ESKİ DİZİLER VE TV
Akıl insanın sınırlarını çiziyor. Bilgi o sınırlara dayandığında dediğimde "devreleri yakarsın abi " dedi yanımda oturan arkadaşım.
Bir zamanlar "Uzay 1999" adlı dizi filmi , o tarih geldiğinde olacaklar gözümüzün önünde şimdiden cereyan ediyormuş gibi seyrediyor,heyecanla ve merakla siyah beyaz ekrandan ayıramıyorduk kurbağa gibi açılan gözlerimizi.
O yıllar Karadeniz bölgesinde televizyok yayınları yeni başmamıştı ve haftada üç gün Trabzon istasyınundan "paket" yayın olarak gerçekleştiriliyordu.Daha sonra cumartesi ve pazar günleri de yayın yapılmaya başlanınca hayatımızın siyah beyaz renkleri , gökkuşağı renkleri sevinçlere uçuruyordu biz çocukları.
Bizim henüz televizyonumuz yoktu. Daha doğrusu televizyonu olan üç beş aile vardı,bir de beyaz eşya satanların vitrinlerinde sergilenenler.
Kardeşlerim ve ben televizyonu olan bir komşumuzun ısrarlı davetlerine dayanamayıp ilk defa televizyon seyretmeye gittiğimiz akşam yarım saate yakın ekranda bir elinde alyans anahtar olan ve hemen yanıbaşında "arıza var lütfen bekleyiniz" yazısı olan karikatürü seyrettik gözümüzü ayırmadan.
Komşumuz büyükçe salonunun baş köşesine koyduğu televizyonun karşısına bir sedir uzatmış, sandalyeleri de bir tiyatro sahnesine benzer düzende sıralamıştı.
O ilk gidiş ar perdemizin yıkılışına vesile oldu ve o günden sonra her akşam , parasını vermiş biletini almış seyirci edasıyla daldık komşumuzun küçük kalabalık "televizyon seyretme salonu" na, hiç utanmadan ,çekinmeden. Hatta pişkinlik o seviyelere varıyordu ki bazı seyircilerde, ikram edilen çay bittiğinde filmin heyecanı dorukta olan yerine aldırmaksızın evin kızına " kızım ,doldur bi daha bakıym" deniliyordu gayet rahat bir vaziyette.
Benim o yıllara ait en belirgin hatırladığım dizi Uzay Yolu adlı kurgubilim dizidir. Mr. Spock sivri kulaklarıyla hala hafızamın bir köşesinde kaşları yukarıda ve Atılgan üniformasıyla aslıdır.
Kızların en çok sevdiği "Pilli Bebek" adlı o zamnaların en muhteşem karton dizisini de unutmadım hala.
Mc Millan ve Karısı’nın maceraları, Tatlı Sert, Küçük Ev,Komiser Colombo,Avukat Petrocelli ( Söz Savunmanın),Flamingo Yolu daha sonraların en çok seyredilen dizileriydi,anımarsanız.
Arsen Lüpen,tatlı ve asla cinayet işlemeyen kibar hırsızı beğenerek seyrederdim.
tatlı Cadı ise bizi daima hayretler içinde bırakırdı. İyi bir cadı olmayı ne kadar istemişimdir o zamanlar.
Bir akşam kızkardeşimle beraber komşuya televizyon seyretmeye gittiğimizde , evin küçük kızıyla sokak arkadaşı olduğu için daima yeri sedirin üzerinde olan kardeşim, oturduğu yerde uyuyakalıp bir güzel ıslatınca altını babam televizyon almaya karar verdi. Ve ertesi gün koca çatı anteni eşliğinde televizyon evimizin en büyük odasındaki yıllar yılı kalacağı köşesine yerleşti.
Tabii bu sefer televizyonun karşısına sandalyeleri dizmeye biz başladık,komşularımızın yaptığı gibi. Bizim bir avantajımız komşularımızdan seyir mekanının nasıl düzenleneceğini görmüş ,öğrenmiş olmamızdı.
Her akşam televizyon seyretmeye gelenleri karşılar,babam çay demler,herkes arkadaşına en iyi yeri ayırmanın derdine düşerdi.
"Bir Solist" , "haberler" ve kel’e bakış da denilen "Güne Bakış" adlı program ile necefli maşrapa ve programları bizim için en sıkıcı anlardı.
