- 840 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Allah’ın ve Elçisinin (Kendi Fikirleriniz ile) Önüne Geçmeyin Haddinizi Biliniz!
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ
(Ve eti’ullahe ver rasule )
Allah’a ve Peygamber’e itaat
حْكُمْ Hüküm: حَكَمَ Hakeme: حَكَمْتَ Hakemte: حَكَمْتُمْ Hakemtum:
فَاَحْكُمُ fe ahkumu: لِتَحْكُمَ li tahkume:تَحْكُمُوا tahkumu: يَحْكُمُ yahkumu:
لِيَحْكُمَ li yahkume: تَحْكُمُونَ Tahkumun: يَحْكُمَانِ yahkumani: يَحْكُمُونَ yahkumûn:
حَكَمْتَ Hakemte: رَبِّاحْكُمْ rabbihkum: اَحْكَمُ الْحَاكِمٖينَ ahkemul hakimîn:
يُحَكِّمُوكَ yuhakkimuke: يُحَكِّمُونَكَ yuhakkimuneke: اُحْكِمَتْ uhkimet: يُحْكِمُ Yuhkimu:
مُحْكَمَةٌ muhkemetuv: يَتَحَاكَمُوا yetehakemu: حَكَمًا hakemem: وَحِكْمَةٍ Hikmetin:
وَالْحِكْمَةَ velhikmeh:
آحكمآلحكمين
Hâkimlerin (Hükmedenlerin) –Hüküm ciheti ile en âlimi en adili en mahiri…
آلحكيم El Hakimu: Sağlam, Muhkem, Hikmetli, Hikmet Sahibi, Allah’ın sıfatlarından...
Allah’ın kelamı ‘’Kur’an’’ şüphesiz en temel kaynak olup, Müslümanlar nezdinde içinde barındırmış olduğu hakikatler ile eşiz bir kudsiyete sahiptir. Söylem olarak dile getirilen bu hakikat karşısında bir bütünlük ile yaşamsal alanda var olması gerekir iken yaşamdan uzak bir anlayış ile atfedilen kudsiyet olarak kalmakta.
Merhameti sonsuz olan Allah Kur’an’ın merkezine almış olduğu insanoğluna hayatı boyunca karşılaşacağı sorunların çözümü için ilk örnek olan Resulullah ve onu takip eden canlı şahitler için var olacak sorunların temel ilkelerini vermiştir.
İslam ümmeti ve Kur’an arasındaki bağ ilk örnek nesil ve içinde bulunduğumuz zaman dilimi sürecinde dengeli bir biçimde irtibatı kurmak, her zaman başarılamamıştır. Bu başarısızlığın ana sebepleri hem iç hem dış şartların suni gündemleri sayesinde Kur’an ve İlk Örnek nesilden uzak anlayışların zirveye ulaşması sağlanmıştır.
Ümmeti Muhammed içinde fitne çıkarmaya çalışan bazı kesimler kuzu postuna bürünerek emellerine ulaşmaya ve insanları ana hedeften şaşırtmaya başlamışlardır.
Tarihten bizlere ulaşmış bilgiler ışığında, ‘’SÜNNET’’ kavramının tanımı:
Peygamber Efendimizin, kendi döneminde, İslam toplumunun,’’Akide’’ ‘‘İbadet’’ ‘’Tebliğ’’ ‘’Eğitim’’ ‘’Ahlak’’ ‘’Hukuk’’ ‘’Siyaset’’ ‘’Ekonomi’’ gibi Toplumu ilgilendiren alanlarda Bireysel-Toplumsal ve Evrensel olmak üzere, hayatın her alanında, yönlendirip, yönetmede ‘’KURAN ‘’ temel kaynak alınarak, bu esaslar ve prensipler dahilinde, yapılmış olan uygulamaların oluşturduğu, ‘’ZİHNİYET veya DÜNYA GÖRÜŞÜDÜR’’
Kıyas (Arapça: قياس), bir İslamhukuku terimi.
