- 523 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ah Vurulduk Hayat Boyu Hep Düz Sevgide…
Ne zaman kaybettiklerimi düşünüp, sıralasam aklımdan, bütün özlediklerim gelir gözümün önüne…
Kaç zamanımı kaybettim, kaç sevdiklerimi gömdüm bu varsayımların içine?
Bütün güvendiklerim, bütün özlediklerim, bütün düşlerim hepsi bir harman yerinde savruldu sanki…
Benim tutkularım, benim vazgeçemediklerim, benim uğruna çok şeyi göze aldıklarım, hepsi şimdi sisli bir görüntünün ardında, puslu şekiller, puslu hareketler ve amansız istekler…
Hep tetikte yaşamak, hep tetiklenerek yaşamak kırk yılların içinde…
Hepsinin ardına sığınış korkular…
Tek başına yaşamın çaresizlikleri ve de karşılık görmeyen istekleri…
Yaşamın arka kesitlerine bakmak için bir şans gerekliydi belki de…
Belki bir şans vardı, yaşamın kesitlerini yeniden beğenerek yaşamak için…
Belki de bu kesitler son istek şansıydı sevginin karelerinde kalmak için…
Unutmak geçmişi…
Unutmak ıstıraplarla geçen yıllarca süren azapları, kaderin cilvesiymiş deyip, kabullendiğimiz acıları ve bavuluyla arkasına bakmadan, göz göze gelmeden, giden sevgilinin ardından bakmayı, yıllarca derbeder düşüncelerle dolaşıp sokakları arşınlamayı ve vedasız giden sevgilinin ardından bakmayı, vedasız gidişin ardından hangi dost deyip bakmadan omuzuna baş koyup ağlamayı, her aracın ardından bakıp, sanki duracakmış, sanki kapısı açılıp inecekmiş gibi bakmayı, binlerce cümle ile yasa bağlanmış yazılar yazmayı, terk edilmişlerin ardından söylenen ağıtları ezberlemeyi, gülen çocuk yüzleri gibi gülümsemeyi, belki de son söz “nedir bu başıma hak etmediklerimin gelişidir” deyip, Saklı Yüz’e dert anlatmayı, onun kurşun gibi sözlerini ezberlemeyi, zift kokuları arasında sokakları arşınlamayı, unutmak istiyoruz çocuk gülüşleri ile mutluluk şarkıları söyleyerek…
Konuşsa
dudaklarımız, dökülse kelimelerimiz kağıtlara, tarifini bilemeyecek ve
hasreti hiç anlatamayacak tek bir cümleyiz…Diye haykırdı Saklı Yüz bir an yüz ifadesini sertleştirerek acınası halime…
Son şansı denemek belki de bir hak, belki de bir dirayet işiydi ayakta kalmak için…
Durmayasıya yazdık unutulmaz sevdaları, durmayasıya baktık sevdanın içlerine dertli dertli…
İnanmışlıklarımıza, riyasız bakışlarımızın ardında kalan bir çerçevedeki resme bakarak yazdık söyleyemediklerimizi… Riyayı attık lâyık olduğu yerlere, sevmeye dair ne varsa kalem gücüyle yazmaya çalıştık, hep yorgun anıların ardındakileri, gizemlerini koruyarak…
Sevdik dedik, bir keresinde ama sevdik ulan diyemedik, saygıyı bırakarak diyemedik…
Vurulduk hayat boyu hep düz sevgide, kırmak istemeden hep kırdılar, belki de sevmek istemeden sevdiler, ama yıldılar, bu entrikalarla dolu dünyadaki acılardan…
Gömdük oysa çekilmez dediğimiz sevdayı yürek dibimize, şaşkın baktık hep hırpalandığımız cümlelere
de yine de kahrolası diyemedik, yasaklanış kelimeyi kullanarak…
Sevmenin çerçevesinde hayatı tanıdık, diz çöktüğümüz kulvarlarda sevdik dediğimiz gizemin altında kalarak…
