdır. Bana ait bir zamanı temsil eder. 1925 lerle, 1926, 1928 lerle başlayan bir tarihim yok benim. Köksüz değiliz, zıpçıktı da değiliz. Dünya ile irtibat adına kişiliğimizden mi vaz geçelim, tarihimizden mi, kimliğimizden mi?
1 Ocak yılbaşı. Miladi diğer adıyla Gregoryen takvimine göre. Gregoryen malumunuz bir papazdır. MEDİNE bana ne ifade ediyor, Noel ve haçlılar ne ifade ediyor, o da ayrı bir konu. Biyolojik olarak kan değiştirilemez, guruba uymayan kanı da, nakledilen organı da bünye reddeder, zehirlenir. Bana layık görülen bir papaz takvimi. Laiklik temeline dayandırılarak her türlü İslami değerler yok sayılıp dışlanırken, kilise değerlerine sahip çıkmak dürüstlükle ne kadar bağdaşır.
Dünya üzerinde kendi değerlerini küçümseyen ve kendi kendini bu şekilde sömürgeleştiren başka bir millet yok. Köklü bir maziyi ve dopdolu bir mirası reddederek, fikri işgal ya da fikri devşirme yaşamaktayız.
Günah sektörünün tavan yaptığı bir gece yılbaşı. Otel ve eğlence yerlerinin reklâmlarında bu gece sınırsız içki reklâmı var. Tüketim çok, üretim yok. Derdimiz çok derman yok, ağlayan çok, gülen hiç yok. Sorumluluk bilinci yok, sorumsuzluk ayyuka çıkmış ve süfli duyguların tatmin hevesi milletin tek işi olmuş. Böyle bir geceyi çılgınca kutlayıp eğlenenler neyi kutluyor, bu neyin sevinci Allah aşkına.
Bu topraklarda işlenen tüm günahlara hüngür hüngür ağlayacağımız yerde, zamanla oynandığı için şaşkın şaşkın gülüp eğleniyoruz işte. Bana ne diyemeyiz, dememeliyiz. Zira günah da sevap da şahsi değildir, umumidir. Her koyun kendi bacağından asılır diyen halt etmiş. Yeryüzünün her hangi bir yerinde işlenen bir günah, insanlık denizine atılmış bir pisliktir. O pislik hepimizi rahatsız eder, etmeli.
Peki, ne yapacağız? İyiliği yaymamız, iyiliği çoğaltmamız gerek. İYİLİĞE AÇILAN HER KAPI ŞEYTANIN YÜZÜNE KAPANIR. İnsanlık adına iyiliği emretmek ve insanları kötülükten nehyetmek, hem de sonuç alıcı bir şekilde, en uygun metotla.
Unutmayalım ki biz millet olarak insanlık ailesinin yüz akı olacak bir tarihin evlatlarıyız, yüzkarası değil.
Selam ve saygılarımla
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.