Aklıma o kadar isim geliyor ki Flipper adlı Yunus balığının maceraları,Kaygısızlar, kaçak; Kökler ve mahallemizdeki bütün çocukları bir anda uzak doğu felsefesinin efsunlarına gark eden Kung-Fu bunların başında geliyor.
Bir de yılbaşı programlarının "Dansöz çıkacak mı? Çıkmayacak mı?" ve "Çıkacaksa ne giyecek ?" muhabbetlerini mahalledeki abilerimizin ağzından dinlemek bir başka hoş olurdu.
Muhammed Ali’nin sabaha doğru yayınlanan maçları sabah okula geç kalmamıza sebep olsa da bir başka heyecanlı zamanları olurdu çocukluktan gençliğe geçiş yıllarımızda.
Eurovision’da sıfır puan aldğımız dönemleri de unutmak hata olur. Petrol ve Opera gibi muhteşem eserlerin başarısız olması daima gavurların hainliği ve kaliteli müzikten anlamaması olarak izah edilirdi. Oysa Avrupa’da yer yerinden oynamıştı.Gülmekten.
Daha sonra "Aşk Gemisi" ve bikinili kızlar doldu evlerimize. Altı Milyon Dolarlık Adam’ın teknik donanımı karşısında hayret eder ve Görevimiz tehlike’nin "Bu kaset bir dakika içerisinde kendi kedini yok edecek,eğer başına bir iş gelirse,seni de tanımayız ona göre diyen ikazı bize yapılmış gibi ciddileşirdik seyrederken.
Charlie’nin meleklerindeki Kelly,Sabrina ve Jill rüyalarımızı süsledi bir dönem.
Kalleş Ceyar’ın dümenlerini Lüsi’nin cömert görüntüsü sebebiyle katlandık epey bir zaman.
Derken Shogun ile Asya kültürünün inceliklerini ve Avrupalıların sevecenliğine dair bilgi sahibi olduk.
Maria Mercedes’in talihsizliği ve güzelliği "Atla gel Türkiye’ye orda kıymetini bilemediler senin yavrum" dedirttirdi binlerce delikanlıya.
Bütün bunların yanında beni en çok etkileyen ve hala bazı bölümlerini anımsadığım Radyo Tiyatro’ları bir başka güzellikteydi.
Eskiden her şey daha mı iyiydi yoksa?
Ne dersiniz ?
Not : Fotoğraftaki Pilli Bebek kardeşimiz.
YORUMLAR
Çok ama çok beğenerek okudum. Ben o kadar eskileri hatırlamıyorum. Doğduğumda herkesin televizyonu vardı. Ama bir evde toplanıp tv izlemek ne güzelmiş. Bri de ev sahipleri davet ediyorlar. Şimdi misafirlik diye bir şey yok. Ne yalan söyleyeyim zil çalınca kapı deliğinden bakıyorum bazen. Eğer iyi günümde değilsem ve dırdırını çekemeyeceğim biri gelmişse, kapıyı açmıyorum. Biliyorum bu hiç Türke yakışan ir tutum değil ama, devir yorgun insanlar devri. Akşama kadar türlü pisliğin belanın içine gir çık, akşamda gün boyu evinde oturup realiti şov izleyen ev hanımlarının çenesini dinle...Bazen çekilmiyor.
Saydığınız dizilerin bir çoğunu biliyorum. Ama şu Dallas'a yetişemediğime sanırım ömür boyu üzüleceğim. Bu kadar bahsedilen bir diziyi hiç izleyememiş olmak biraz üzücü:)
Ve size katılıyorum: HERŞEY ESKİDEN ÇOK AMA ÇOK DAHA MASUM VE GÜZELDİ....BİR DAHA HİÇ BİR ŞEY O TATDA OLMAYACAK.
sAYGILARIMLA.
erolabi
Emin olun her şey mevsiminde lezzetli oluyor. Dallas'ın bazı bölümlerinin fragmanlarına rastladığımda "ben bu diziyi mi seyretmişim onca sene?" diye kızıyorum kendime.
Fakat o zaman dizi bilirkişisiydik.
Muhtemel olayları JR'ın hainliklerine Baby'nin yapacağı savunma stratejilerine kadar , Lucy'nin gelecek bölümde kiminle kırıştıracağına kadar fikir yürütür ve tuttururdum.
