Bu Bir Soygun Değildir
BU BİR SOYGUN DEĞİLDİR
Alemdağ caddesinin en sonundaydı dükkânı. Köşede, küçük bir dükkân. Babasından devraldığı günden bu yana oğlu ile beraber işletmekteydi. Torun sahibi olduğu bugünlerde o da oğluna bırakmayı düşünüyordu. Daha ondört yaşındayken babasının okumaz diyerek okuldan almasıyla beraber soluğu burada almıştı. İlk patronu babasıydı. Ondan öğrendiklerini bir talimatname gibi harfiyen uygulardı. Yıllardır biriktirmiş olduğu bu deneyimlerinin bazılarını maddeler halinde sıralayıp yazıya dökmüş, sonra bunu çerçeveletip tezgâhın arkasına asmıştı. Dükkânda asılı duran pek çok obje vardı. Bunlardan en göze çarpanı, giriş kapısının karşısında müşterileri karşılayan babasının portresiydi. Her sabah dükkânı “Bismillah” deyip açar, babasıyla göz göze gelir ve ondan aldığı güvenle işe başlardı. Bu sabahta öyle olmuştu. Oğlu her zamanki uyuşukluğu ile saat ona doğru gelir. O gelinceye kadar kasadaki bütün bilezikleri, kolyeleri, küpeleri yerlerine özenle yerleştirirdi. Oğlunun işe sahiplenmeyişi onu hüzünlendirir, geç gelmesine kızardı. Bir keresinde çıkışmış “Vali bile dokuzda koltuğuna oturur” demişti. Bu kadar geç gelmesinin asıl sebebi işini sevmemesiydi. İyi kazanıyorlardı. Yanlız yirmi metrekarelik bu dükkânda gün geçirmek oldukça sıkıcıydı. Sokağa çıkıp rahat bir nefes almak isterdi çoğu zaman. Şimdiye kadar kazanmış olduklarıyla bir pazarlama şirketi kurup her yeri gezip görmek arzusundaydı. Bu fikrini babasına bir keresinde çıtlatmıştı. Saatin ona yaklaştığı bir zamanda kapı sertçe vurularak açıldı. İki kişi girdi içeri. Kim olduklarını bilmiyordu dükkân sahibi. Yüzleri örtülüydü. Kara bir örtüyle örtülüydü. İçlerinin karası yüzlerine vurmuştu. Paraya ihtiyaçları vardı. Dün akşam izledikleri haber, esin kaynakları olmuştu. İstanbul’da kar maskeli kişilerce bir kuyumcu dükkânının soyulduğunu söylüyordu haber bültenindeki esmer kız. Soygun sonrasında kaçarken ateş etmeleri sonucu kuyumcu da ağır yaralanmıştı. Polis hırsızların peşindeydi. İstanbul’da butürden bir soygun girişimi olabilirdi. Yaşadıkları şehirde böyle bir olay şimdiye dek yaşanmamıştı. Bu işe girişmeden bütün bunları oturup düşündü iki arkadaş. Zengin olacaklarının hayaliyle mi, yoksa bu ilk deneyimlerinin başarısızlığa uğrama korkusundan mı nedir uyuyamadılar. Karar vermişlerdi. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber, kaldıkları otel odasının küçük odasından çıktılar. Tüm aramalarına rağmen şehirde kar maskesi bulamadılar. Soğuktan korunmak için yüzün her tarafını örten siyah iki bere satın aldılar. İki berenin yanı sıra girdikleri oyuncakçı dükkânından da iki oyuncak silah aldılar. Oldukça heyecanlıydı iki genç. İki kere göz göze geldiler. İkisi de heyecanını belli etmemeye çalışıyordu. Yürüdüler. Saatin ona yaklaştığı bir zamanda köşedeki dükkânın kapısına sert bir tekme attı biraz boylusu. Kapı ardına kadar açıldı. Daha genç olanı - Bu bir soygundur! – diyemedi. Dudakları korkudan titriyordu. Kuyumcu neye uğradığını şaşırmıştı. Şaka zannetti. Oğlunun arkadaşı ile beraber yaptığı bir şaka. Kendisini korkutup kaçırmak ve dükkânı kapattırmak için yapılmış bir taktikte olabilirdi. Oldukça soğukkanlı hareketlerle soyguncuların yanlarına gitti. Ellerindeki silahı almaya çalıştı. Kuyumcunun bu cesareti karşısında şaşırmışlardı. Aralarında yaşanan kısa bir arbede sonrasında silah soyguncularda kalmıştı. Yoksa adamın eline geçse işin büyüsü kaçardı. Soyguncuların gözleri duvarda asılı duran objelere takıldı. Babasının yüzüyle karşı karşıya geldiler. Bu sefer yüzünde gülümsemeden eser yoktu. Bunu fırsat bilen kuyumcu ani bir hareketle tezgâhın arkasına geçti. Eğildi, bir şey çıkarır gibi yaptı. Soyguncular iyice paniklediler. İşin rengi değişmişti. Başarısız olacaklarını anlayınca kapıya yöneldiler. Hızlı adımlarla uzaklaşırken daha genç olanının dili çözülmüş, bu bir soygun değildir diye bağırıyordu.
M. Alper Türedi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.