- 1070 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
UNUTKANLIK VE UNUTMAK ÜSTÜNE
UNUTKANLIK ve UNUTMAK ÜSTÜNE
Yazıma başlamadan önce, beynim bana kumanda etmeye başladı bile,” Evet, bu konu çoktan beri hep dikkattini çeken bir konu idi, yaz, yazmaya değer! Fakat oda hayli serin, soba yakmadığına göre üşümemek için biraz daha sıkı giyin! Ayaklarında hafif üşüme başladı, daha fazla üşütürsen hastalanabilirsin, eşofmanın altına yünlü bir içliğin vardı, onu giy! Sırtına da kazağını giydin ama yetmiyor, üstüne yarım kollu cepkeni de geçir! Ayağına da terlikl!”
Nasıl ama?! İyi ki bir beynimiz var ve içinde aklımız!
”İnsan düşünen bir varlıktır!” demek, artık günümüzde insan tanımlamasına yetmiyor! Çünkü yaşamsal etkinlikler içinde çok daha karmaşık bir tip olarak karşımıza çıkıyor. İnsan kimilerine göre üstün nitelikli, tanrının iyi özelliklerini kendinde toplamış, onun bir sureti olarak değer bulurken, kimilerine göre de doğuştan eksik, zaafları, hırsları olan vahşi bir varlıktır.İyi yanlarıyla insanlığı yücelten insanlar, kötü yanlarıyla onu yerin dibine gömen yine insanlardır!
Ha ne demiştik, unutkanlık; yazımızın ağırlık noktası olmalı bugün, konuya odaklanalım. Evrensel döngü içinde öyle bir güzel ahenk kurulmuş ki, hayran kalmamak, evrenin bu düzeni karşısında gıpta etmemek olanaksız.
Belki evren kendisi bazı şeyleri bize zaman zaman unutturuyor ve zaman zaman anımsatıyor yine! Unutkanlığı da bir nevi evrenin bilincimizdeki yansıması olarak değerlendirilebiliriz sanırım?! Unutkanlığın nedenleri arasında, gereksinim sıralaması ve ivedilik (aciliyet) öncelikli ele alınmalı, işimize gelmeyeni unutuyoruz. Çünkü yaşam bir varoluş savaşıdır, savaşın amacı ilerlemek, önümüzdeki mevzileri ele geçirmek ve kendi egemenliğini kurmak olarak saptandığında, ardımızda kalanların , düşenlerin, yada düşürdüklerimizin pek önemi yoktur.
Bu yüzden değil midir, bize ayak bağı olanları siler atarız yaşantımızdan. Bu bilinçli bir unutmaya yönelimdir. Bazı şeyler de vardır ki istemesek de unutmak zorunda kaldığımız, fakat önemi gereksinim duyulunca ortaya çıkan. Tam da budur belkide ”Gelen gideni aratır!” sözünün ardındaki gerçek,ya da gereksinimin ortaya çıkmasıyla davranışlarımızın belirlenmesinin altında yatan geçek neden.
İnsanlar yanmayınca soyunmaz, donmayınca giyinmez!” demişti konfeksiyoncu bir arkadaşım.
Bu sabah kahvaltı yaparken zeytinlere bakıp, köydeki bir kaç ağaç zeytini yine toplamaya gidemediğimizi ve pazardan zeytin almak zorunda kalcağımızdan sözettik. Olsun, kurda kuşa yem olur, diyecek kadar da cömertliğim üstümde hani. İyi ki unutkanlık var diye tam bu noktada inceden ince derin bir düşünce sarıyor birden düşlerimi. Herşeyi insanoğlu tüketiyor doğada diyorum. Diğer canlılar ile bir arada yaşadığımızın, onlar da yaşarsa yaşam sürdürebileceğimizin bilincine varmak istiyorum yeniden. İyi ki unutkanlık var! Ya her şeyi bir anda anımsasa insanoğlu?! Herşeyi bir anda tüketse sahip olmak ve bencillik hırsı?! Yaşanacak durum kalır mı?
Şu an dışarıda gök gürültülü bir yağış başladı, camdan bakınca gördüm; dolu yağıyor. Hayret, doğa arada bir hep bunu yapıyor, bir bildiği var demekki diyorum içimden! Her zaman dolu yağmaz, kar da yağmaz Antalya’ya, on – onbeş yılda bir, bir karış bilemedin iki karış kar yağar ve bir kaç saat sonra da eriyip gider.
Doğa kendisine ait bedende kendi yasalarıyla yaşar! Başı ağrırsa ateşlenir, üşürse hapşırır, midesi bulanırsa ateş kusar! Çok fazla canı sıkılır, gerilime girerse, fay hatlarını kırar, yıkar dağıtır ortalığı ve kendine yeni bir denge kurar. Biz insanoğulları nerede yanlış yaparsak, dayanma gücü kalmayan doğa bize zamanı gelince, anımsatıyor kendini gücüyle. İşte evrenin(makro kosmos) , mikrokosmos bir özeti olan insan da kendi iç ve dış hesaplarını farkında olmadan evrenin yasalarına bağımlı olarak ayarlıyor hep.
