- 1460 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
dedeler nineler
Kuşak çatışması diye bir şeyden söz eder dururuz hep. Yaşlılarla gençlerin hayata bakışlarında belirgin bir uyumsuzluk vardır. Bunun kural olarak değişmezliğini teslim etmek gerekir. Köy ya da kentte, bugün ya da beş yüz yıl önce daha farklı olduğunu sanmıyorum. Yaşlılar temkinli, tedbirli, gençler atılgan, heyecanlı olurlar. Yaşlılar parayı daha kontrollü harcarlar, gençlerin ihtiyaç saydıkları (3G telefon veya ev tipi klima gibi) bir çok şey olmadan da hayatı pekala sürdürebileceklerini düşünürler ve böyle de yaparlar çoğu kez. Belki gençler saygılı, yaşlılar hoşgörülü olsa, iki kuşak arasındaki farklar ciddi bir gerginliğe dönüşmeden, sorunların üstesinden gelebiliriz. Ne yazık ki bunu her zaman beceremeyiz ve bazen küslükler kavgalar bile olur gençlerle yaşlılar arasında.
Ama bir kuşak daha öteye gidince şaşırtıcı bir durum karşımıza çıkıyor. Yaşlılarla çocuklar ararsında anlaşılması güç bir iletişim biçimi bir sevgi ve ilgi var. Dedelerle ninelerle torunlar arasında. Çocuklar anne babaya yaptıkları eziyetleri dedeye nineye yapmıyorlar. Anne babayla olan otorite –itaat ya da bazen ev hayatını zindana çeviren otorite- isyan ilişkisi dedeyle torun arasında olmuyor. Neden acaba?
Bir hacı amca vardı. Bana şöyle demişti: “herkesin peşinde koştuğu, benim için geride kaldı kızım.”
Yetmiş yaşında kır saçlı beli bükük bir adam düşünelim, okul hayatı -kısa ya da uzun olsun- geride kalmış, askerliği- zor ya da kolay- yapmış, ev bark sahibi olmuş, evlenmiş kah mutlu kah mutsuz olmuş, işe girmiş bazen çok kazanmış bazen aç yatmış, çocukları kah yüzünü güldürmüş kah kalbini kırmış velhasıl bizim hayalini kurduğumuz ya da derdine düştüğümüz ne varsa hepsini görmüş bir adam. Gözleri eskisi kadar iyi görmeyen kulakları iyi duymayan, zihni eskisi gibi güçlü olmayan, (hadi Şebnem Ferah’ın dediği gibi diyelim) sıradan güzel bir gün uğruna her sabah her akşam bir torba ilaç içmesi gereken bir adam. Karşıdan koşarak gelen ve “Dede !” diye boynuna atılan bir çocuğun ona ne hissettirdiğini nasıl bilebiliriz? Ya o çocuğun okulda olan kavgayı, mahalledeki maçı anlatmak için yahut öğretmenin verdiği yıldızı ya da yeni bilgisayar oyununu göstermek için neden o yaşlı adamı seçtiğini. Belki hiç bilemeyiz. Zira ikisi de değiliz. Kızlar niye ilk örgüyü ninelerinden öğrenirler? Niye ördükleri ilk elbezi veya yamrı yumru dantel örtü ninenin mutfağını süsler? Yaramazlık yapılınca niye ninenin arkasına saklanılır? Zamanında o da kendi çocuklarına kızmıştır, hatta tahammül edemediği, arkalarından terlik fırlattığı, hemen tövbe dese de ilendiği anlar olmuştur muhakkak. Ama torun söz konusu olunca kıyamaz: “etme, kızma, vurma annesi çocuğa” der hemen. Merhamet yıllar sonra ancak öğrenilebilmiş bir meziyet midir? Çocuk sevgisi anne babada da hep vardır elbet, ama sevdiğine zaman ayırmak, ilgi göstermek, onun oyunlarına katılmak, şakalarına gülmek, haşarılıklarına sabretmek dede nine olunca mı mümkün olur ancak? Başlı başına ayrı, farklı, küçük bir insan olarak çocuğa kıymet vermek gerektiği, onun sahip olunan bir varlık değil olsa olsa bir emanet olduğu gerçeği yıllar sonra mı anlaşılır?
Benim dedemle ilgili anılarım bu kadar parlak olmasa da (çok uslu olduğum söylenirdi ama yine de akşam olunca “sus, ajansı dinleyelim” ihtarını alırdım) anneannemle daha yumuşak bir diyalogu yakalamıştık. Derse ara verdiğim zaman onun odasına gider beş dakika sohbet eder dinlenirdim. Evde ikimizin kaldığı Pazar günlerinde o seviyor diye patates kavururduk kırmızı biber ekerdik üstüne. “Olur, geçer yavrum” derdi bir şeye sıkılsam. Hayat buydu aslında Olur ve geçerdi hepsi bu.
Kendi dedenizle ninenizle ilgili neler hatırlıyorsunuz? Şimdi belki kendileri de dede nine olmuş anne babanızla iletişimde bazen ne kadar zorlandığınızı, anlaşılamadığınızı ya da anlayamadığınızı düşünün. Oysa nineyle dedeyle aradaki onca yıla rağmen sanki birbirinizi daha iyi tanıyorsunuz. Bazen annenize anlatsanız, aynaya çarpıp size daha güçlü şekilde geri dönen bir kaygıdan başka bir şey getirmeyeceğini bildiğiniz şeyleri, ninenize anlatıyor ve onun mütevekkil halinde teselli buluyorsunuz. Bazen dedenizi babanızdan koruduğunuz oluyor ya da dedeniz size arka çıkıyor babanıza karşı müttefik oluyorsunuz.
Belki şimdi ne dede kaldı ne nine. Duadan başka onlara verecek bir şeyimiz olmayabilir. Ama hayattalarsa hala, dizleri dibine oturun gidip, bir kahve pişirin ya da bir telefon açın uzaktalarsa. Onları tanımış olmak büyük şans.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.