- 622 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SESSİZ HAKİMİYET
Dünya âlemine baktığımızda bitkiler ve diğer canlılar olmak üzere iki kategoriye ayrılmaktadır. Her iki canlı türünde yapı, yaratılış ve yaşantı tarzları, ayrı, ayrı nüvelerine yerleştirilmiştir. Her bir tür de kendi aralarında yaşadığı konumlar itibariyle cinslerine göre âlemlerine ayrılmışlardır. Sonsuzluğun ve Yaratıcının yaratışında ki sınırsızlığını kanıtlarcasına ilimlerle, her gün bulunan, âlemlerin içinden yeni âlemlerin var olduğunu müşahede etmekteyiz.
Bu konuda, bitkiler âlemi ile diğer canlılar arasında ki izlenimlerimi ve o büyük farklılığı, ayrıcalığı izah etmeye çalışacağım. İnsanlar veya diğer hayvanlar âlemini bir tasavvur ediniz. Bu canlılar devamlı olarak havanın temiz oksijenini alıp kirli gazları dışarıya atmaktadırlar. Düşünüyorum da bu canlılar hayatlarını idame ettirebilmeleri için mutlaka diğer canlıları telef ediyorlar, diğer canlıları cansız hale getirdikten sonra yemiyorlar mı? Her birinin yediği, et türünün, bitki türünün, her biri birer canlı değiller mi? Birde bu insan ve hayvan türünden herhangi birinin bir yeri koptuğunda veya bir organı hasar gördüğünde ya ölür ya da sakat bir hale gelir. Kısacası bu canlılar âleminde yaşayanlar, her daim birbirlerini yok ede, ede dünyanın dengelerini ancak sağlayabiliyorlar, onların çokluğu hem kendilerine hem de karşıdakilere zarar vermiyor mu? Fakat ağaçların, bitkilerin çokluğu âleme hayat veriyor, canlılık getiriyor.
Bitkiler âlemine bir göz attığımızda, onlar sessiz ve sedasız bir şekilde dünyaya, sessiz bir şekilde hâkimiyetlerini kurmuşlardır. Onlar mis kokularıyla, hayat kaynakları, güzellik, renk cümbüşleri, zarafet kaynakları ve bütün diğer âlemin gıda ve şifa hazineleridir, keza herkes onlara muhtaç herkes onlara koşar. Onların elleri kolları her gün Allah’ı (c.c) niyaz eder gibi, devamlı dua eder gibi, her an kolları semaya açıktır, gökyüzüne, güneşe doğru yükselirler. Yaprakları arasından size meyvelerini uzatır. Diğer bütün canlıların sıcağa, güneşe karşı bir dayanma gücü vardır. İnsanlar ve diğer canlılar korunmak muhafaza olmak için ya kapalı bir alana ya da bir ağaç gölgesine sığınırlar.
Ağaçların bitkilerin yeter ki ayaklarını topraktan kesmeyiniz, topraktan ayırmayınız, o her zaman size gülecektir, hayat verecektir. Hatta onları keserken veya budarken dahi, elveda ederken kendine ait özel esans kokularını ta uzaklardan alırsınız.
Ne gariptir ki, bitkilerin tepe dallarına bakınız, sanki semaya, güneşe doğru yükseldikçe daha canlanıyor, ısıyı emiyor, hatta küçük bir ot bile daha da zümrüdî bir hal alıyor, niyaz eder gibi başını yukarıya kaldırıyor. Onlar, diğer canlılar âleminin kirlettiği havayı mis gibi kokularıyla, nefesleriyle yaşamanın şartı olan oksijeni devamlı olarak enjekte etmektedirler. Hani demiştik ya diğer canlılar bir hasar aldığında sakat kalıyor ya da ölüyorlar. Ama o ağaçlar budandıkça yeni sürgünler veriyor, canlanıyor sanki tetikleniyorlar, vitamin kaynakları olan meyve ve sebzelerini daha çok veriyorlar. Dahası var onlar hayatta kalmak için başka canlıları da yok etmezler. Aynı anda, aynı yerde toprağı paylaşırlar da hiç husumet etmezler. Yeter ki onların köklerine dokunmayınız veya zararlı böcekler musallat olmasın. Birbirine yakışan zıt renkler gibi dengeleri koruyorlar.