Çağ hızla değişiyor, dünya daha hızlı dönüyor sanki eskisinden, çünkü insan beyni eskisinden kesinlikle daha fazla çalışıyor ve daha fazla düşünmesi gereken şeylerin sayısı giderek artıyor. Beyin kıvrımlarımızın sayısı da artarak evrimleşiyor kesinlikle.
Çağa ayak uyduramayanlar vahşileşiyor, ilkelleşiyor yeniden. Çalışanın hakkını çalmak, sınav sorularının çalınmasıyla boyut değiştiriyor. Yeni kumaşlar dokunuyor, yeni model kılıflar dikiliyor çalınan minareyi saklamak için, yasalara uydurulmuş yeni model kılıflar(!) Tükürsen yapışmayacak suratlara yeni maskeler geçiriliyor!
Unutmak üstüne daha çok şey söylemek olası elbet, unutulan anılar, sevgiler, sevgililer, şarkılar türküler, gelenek ve göreneklerden tutun da, tarih olup gidenlere varıncaya dek. Neleri unutmadı ki insanoğlu; ne büyük acılar yaşadı, ne büyük sevinçler, ne büyük hasretler, ne büyük zaferler ne büyük yenilgiler!
Kendi savaşımızı kazanmak istiyorsak, ulusal kurtuluş savaşımızı unutmamak dileğiyle, konuyu Aşık Veysel’den bir türküyle kapatıyorum, şimdilik bu kadar.
Herkese sevgimle.
Şaban AKTAŞ
11.12.2010
YORUMLAR
"Doğa kendisine ait bedende kendi yasalarıyla yaşar! Başı ağrırsa ateşlenir, üşürse hapşırır, midesi bulanırsa ateş kusar! Çok fazla canı sıkılır, gerilime girerse, fay hatlarını kırar, yıkar dağıtır ortalığı ve kendine yeni bir denge kurar. Biz insanoğulları nerede yanlış yaparsak, dayanma gücü kalmayan doğa bize zamanı gelince, anımsatıyor kendini gücüyle. İşte evrenin(makro kosmos) , mikrokosmos bir özeti olan insan da kendi iç ve dış hesaplarını farkında olmadan evrenin yasalarına bağımlı olarak ayarlıyor hep.
Çağ hızla değişiyor, dünya daha hızlı dönüyor sanki eskisinden, çünkü insan beyni eskisinden kesinlikle daha fazla çalışıyor ve daha fazla düşünmesi gereken şeylerin sayısı giderek artıyor. Beyin kıvrımlarımızın sayısı da artarak evrimleşiyor kesinlikle.
Çağa ayak uyduramayanlar vahşileşiyor, ilkelleşiyor yeniden. Çalışanın hakkını çalmak, sınav sorularının çalınmasıyla boyut değiştiriyor. Yeni kumaşlar dokunuyor, yeni model kılıflar dikiliyor çalınan minareyi saklamak için, yasalara uydurulmuş yeni model kılıflar(!) Tükürsen yapışmayacak suratlara yeni maskeler geçiriliyor!"
farklı açılardan hayata bakan düşündüren özü sözü bir erdemli yüreğe gönül dolusu teşekkürler..
iyi ki varsınız iyi ki yazıyorsunuz değerli hocam...
sevgim saygımla hep..
UNUTKANLIK ve UNUTMAK ÜSTÜNE
Yazıma başlamadan önce, beynim bana kumanda etmeye başladı bile,” Evet, bu konu çoktan beri hep dikkattini çeken bir konu idi, yaz, yazmaya değer! Fakat oda hayli serin, soba yakmadığına göre üşümemek için biraz daha sıkı giyin! Ayaklarında hafif üşüme başladı, daha fazla üşütürsen hastalanabilirsin, eşofmanın altına yünlü bir içliğin vardı, onu giy! Sırtına da kazağını giydin ama yetmiyor, üstüne yarım kollu cepkeni de geçir! Ayağına da terlikl!”
Nasıl ama?! İyi ki bir beynimiz var ve içinde aklımız!
”İnsan düşünen bir varlıktır!” demek, artık günümüzde insan tanımlamasına yetmiyor! Çünkü yaşamsal etkinlikler içinde çok daha karmaşık bir tip olarak karşımıza çıkıyor. İnsan kimilerine göre üstün nitelikli, tanrının iyi özelliklerini kendinde toplamış, onun bir sureti olarak değer bulurken, kimilerine göre de doğuştan eksik, zaafları, hırsları olan vahşi bir varlıktır.İyi yanlarıyla insanlığı yücelten insanlar, kötü yanlarıyla onu yerin dibine gömen yine insanlardır!
Ha ne demiştik, unutkanlık; yazımızın ağırlık noktası olmalı bugün, konuya odaklanalım. Evrensel döngü içinde öyle bir güzel ahenk kurulmuş ki, hayran kalmamak, evrenin bu düzeni karşısında gıpta etmemek olanaksız.