Bir İslam hukuku terimi olarak kıyas; hükmü hakkında nass (ayet ve/veya sünnet) bulunmayan bir meseleyi, aralarındaki ortak illiyet (sebep-sonuç bağı) ve/veya özellikten dolayı, hükmü hakkında nass bulunan, hükmü nass ile sabit olan bir meseleye bağlamak.
İcma’ (Arapça: إجماع), bir İslamhukuku terimi.
İcma’ İslamhukukuna göre, herhangi bir çağ veya dönemde yaşamış İslam bilginlerinin Kitap (Kur’an), Sünnet ve kıyasın delillerinden birine dayanarak, şeriatın (İslami hükümlerin) bir meselesi konusunda aynı hükmü vermeleri, aynı hükümde birleşmeleridir
Ama kendisine hidayet bahşedildikten sonra Peygamber ile bağını koparan ve müminlerin yolundan başka bir yola sapana gelince, onu kendi tercih ettiği yolda bırakacak ve ona cehennemi tattıracağız: o ne kötü bir sondur
(Nisa-115)
Fıkıh Arapça: فقه veya İslam hukuku, bir İslam dini terimidir. Şeriatın, ulema tarafından verilen fetvaların da katkılarıyla genişletilmesi ve Müslümanların hayatını düzenlemek amacıyla açıklanmasıdır.
İslam hukuku (fıkıh) 4 ana kaynağa dayanır: Kur’an, Sünnet, İcma, Kıyas. Bunların dışında istihsân, ıstıhlah, örf, maslahat uygulamaları vardır.
İctihad (Arapça: اِجْتِهاد) İslam hukuku terimi. Arapça kökenli sözcük bir İslam hukukçusunun fıkıh usulü prensiplerini kullanarak hükme varmak için çaba harcamasına ve sonunda vardığı hükme verilen isimdir.
İstihsan Sözlükte "güzel saymak, bir şeyi güzel görmek" anlamlarına gelen istihsan, fıkıh usulünde, müçtehidin daha kuvvetli gördüğü bir delil veya bir husustan dolayı, bir meselede benzerlerine verdiği hükümden vazgeçip başka bir hüküm vermesidir. Bazen bir mesele nassların genel çerçevesine veya mezhepte yerleşmiş genel bir kuralın kapsamına girmekle birlikte, buna göre hüküm vermeyi engelleyen başka bir gerekçe veya delil bulunur. İşte müçtehidin bu ikinci delile dayanarak, genel kaideye göre hüküm vermekten vazgeçip, ikinci delile göre hüküm vermesine istihsan denir. Bu yolla sabit olan hükme, kıyasa aykırı olarak sabit olmuş hüküm denir.
Şeriat, Arapça kökenli bir sözcük olup; "yol; mezhep; metot; adet; insanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol" anlamına gelir. İslam dinindeki terimsel anlamı ise "ilâhi emir ve yasaklar toplamı", "Kur’an’ın ayetleri ‘’Tüm peygamberlerin dini İslam’dır. Bundan dolayı da şeriatları birbirini takip etmiştir.
Bu açıdan anlam olarak din terimine benzeyen şeriat teriminin din teriminden farklılığı kullanım şeklindedir.
Zira şeriat, "dinin insan eylemlerine (amel) ilişkin hükümlerinin bütünü" "dinin dışa yansıyan görüntüsü ve dünya ile ilgili hükümlerinin tamamı"
"İslam Hukuku" gibi anlamlar için kullanılmaktadır. Kısaca dini hükümlerin bütünü ve dinin dünyevi ve maddi yönü olarak tanımlanabilir.
Şeriat sözcüğü ’’şerea’’ (الشرع) sözcüğü ile aynı kökten gelmektedir. Bu sözcük beyan etmek anlamında olup, şeriat koymak manasında da kullanılır. Şeriat koyana "Şari’"denir.
İslam dininine göre tek şari yani şeriat koyucu (yani kural/hukuk koyucu) Allah’tır.