Misafir evimizin neşesi, ailemizin vazgeçilmeziydi.
gelecekleri akşam bir heyecan bir sevinç ve hazırlık.
En unutamadığım uzun tuzlu çubuklar.
Tavşan gibi su ile aşlanmış çayımıza batırır yerdik.
Sohbet,sevgi,saygı ve itimat.
Kaldı mı sahi?
Babam bir akşam eve geldi ağlıyordu.
"Nevzat'ın dayısı vefat etmiş" dedi.
Dediği şahıs iş yerinden arkadaşı ve arkadaşının dayısını hiç görmemişti babam.
Yine de ağlıyordu.
Çünkü arkadaşı da ağlıyordu,üzgündü.
İstanbulda ölen bir tanıdık sebebiyle üç gün tv seyredemedik ilçemizde.
saygılarımla.
Çocuklarımı kurtarmıştım komşumuzun penceresınden ...Ama tv. dan çok benim havam çatıdaydı ...Çünkü benim çatıdaki boynuzlum 17 elemanlıydı...(ohhh be zorda olsa yazmayı başardımmmm.. 'H' yi bi bulabilsem...Hayy çok yaşa erolabi bile diycem...)
erolabi
Değerli Bedri ağabey,
Müstesna yorumunuza şükranlarımı arz eder saygı ile ellerinizden öperim.
KARLI BİR GÜNDÜ.
BEŞ KATLI APARTMANIN GİRİŞ KATINDA KÜÇÜK ODALI BİR EVDE YAŞIYORDUK.
BEN BEŞ ABLAM DA SEKİZ YAŞINDAYDI.
HAVA KARARMAYA YÜZ TUTMUŞ SOKAK LAMBALARI YANMAYA BAŞLAMITI ÇOKTAN.
PENCERENİN KENARINDAKİ DİVANDA OTURUYORUZ. ABLAM İLE... KARŞI KOMŞUNUN CAMINDAN GÖREBİLDİĞİMİZ KADARIYLA TELEVİZYONDA OYNAYAN ÇİZGİ FİLM HEİDİ Yİ SEYRETMEYE ÇALIŞIYORUZ.
BÜYÜK BİR GAYRET İLE.
SENE 1977..
YAZINIZ ALDI GÖTÜRDÜ BENİ ÇOCUKLUĞUMA..O ZAMANLAR HER ŞEY DAHA GÜZELDİ...DEĞİLMİ Kİ HEP BÜYÜDÜKÇE ESKİYE ÖZLEM DUYMAM........
SEVGİYLE KALIN...
erolabi
O yıllarda bir gün köyden Çayeli'ne iniyorduk annem ve kardeşlerimle.
Hasan maca adında kanatlı şavrole taksisi olan bir emekli şoför götürüyordu bizi.
Yolda bir keçi-koyun sürüsüne rastladık.
Annem sürü sahibinin çocuklarının ebesiydi.
İlla size bir oğlak vereyim dedi.
Biz de bir tane beğendik.
Aldık kucağımıza oturduk taksiye.
eve geldik.
Adını "Yuki" koyduk.
Yıllar sonra büyüdü.
Ve sahibine gönderdik. Babam keselim dediğinde evde çoluk çocuk gözyaşları ile geçirdi üç günü.
geri gönderdik ve orada kurbana verildi.
O zamanlar her şey daha sıcakmıydı ne ?
Saygılarımla.
Bir oda içinde mahalle olarak izlediğimiz filimlerde sadece film izlemiyorduk birlikte olmanın tadını çıkarıyorduk.Şimdi herkes başka odada komşu komşuyu görmüyor.Kimse kimseyi görmeyince konuşmayınca neyi paylaşabilirizki.Çoğu zaman biribirimizden merhabayı bile esirgiyoruz.Geçmişi bu yüzden özlüyoruz.İlk televizyonumuz alındığında altı yaşımdaydım.Yazınızdaki tüm güzellikleri yaşadım.Hatırlattığınız için teşekkürler.Selamlar.
erolabi
Yine de eskiden her güzelliği,acıyı sevinci paylaşmak vardı.
Her yemeği bile paylaşırıd insnlar.
her sıhbette başka bir lezset vardı
Yavaş yavaş..