Belki evren kendisi bazı şeyleri bize zaman zaman unutturuyor ve zaman zaman anımsatıyor yine! Unutkanlığı da bir nevi evrenin bilincimizdeki yansıması olarak değerlendirilebiliriz sanırım?! Unutkanlığın nedenleri arasında, gereksinim sıralaması ve ivedilik (aciliyet) öncelikli ele alınmalı, işimize gelmeyeni unutuyoruz. Çünkü yaşam bir varoluş savaşıdır, savaşın amacı ilerlemek, önümüzdeki mevzileri ele geçirmek ve kendi egemenliğini kurmak olarak saptandığında, ardımızda kalanların , düşenlerin, yada düşürdüklerimizin pek önemi yoktur.
Bu yüzden değil midir, bize ayak bağı olanları siler atarız yaşantımızdan. Bu bilinçli bir unutmaya yönelimdir. Bazı şeyler de vardır ki istemesek de unutmak zorunda kaldığımız, fakat önemi gereksinim duyulunca ortaya çıkan. Tam da budur belkide ”Gelen gideni aratır!” sözünün ardındaki gerçek,ya da gereksinimin ortaya çıkmasıyla davranışlarımızın belirlenmesinin altında yatan geçek neden.
İnsanlar yanmayınca soyunmaz, donmayınca giyinmez!” demişti konfeksiyoncu bir arkadaşım.
Bu sabah kahvaltı yaparken zeytinlere bakıp, köydeki bir kaç ağaç zeytini yine toplamaya gidemediğimizi ve pazardan zeytin almak zorunda kalcağımızdan sözettik. Olsun, kurda kuşa yem olur, diyecek kadar da cömertliğim üstümde hani. İyi ki unutkanlık var diye tam bu noktada inceden ince derin bir düşünce sarıyor birden düşlerimi. Herşeyi insanoğlu tüketiyor doğada diyorum. Diğer canlılar ile bir arada yaşadığımızın, onlar da yaşarsa yaşam sürdürebileceğimizin bilincine varmak istiyorum yeniden. İyi ki unutkanlık var! Ya her şeyi bir anda anımsasa insanoğlu?! Herşeyi bir anda tüketse sahip olmak ve bencillik hırsı?! Yaşanacak durum kalır mı?
Şu an dışarıda gök gürültülü bir yağış başladı, camdan bakınca gördüm; dolu yağıyor. Hayret, doğa arada bir hep bunu yapıyor, bir bildiği var demekki diyorum içimden! Her zaman dolu yağmaz, kar da yağmaz Antalya’ya, on – onbeş yılda bir, bir karış bilemedin iki karış kar yağar ve bir kaç saat sonra da eriyip gider.
Doğa kendisine ait bedende kendi yasalarıyla yaşar! Başı ağrırsa ateşlenir, üşürse hapşırır, midesi bulanırsa ateş kusar! Çok fazla canı sıkılır, gerilime girerse, fay hatlarını kırar, yıkar dağıtır ortalığı ve kendine yeni bir denge kurar. Biz insanoğulları nerede yanlış yaparsak, dayanma gücü kalmayan doğa bize zamanı gelince, anımsatıyor kendini gücüyle. İşte evrenin(makro kosmos) , mikrokosmos bir özeti olan insan da kendi iç ve dış hesaplarını farkında olmadan evrenin yasalarına bağımlı olarak ayarlıyor hep.
Çağ hızla değişiyor, dünya daha hızlı dönüyor sanki eskisinden, çünkü insan beyni eskisinden kesinlikle daha fazla çalışıyor ve daha fazla düşünmesi gereken şeylerin sayısı giderek artıyor. Beyin kıvrımlarımızın sayısı da artarak evrimleşiyor kesinlikle.
Çağa ayak uyduramayanlar vahşileşiyor, ilkelleşiyor yeniden. Çalışanın hakkını çalmak, sınav sorularının çalınmasıyla boyut değiştiriyor. Yeni kumaşlar dokunuyor, yeni model kılıflar dikiliyor çalınan minareyi saklamak için, yasalara uydurulmuş yeni model kılıflar(!) Tükürsen yapışmayacak suratlara yeni maskeler geçiriliyor!
Unutmak üstüne daha çok şey söylemek olası elbet, unutulan anılar, sevgiler, sevgililer, şarkılar türküler, gelenek ve göreneklerden tutun da, tarih olup gidenlere varıncaya dek. Neleri unutmadı ki insanoğlu; ne büyük acılar yaşadı, ne büyük sevinçler, ne büyük hasretler, ne büyük zaferler ne büyük yenilgiler!
Kendi savaşımızı kazanmak istiyorsak, ulusal kurtuluş savaşımızı unutmamak dileğiyle, konuyu Aşık Veysel’den bir türküyle kapatıyorum, şimdilik bu kadar.
Herkese sevgimle.
Şaban AKTAŞ
11.12.2010
DOSTLAR BENİ HATIRLASIN
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han, konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın
Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın
Ne gelsemdi, ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın
Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murat yalan ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın
Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın
Aşık Veysel ŞATIROĞLU
Şaban Aktaş tarafından 12/28/2010 5:58:44 PM zamanında düzenlenmiştir.