Allah’a bundan dolayı "Şari-i Hakim" veya "Şari-i Mübin" denildiği de olur. Ayrıca, İslam dininde peygamberler Allah’ın hükümlerini yani şeriatını ortaya koydukları ve insanlara haber verdikleri nedeniyle şari olarak anılabilirler.
İslam alimleri kuran ve sünnete dayanarak oradan hükümler çıkarıp kanunları ortaya koyarlar bunada içtihad denir. Toplumun her türlü hukuki ve kanuni meseleleri bu müessese tarafından çözüme kavuşturulur. Dolayısıyla modern ulus devletlerinde bunun karşılığı, anayasa kurumu ve ona bağlı kanunlar manzumesi denk gelir. Şeriat sözcüğünün çoğulu "şerayi"dir.
Şeriat kelimesi diğer kanunlar için de kullanılabilir. İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın, Zerdüşt’ün günümüz devletlerinin şeriatı gibi.
Kelimenin terim anlamı Mekke’de inen şu ayette görülür:
" Sonra ey Muhammed! Sana da insanların uyacakları bir hayat sistemi (şeriat) verdik. Sen ona uy, bilmeyenlerin arzularına uyma. (Casiye-18)
Allah Resulü Muhammed’e verilen ‘’Şeriat’’ kendinden önce gelen peygamberlere verilmiş olan‘’Şeriat’’ın devamı ve tamamlayıcısı niteliğindedir.
Bu husus şu ayeti kerime’de izah edilir.
O, itikadi konularda, Nuh’a emrettiğini -ve sana (ey Muhammed,) vahiy aracılığıyla öğrettiğimizi ve aynı zamanda İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimizi- sizin için uygun gördü. (Sahih) itikada sağlam bir şekilde sarılın ve o konuda bütünlüğünüzü bozmayın. Onları çağırdığın bu (itikad bütünlüğü) başka varlıkları veya güçleri Allah’a ortak koşanlara ağır gelse (bile). Allah dileyen herkesi kendine çeker ve O’na yönelenleri doğru yola ulaştırır.
(Şura-13)
İslam hukuku (fıkıh) alimleri, şeriatı üç ana bölümde incelemiştir: İbadetler, muameleler ve ceza hukuku.
İbadetler: İbadet İslam’da, genel olarak Allah’ın hoşnut ve razı olduğu her çeşit eylemi kapsamına alır. Özel anlamda ise, ayet ve hadislerde özel şekil ve şartları belirlenen ibadetlerin uygulanması kastedilir. Namaz, oruç, hac, zekat ve kurban İslam’daki ibadete örnek olarak verilebilir.
Muameleler: İnsanlar arasında medeni, ticari, ekonomik ve sosyal bütün ilişkileri, insanların devletle ve devletlerin de birbirleriyle münasebetleri bu bölümde yer alır. İslam dini doğumdan ölüme kadar evlenme, boşanma, nafaka, velayet, vekalet, vesayet, miras, alış-veriş gibi toplum hayatının gereği olan tüm medeni muamelelere ve hatta devletler hukukuna ait hükümler getirmiştir.
Ceza hukuku: İslam şeriatının kullanımda olduğu bir İslam ülkesinde, İslam dininin emir ve yasaklarına uymayan ve/veya toplumsal düzeni bozmaya çalışan kimselere karşı verilecek bedeni, mali veya caydırıcı bazı cezai hükümleri kapsar.
Tüm Müslüman hukuk otoriterlerinin ortak kabul ettiği iki ana kaynak Ku’ran ve sünnettir. Bunlar Şer’i deliller olarak da anılan.
Kur’an, Sünnet, İcma ve Kıyas’tır.