Alamancı büyüklerimizin o zamanlar anlattığı ve hayretlerle güldüğümüz " Alamanyada on sekiz yaşına geline çocuk evde yediğinin parasını öder" sözlerinin yakınımızda olduğunu hissediyor...nerde hisstemek görüyoruz artık.
Selam ve saygılarımla.
Bizler bu dizileri hep izledik. Ne kadar şanslıyız! Bazı dizileri unutmuşum sayenizde hemen hatırladım. İyi ki yazmışsınız. Beni o günlere götürdü yazınız. Hakikaten biz de öyle önce televizyonlu evlere çat kapı misafir olduk sonra da millet bize gelmeye başladı. Düşününce eskiden herşey ne kadar farklıymış ne kadar sıcak ve güzelmiş diye düşünmeden edemedim.
Teşekkürler hatırlattığınız için. Harika bir yazıydı. Emeğinize sağlık. Saygı ve selamlarımla..
erolabi
Kapıyı birazcık geç açsak babam da annem de kızardı bize neden "hemmmeen" açmadınız diye.
Bir de o zaman paylaşmak mutluluk saçardı insanların içlerine.
Şimdi ise enayilikten sayılıyor.
Eskiden..ahh eskiden.!
Komşuluk vardı.
Arkadaşlık vardı.
Evlerde börekler ,tatlılar,tuzlular..
Diyet yapanlar için özel tuzsuz hamur ayrılırdı.
Kapılar açık olurdu.
Gönüller apaçık.
Dedikodular bir başkaydı...
Kızların ayrı bir havası vardı.
Delikanlılar topuklarına basarken kızların gülüşleri düşerdi pencerelerden..
Kısa ve öz mektuplar yazılırdı..
Çaşıtlar oludu arada üç beş nasiplenen..
Sevdalar olurdu dağ gibi..
Acıları paylaşırdı insanlar sofralarında..sevinçleri bölüşür ..
Nerde.. O
İnsanlar. Nerdeee biz.
Selam ve saygı ile.
dünyamız aynı dünya
mahallemiz yerinde
güzel olan herşeyi
acaip nesil aldı
hasiyet onur bitti
şerefsizlik nam saldı.........eskinin en kötüsü bu günün en iyisiydi keskin kalem bunu bilesin...saygılar....
erolabi
her zaman bir tereddüt var içimde ..
Acaba biz haksız mıyız ?
Eski daha mı kötüydü ? diye.
Fakat bakıyorum eskiyi sadece eski olanlar değil yeni yetişenler de merak ve hayretle seyrediyor.
Nasıl olur ? diyorlar.
nasıl olur da ücretsiz yardım yapar komşu komşuya..
Neden rahatını bozar insan bir başkası için ?
O zaman hayran olup kalıyorlar.
Ve ben haklıyım ağabeeeeey ..Haklıyızzz ! diyorum içimden.
En içten saygılarımla.
biz teknolojik çağda doğduk ,öyle sıralı komşuluklar yok,sıralı çay sohbetleri yok,sıralı komşu bekleme de yok evin bir köşesinde ölsek kimsenin ruhu duymayacak .
zaman nasıl da törpülemiş harman kokan yerleri
saygımla
erolabi
haklısınız ..
O kadar değiştik ki.. anlatamam.
Köylere kadar uzanan bu dönüşüm ve değişim maalesef tolumun ruhunu kemiren,insanları acımasızlaştıran, dediğiniz gibi ölsek duyan olamayacak şekilde dizayn ediyor hayatımızı.
Apartmandan cenaze çıkıyor kimsenin haberi olmuyor.
Akrabalık bile deforme oldu.
Arkadaşlık karşılıklı menfaattler sürdüğü sürevce devam eder hale geldi.
Aşk mı??
Siz bakmayın sayfalar dolusu aşk namelerien.
evlenme programlarını iki defa seyrettim.
her gelen "Ne mal varlığın var?" diyor.
İnsanlar konuşurken yan taraflarına açılan pencerede ne kadar maaş aldıkalrı kaçç tane evi olduğu yazıyor.
Ahlak !!!
Haysiyet !!
Adalet !!
Soran var mI ???
Değerli yorumunuza ve sizin gibi erdemli bir insanı yetiştiren ailenize en içten saygılarımı sunarım.