Kelimelerin ardındaki cümleleri birleştirdik kurtuluş yolunu bulmak için…
Sahipsiz sevgilerin vurgunluğuna düştük ve acılar yumağında topaklaşırken yüreğimiz, “offff ulan sevda” bile diyemedik saygın düşüncelerden…
Gülüşlerimizi sakladık kendi içimize gizleyerek, susma artık diye haykırdığımızda ise belki de konuşmasının yaralayacağı benliğimizi bile düşünemedik…
Oysa siyahtı geceler…
Oysa siyahtı bakışlar…
Mavilerin rengi uçmuş gömmüş içine hasreti,
Bangır bangır bağırırken,
beden titremelerimizden de utandık…
Kaç zamanımızın içinden fırladı gülüşler, acılar, hırslar, öfkeler, tiksinmeler ve de unutulmaz resimlerdeki yüzler…
Yer yarıldı gömüldük içine, ismini yazamadıklarımızın sırları ile sevginin çaresiz titremelerini tuttuk elimizde gömülürken…
Tek cümleydi belki de geride kalan…
Bu sevdayı da çok gördü hayat bana…
Artık üşüyorum bu yokuş başında, vücudumuz bu titremelerle sarsılıyor, artık sevda bize çok ağır geldi
ve deldi geçti kimsesizliğimizi…
Güçlü olanlar kazanırdı,
hayat bu…
Güçsüzlerse sadece bakışırdı uçan güvercin kanatlarının ardındaki rüzgâra…
Benimse güçsüzlüğüm yetmez sana…
Olduğu kadarı bizimdi elimizde olan…
Hayat ne vermişse,
ne almışsa,
ne kalmışsa yüreğimizin orta yerinde,
sadece gözlerimizi açtığımızda bizimle…
Sen bütün varlığınla benimle olduğun yılların, an zamanlarının intikamını alıyor hayat, şimdi, çözüldük cümlelerin içinde yalnızlaştıkça kendimizde, fark etmezdi ne zaman gideceği, gelişi vardı ya aklımda…
Şimdi zor zamanlarda tepinmek kalıyor elimizde…
Sevdik diye…
Sevildik diye haykırdığımız zamanlar artık geride, sadece tınısının sıcaklığı içimizde…
Bir sen kalmıştın hayatımda, sök al artık istediğini benden…
Bir not kâğıdındaki cümle içine işledi, “eski sevilenler bu tarafta tünekliyorlar… Biz yağmurda da, sevmelerde de, ayrılıklarda da, ıslananlarız,” diyerek,
duygusal yağmurları,
anlatıyorlar birbirlerine…
Her aşk kendi seveninin içinde kıvranıyordu… Gerisi hep aynıydı…
Hayatı ve kaybettiklerimi yeniden tutmaya çalıştıkça da her seferinden yeniden kanayarak çıktık…
Bu sonsuz bir devinimdi, yeniden kaybetmek, yeniden başlamak…
Oysa ne kadar çok gitmek, görmek, görünmek isteğimiz yerler vardı, günbatımlı yollar hep kısa kaldı hayatımızdan, uzakları özledik, deniz aşırı okyanuslarda yalpalamak, rüzgârında sersemlemek, istedik.
Kaybolmak için tutunduğumuz her fikir çekti aldı geçmişin dar koridorlarına, bir yere gidemedik, bir sığınak bulamadık yüreğimizi huzura erdirecek. Bir aydınlık oda, bir hoş geldin sevgi cümlesinde kalan bir gülüşe hiç uzanamadık…
Karanlık yolları aydınlatabilmek için, her uğraş boş vermişlikle bitti.
Güzel sözler, güzel günler hep gerilerdeymiş, meğer kaçıp gitmek, hep anı yükü getirdi yalnızlığımızla…
Çoğu zaman kendimizden, kendi düşüncülerimizden veya yüzüne baktığımızdan utandık, korktuk kendi eksiğimizden…
Ama hayat sıkarak verdiklerini büyük bir coşkuyla aldı elimizden ve bu şaşkınlıkla hâlâ arşınlıyoruz sokakları…
Mustafa Yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.