Kur’an (içerdiği hükümler)
Sünnet (İslamın Peygamberi (son peygamber) Muhammed’in söz ve fiilleri)
İcma (İslam bilginlerinin görüş birliği içinde bulundukları konular)
Kıyas (birbirine benzeyen meselelerin hükümlerinde de benzerlik bulunması)
İslam dininin en önemli İslam Hukuku bilginlerinden olan Cafer-i Sadık, Ebu Hanife, İmam Şafii, İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel ’in temsil ettiği İslam hukuku (fıkıh) ekolleri şer’i hükümleri bir bütünlük içinde sistemleştirmişlerdir.
İslamın temel kaynakları açısından ele alınan kavramlar içerisinde ‘’Akıl’’ görünmemek ile birlikte zaten ‘’Akla aykırı olan Vahye de aykırıdır’’ esası içerisinde konular ele alınmaya gayret gösterilmiştir. Beşer olan bizlerde yanılma olması olağandır. Kusursuzluk yalnızca Allah’a mahsustur. Bizler İslam’ın bu temel kaynaklarını referans alarak ilk önce Allah’ın kelamı (Kur’an) ile bakmak zorundayız.
SİZ EY imana ermiş olanlar! Allah’ın ve Elçisi’nin [emrettiği şeyin] önüne kendinizi koymayın, Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: Çünkü Allah, kuşkusuz her şeyi işiten, her şeyi bilendir!
Siz EY imana ermiş olanlar! Sesinizi Peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi o’nunla konuşmayın, yoksa bütün [güzel ve iyi] işleriniz, siz farkında olmadan boşa gitmiş olur.
Bakın, Allah’ın Elçisi’nin huzurunda seslerini kısanlar var ya, işte onlar kalpleri, kendisine karşı sorumluluk bilinci ile [doldurularak] Allah tarafından sınananlardır; onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
Gerçek şu ki [ey Peygamber,] seni evinin dışından çağıranlar var ya, işte onların çoğu akıllarını kullanmazlar:
Çünkü sen [kendi isteğinle] onların yanına gelinceye kadar sabred[ip bekle]selerdi, kendi lehlerine olurdu. Ama Allah yine de çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır.
(Hucurat-1-2-3-4-5)
Allah resulü döneminde yaşayan insanlara canlı Kuran örneği Muhammed (s.a.a)’in sesinden seslerini yükseltmemeleri mevzuu uyarı iken günümüzde anlaşılması gereken mesajı kavramaya ve anlatmaya çalışacağız. Hucurat suresindeki ayetleri ele almadan önce ‘’ Ahzab Suresi ’’ 36 ayet ile değerlendirmeye çalışalım…
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبٖينًا
Allah ve Elçisi bir konuda hüküm verdikten sonra artık inanmış bir erkek ve kadının kendileriyle ilgili konularda tercih serbestîsi yoktur; (bu, hakkı kendinde görerek) Allah’a ve Elçisi’ne isyan eden kimse, apaçık bir sapkınlığa düşmüş olur.
(Ahzab-36)
Bu ayeti kerimedeki ‘’Hüküm’’ Allah resulünün Peygamberlik alanına giren hükümlerdir. Hurma aşılayanlara ‘’eğer kendi haline bıraksaydınız daha iyi olurdu’’ deyince onların ‘’bıraktık fakat daha iyi olmadı’’ cevabını vermeleri üzere siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz demesi.
Bedir’deki mevzi seçiminde habbab b münzir’in daha isabetli önerisi üzerine geri çektiği kendi kararı.
Veya kocasının kararını kıramayarak berire’ye yaptığı sonuçsuz kalan ‘’kocana dön’’ teklifi…
İstişare sonucunda geri çektiği hendek kuşatması sırasında Medine’nin mahsulünün yarısını verme teklifi… Bu ve benzeri olaylar bu ayetin dışında olup Peygamberlik alanına giren Hükümler kastedilmiştir…
Sahabelerin Allah resulüne Peygamberlik alanına giren konuda itiraz etmeleri ayetle menedilerek isyan olarak değerlendirilmiştir…
‘’Ve mey yutiillahe ve rasulehu’’ ‘’Ve eti’ullahe ver rasule’’ ‘’İnnemel mu’minunellezine amenu billahi ve rasulihi ‘’ ‘’Aminu billahi ve resulihi’’ ‘’ minkunne lillahi ve rasulihi ‘’...