Bizler gibi onlar asla çevreyi kirletmiyorlar, kol kanat geriyorlar. Onların atıklarını dahi ya yakacak, ya da bir hayvan yemi olarak kullanırız. Kaymasın diye köklerinde ki ağlarıyla toprağın tutucularıdır. Soğuklar bastırınca sessizce canlarını toprağın altına saklayan ağaçlar. Onların ne ağladığını ne şikâyet ettiğini ne de haset ettiğini duyarsınız. Bir ağacın bir yeri soyulduğunda veya kırıldığında yine kendi kendilerini tedavi ederler. Herkes onlara muhtaçtır, yinede onların elleri kolları hep havada dua ederlerken görürsünüz. Onlar toprağa sarıldıkça gelişiyor, güç buluyor, kazançları çoğalıyor, görevlerini yerine getiriyorlar. Ama biz topraktan ayrıldıkça hem sıhhatimizi hem de kazançlarımızı, maneviyatlarımızı kaybediyoruz. Ama bizler hisse kapmıyoruz, isyan ve hasetlerle ömrümüzü bitiriyoruz.
Bu sessiz hâkimiyetin, hâkimiyetini ve yerlerini ellerinden almaya veya daraltmaya çalışırsanız, toprağı üzerini, asfaltla ve beton yığınlarıyla örterseniz, ormanlar bahçeler yok olur, içinde yaşayan kuşlar, böcekler ve hayvanlar yok olur. Dünyanın nefesi kesilmeye başlar, dengelerimiz bozulur, işte böyle her gün ozon tabakası incelir, yeni hastalıklar yeni hastalıklı canlılar ortaya çıkar, geçim sıkıntılarınız başlar. İklimler değişir, hava sıcaklıkları artar. Nemi tutan onlar, serinlik veren onlar, diğer canlıları doyuran onlar, tatları, güzel renkleri ve güzel kokuları veren onlar. Onlar duyamazlar, göremezler ama Dünyanın hâkimiyeti onların elinde, değil midir?
Siz onların köklerini keserseniz onlarda sizlerin kuş seslerinizi keser, hayvan nesillerini keser, nefesinizi keser. Siz onlara hormon verir ve hasta ederseniz oda sizi hasta eder, tabiliğini ve tadını bozar. Keza bahçeleri, bağları ve tarlaları yok ederek toprağın üzerini böyle beton bloklarla, asfaltla izole ederseniz o da sizin güneşinizi yansıtır dünyanızın böyle ısısını artırır.
O ağaçlar ki; Kapı pencere olur, tutan ve koruyan direkler olur, duvar olur, köprü olur, yol olur, sığınak olur, kuşların hayvanların sığınağı olur, en sonra da mezarında, üzerine kapak olur.
İnsanlar öldükten sonra yine yaşamanın var olduğunu ispat eden onlar. Zira bir ağaç mevsimi geldiğinde yaprakları dökülür hayat belirtileri yok olur, keza aylar sonrası mevsimi geldiğinde tekrar dirilir. Belki de o fidan alıp götürülüp başka bir yerde belki de başka bir ülkede tekrar dirilecektir.
Suyun içerisinde onlar var, toprakta onlar var, gökyüzünde onlar var. Çoğaldıkça bizler gibi çevreye ziyan vermiyorlar. Bizler gibi, ne husumetleri, ne düşmanlıkları, ne dedikoduları var. Onlar dünyanın, ışıltılı, canlı, rengârenk sessiz, ihtişamlı ve munis hâkimleri.
10-10-2009
Mustafa CEYHUN