Ya eyyuhellezine amenu eti’ullahe ve eti’ur rasule ve ulil emri minkum, fe in tenaze’tum fi şey’in fe rudduhu ilellahi ver rasuli in kuntum tu’minune billahi vel yevmil ahir, zalike hayruv ve ahsenu te’vila.
Siz ey imana ermiş olanlar! Allaha, Peygambere ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara itaat edin ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allaha ve Peygambere götürün, eğer Allaha ve Ahiret Gününe (gerçekten) inanıyorsanız. Bu (sizin için) en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir.
(Nisa-59)
Allah’a ve Elçisi’ne iman edenler...
(Hucurat 15 )
Allah’a ve Peygambere itaat edenler…
(Nur-52)
… Allah’a ve O’nun Resulü’ne yürekten inanırlar…
(Nur-62)
Allah’a ve Elçisi’ne inanın…
(Hadid-7)
…Allah’a ve Elçisi’ne inancınızı ispat etmeniz için (gerekli)dir…
(Mücadele-4)
Allah’a ve Elçisi’ne tabi olun ki rahmete nail olabilesiniz...
(Al’i İmran-132)
Kim Allah’a ve Elçisi’ne tabi olursa…
(Nisa-13)
Allaha ve Peygambere itaat edenler…
(Nisa-69)
…Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse…
(Fetih-17)
… Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse…
(Ahzab-71)
Ey mü’minler, Allah ve Peygamberi sizi hayat bağışlayacak ilkelere çağırdıkları zaman bu çağrıya olumlu karşılık veriniz…
(Enfal-24)
… Sizden kim Allah’a ve Resulüne…
(Ahzab-31)
(ve la yuhurrimunema harremallahu ve rasuluhu)
…Allah ve Onun Elçisinin yasakladığını yasak saymayan…
(Tevbe-29)
…(ve o Elçi ki) onlara yapılması doğru olanı buyurup yapılması yanlış olanı yasaklayacak; yine onlara temiz ve hoş şeyleri helal, kötü ve çirkin şeyleri haram kılacak…
(A’raf-157)
Daha birçok ayeti kerime’de geçen ‘’Allah’a itaatin Elçisine itaat olduğu’’ hakikatine rağmen laf cambazlığı yaparak ‘’Peygamber’’ kelimesinin farsça kökenli olmasından yola çıkan kesimler Ayetlerde geçen ‘’Elçi’’ kavramına farklı anlamlar yükleyerek sadece İtaatin Kur’an bazında olması gerektiği görüşü ile kendilerine dayanak oluşturma çabası içindedirler…
Bu ayetleri kendi görüşleri doğrultusunda yorumlamaya çalışan kardeşlerimiz şu hakikati unutmaktadırlar. Şöyle ki Ayetlerin yalnızca o güne değil bütün çağlara hitap ettiğini unutmuş olacaklar ki bu hataya düşmektedirler.
‘’Ey İman edenler! Allah’a itaat Elçiye itaat ve sizden! Olan otorite sahiplerine, eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve Ahiret gününe inanıyorsanız onu Allah’a ve elçisine arz edin.’’
Şimdi yaşadığımız zaman dilimi içerisinde anlaşmazlıklarımız nasıl Allah’a ve Elçisine arz edeceğiz onun üzerinde durmaya çalışalım:
Eminim ki bu konuda itiraz edecek kişilerin cevabı ‘’Kuran’a arz edin ‘’ olacaktır. Tamam, arz edelim karşımıza hemen Elçisine itaat gelmekte ona itaati nasıl açıklayacaksınız?
Onuda şöyle izah edelim. Allah resulünün hayatı Kur’an idi ama kişilerin işine gelmeyince neden onun hayatının Kur’ani özeti olan ‘’Sünnet’’ devre dışı bırakılmata? Hani onun hayatı Kur’an idi diyorsunuz ama işinize gelmeyince onun hayatının eseri olan sünnete dahi kılıf bulabilmektesiniz bu nasıl bir mantık eseri oluyor?
İşte çarpık mantık anlayışı olan günümüz Müçtehidleri! Hiçbir bedel ödemeden rahat yaşamlarının vermiş olduğu rehavetten sıkılmışçasına İslam’ın değerlerini bir kelime ile yok sayabilmektedirler. Bu güne kadar bedelini canları ile ödemiş olan ‘’Âlimler Şehidler ve Sadıklar’’ darağaçlarında sallandırılır iken (hâşâ) geri zekâlı idi de sizmi akıllısınız?
Allah’ın yolu için asılan, zulüm gören, hicret eden binlerce Otorite sahibi bunu yaparken boş yere ömürlerini tüketmişler de çarpık anlayışları kendilerine kalkan edinenler nelerine feda etmişler bize bir gösterseler…
İmam Buharinin ilim tahsil etmek için rivayetlere göre dünyanın yarısını binek/ya da yürüyerek katetmesini nereye koyacağız?
Uhud’da dişi kırılan, Taifte taşlanan, Öz yurdundan sürgün edilen Allah resulü, Sıddıkı ekber olan Hz Ebubekir, İnfakta sınır tanımayan Hz Osman, Adalet’te zerre taviz vermeyen Hz Ömer, İlimde derya üstüne derya olan İmam Ali gibi mümtaz şahsiyetlerin bizlere Allah resulünün uygulamalarını tevatür olarak aktarmalarında hangisi Allah’a itaat eden Resule itaat esasına ters?
Allah’a itaat Resule İtaat
Kur’an’i kerimde açıkça isimleri sayılmayan, aslan, kaplan, fare, eşek, gibi hayvanların yenilmesinin ‘’Haram’’ olduğunu belirleyen Allah resulü değilmdir?
Farz namazlarımızda Cemaatle kılınma şekli, Namazlarda bir bütünlük amacı ile ‘’Fatiha’’ suresinin okunması Allah resulünün tevatür sünneti ile belirlenmiştir… Bayram namazları, cenaze hükümleri ve yıkama adabı…
Allah, Peygamberimize temel hükmetme ilkelerini Vahyin rehberliği ile öğretmiştir Allah resulüde Kur’anı hayatın tüm alanlarında tatbik etmiştir.’’Hüküm’’ ‘’Teşri’’ ‘’Tahrim’’ gibi kavramlar ‘’ İTİKADİ’’ hususlardan ziyade ‘’Ameli’’ konular bazında Kur’an ayetleri ile kıyas edilerek konulan hükümlerdir…
Allah’ın kendi hükmüne kimseyi ortak kılmaması hususunda bizlerin anlaması gereken Ölüm, Anne Baba seçimi, Doğum, Irk, renk, cinsiyet gibi temel İmani mevzularda asli ve bağımsız olarak sadece Allah’a mahsus olan hükümlerdir…
Yoksa ameli hususlarda Allah resulünün Kur’an temel kaynak alınarak koyduğu hükümler yasaklar Allah’ın hükmüne ortaklı olamaz bizzat Allah’ın resulüne bahşettiği hikmetin ürünüdür…
Biz sana, hakikati ortaya koyan bu ilahi kelamı indirdik ki insanlar arasında Allahın sana öğrettiğine göre hüküm verebilesin. O halde ihanet edenlerle tartışmaya girme,
(Nisa-105)
Bu ayeti kerimede emredilen hakikate göre, Allah resulü tarafından hükme bağlanıp, İlahi vahye ters düşmeyen hüküm ve uygulamalar, Allah’a itaatin Resule itaat ilkesi gibi bizleri bağlamaktadır…
Örneğin: Müslüman erkeklerin bir bayanı teyzesi ve halası ile aynı anda nikah altında tutma yasağı, Kur’an’da yer almadığı halde bizlere Mütevatir haber kaynaklarının Sünnet olarak aktardığı bir hükümdür. Bu hükmün Kuran’a herhangi bir muhalefeti yoktur. Çünkü evlenilmesi Haram kılınan kimseler ile ilgili ayete kıyas ile ortaya konan bir hüküm olarak değerlendirilebilir.
Allah’ın vahiy, sağlam muhakeme ve peygamberlik bağışladığı hiç kimsenin bundan sonra halkına, "Allah’ın yanı sıra bana da kulluk edin!" demesi düşünülemez; aksine, (onlara şöyle öğüt verir): "ilahi kelamın bilgisini yayarak ve kendiniz (onu) derinlemesine inceleyerek Rabbani şahsiyetler olun!" der.
(A’li İmran-79)
İlahi kelam ile terbiye olup başkalarını terbiye ederek, Rabbani adamlar: Rabbin terbiyesine tam teslim olarak ve bu terbiyeden geçmiş bilinçle rabbe hayatını adamış kişiler.
Allah resulüne yüklenen ta’lim-tatbik görevi aynı zamanda ona tanımlanmış bir yetki vermektedir. Çünkü ta’lim uygulamalı örneklik ile ortaya koyulması gereken bir fiildir.
Örneğin: Ganimetlerin paylaşımı hususunda Kur’an’da temel ilkeler verilmiş olmasına rağmen, Adalete uygun bir şekilde tatbikatı Peygambere bırakılmıştır. Çünkü o teybin ile birlikte teşhid görevi ilede mükellef idi.
Bu beldelerin halkından (ganimet olarak) ne alındıysa Allah, hepsini Elçisi’ne devretti, (ganimetin tümü,) Allah’a ve Elçisi’ne, (ölen müminlerin) yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir; (böyle yapıldı) ki o, içinizden (zaten) zengin olanlar arasında dolaşıp duran (bir servet) haline gelmesin. Bu nedenle, Elçi size (ondan) ne kadar verirse (gönülden) kabul edin ve size vermediği şey(i istemek)ten kaçının ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Çünkü Allah misillemesinde çetindir.
(Haşr-7)
Allah resulü Muhammed (s.a.a) tebliğ ettikleri hakikatlerin tatbiki hususunda bazı teşrilerde bulunma yetkisi verilmiştir. Çünkü Resul-İmam sıfatları ile tebliğ-tebyin tatbik-teşhid görevi ile alakalıdır.
Tebliğ: Allah’ın mesajını metin olarak apaçık duyurmak, muhataplarına ifham etmektir.
Tebyin: mesajı kapalı hiçbir hususun kalmayacağı bir biçimde, apaçık beyan etmektir.
Tatbik: tebliğ ettiği topluma Kur’ani emirleri uygulamaktır.
Teşhid: ise uygulamalı öğretimdir.
Namazların rekatları, hangi rükünde hangi surenin ve ayetin okunacağı, bir rekatta kaç rüku kaç secde yapılacağı vb hususlar Kur’an’da –şekil itibari-ile detaylı olarak beyan edilmemiş. Allah resulünün uygulamasına Kur’an sessiz kalarak onay vermiş ise İlahi rızaya uygun olduğu için bizlere fiil olarak bağlayıcıdır. Eğer ilahi vahye aykırı olsa idi Allah resulünü çok kolayca uyararak doğru olanı yapmasını emredebilirdi…
Bu ve bunun gibi hususlarda Resulullah’a itaat farzdır ‘’Maruf’’ olan her hususta Allah’ın elçisine itaat Allah’a itaat gibidir.
Resulullah’ın örnekliği olan ‘’Sünnet’’in Hüküm kaynağı Kur’an’dır. Allah resulü kendi hevasından ürettiği görüşleri Kur’an’ın önüne geçirmez ve geçirmemiştir de. Çünkü ‘’Ve ma yentiku anil heva.’’ O heva ve hevesinden konuşmaz
Allah resulünün koyduğu hükümlerde esas olan İlahi hükümlere zıt olmamasıdır. Zaten Allah resulünün Kur’an ve onun temel ilkelerine aykırı bir hüküm vermesi asla düşünülemez. Bu ve benzeri hakikatler göz önünde bulundurularak Muhammed (s.a.a) ancak kendisine vahy edilene uymakla yükümlü olup neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendi arzusuna göre oluşturmamış. Kuran ile bizlere tebliğ etmiştir…
Allah resulünün hüküm koymadı tabi olduğu esaslara dair ayetler…
Onlar, her türlü yalanı can kulağıyla dinleyenler, kötü olan her şeyi aç gözlülükle yutanlardır! Öyleyse (bir karar vermen için) sana gelirlerse ister onlar arasında karar verirsin, ister kendi hallerine bırakırsın: Çünkü eğer onları kendi hallerine bırakırsan sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama eğer bir karar verirsen, onlar arasında adaletle karar ver: Allah adil davrananları bilir.
(Maide-42)
De ki (ey Peygamber!): "Bu (mesaj) için sizden hiçbir karşılık istemiyorum ve ben sahip olmadığı şeyleri iddia edenlerden değilim.
(Sad-86)
Ve (hal böyleyken ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığıyla kendilerine okunup ulaştırılsa, o Bizim huzurumuza çıkacaklarına inanası gelmeyen kimseler, "Bize bundan başka bir söylem/bir öğreti getir; ya da bunu değiştir" diyecek olurlar. (Ey Peygamber) de ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem olacak şey değil; ben ancak bana vahyedilene uyarım. Bakın, (bu konuda) Rabbime baş kaldıracak olursam, dehşet veren o (Büyük) Gün (gelip çattığında) azabın (beni bulmasın)dan korkarım!"
(Yunus-15)
Allah resulünün İlahi kelama uygun bazı düzenlemeler yapma hakkı elbette vardır. Yalnız doğrudan Kuran’a dayalı olmadan yapılan bazı düzenlemelerde Allah’ın haram ve helal kılması ile aynı değerde tutmamak lazım. Bu düzenlemelere isim olarak ‘’Mekruh’’ Yasak ve Münker gibi isimler ile anmak daha efdal olandır. Çünkü verilen bu hükümler zaman ve şartlara bağlı olarak değişiklik arz edebilir.
Sünneti Kur’an ile aynı değerde görmeden, Kur’anın önceliği esası alınarak değerlendirmek gerekir. Çünkü yıllarca Allah resulünü göklere hapseden melekler aleminden indirmeyen anlayışlar sayesinde içimizde olması gereken Peygamber anlayışından bizleri mahrum ettiler…
Allah Resulünün ortaya koymuş olduğu hükümler bağımsız kendiliğinden olmayıp Kur’an temel kaynak alınarak ortaya konulmuştur zaman ve şartlara göre değişiklik göstermiştir bu değişikliğe örnek olarak Buhari ve Müslimde geçen şu hadis ne demek istediğimizi açıkça ortaya koyacaktır…
"Her kim kurban keserse üç günden fazla elinde tutmasın."
Bu yasağın sıkıntılarını yaşayıp, hikmetlerini öğrenmek üzere Peygamberimize gelen arkadaşlarına o şu cevabı vermiştir:
"İnsanlar geçen yıl sıkıntıdaydı, kurban etlerinin herkese ulaşması için böyle bir yasak getirdim.’’
Bu hadis bizlere Allah resulünün hüküm koymadaki esaslarına örnektir.Ama Mütevatir olarak günümüze kadar ulaşmış olan tüm hükümler Allah’a itaat Resule itaat esası ile bakmak ve kabul etmek zorundayız yoksa Allah’a isyan Resule İsyan hükmüne tabii oluruz…
MEVLÜT HÖNÜL
MALAZGİRT
www.medineweb.net
19-12-2010