- 1132 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KALP KRİZİ ŞAKASI
17 Mart 2009 Salı günü kursa giderken, kırtasiyeye gitmek için, otobüsten erken indim. Kırtasiyeye girmeden önce telefonum çaldı, arayan Zahide teyzemdi. Konuşma bittikten sonra kırtasiyeye girdim ve elişi kağıdı alıp çıktım. Kırtasiyeden çıkar çıkmaz yine telefonum çaldı, bu sefer arayan 2008 yılı yaz kursu Yemek bölümünden, arkadaşım Merve Çıracı idi. Merve’nin araması beni şaşırtmıştı ve konuşmanın ilerleyen dakikalarında, bunun nedeninin bir kalp krizi olayı olduğunu öğrenecektim. Kalp krizi geçirdiği söylenen kişi ise bendim. Yemek kursundan ortak arkadaşımız olan Mersa ablaya benim kalp krizi geçirdiğime dair bir mesaj gelmiş. Mersa abla da benim numaram olmayınca Merve’yi aramış ve bu haberin gerçek olup olmadığını öğrenmek istemiş. Merve daha sonra Mersa ablayı arayıp durumu bildirmiş.
Doğa yeniden canlanmaya başlamıştı ve yeşil giysiyi ise yeni yeni giymeye başlamıştı. Doğa tüm güzelliklerini gözümün önüne sererken ben, o gün başıma gelecekleri bilmiyordum. Doğanın tüm güzellikleri ruhumu büyülemişti adeta ve heyecan, yaşama sevinci gibi tüm olumlu duygularımı ayağa kaldırmıştı. İlkbahar’ın gelişi beni inanılmaz derecede heyecanlandırmıştır hep, hem de gereğinden fazla. Tabii ki kalbim, bu durumu biraz kıskanıyor ve beni hafifçe uyarıyordu. Ben bu düşüncelerle kursa geldim ve direk bilgisayar odasına geçtim internete girmek için, eğitici annelik sınıfında, ders başlayıncaya kadar oradaydım.
Dersten sonra, teneffüste giyim sınıfının yanına gittim ve sınıftan Ayşe diye bir abla çıkarak bana; nasılsın Sündüs, dedi ve sözlerine şöyle devam etti; bugün olanlardan haberin var mı? Ben de yolda arkadaşımın beni arayarak, durumdan haberdar ettiğini söyledim. İlkbahar bize; merhaba, derken, arkadaşlarım, benim kalp krizi geçirdiğim haberiyle sarsılmışlardı. Hemen giyim sınıfına girdim ve böylece arkadaşlarımın yüreğine su serptim. Beni karşılarında sapasağlam gören arkadaşlarım çok sevindiler ve; ömrüne ömür katıldı, dediler. Beni görünce yaşadıkları mutluluk, gözlerinde bir ışık gibi parlıyordu. Kevser teyzeyle Fatma teyze beni kucaklamak istediler. Ben de onlarla kucaklaşırken, onları sevindirmenin mutluluğunu yaşıyordum ve bir taraftan da bu olayın şokunu yaşıyordum, nasıl olur, diye. Ve giyim kursundaki arkadaşlarım bana, mesajı aldıktan sonraki yaşananları anlattılar. Sınıfa girince konuşamadım, çünkü ben, çoktan gülme krizine girmiştim. Hem onları dinliyordum, hem de gülüyordum. Beni bu şekilde gören Melike abla, bana; iyi misin Sündüs, diye soruyordu.
Bir düşünün, daha dün görüştüğünüz bir arkadaşınızın, bugün aniden öldüğünü duyuyorsunuz, neler hissedersiniz? Arkadaşlarımın yaşadıkları şey buydu işte. Hayat bu, imtihan bu, olmayacak şey değil bu. Onun için her şeye hazırlıklı olmalıyız. Hayatta böyle tecrübeler yaşadım, onları da başka bir yazımda ele alacağım, düşündürücü ve ibret verici olduğu için. Ne mutlu ders alabilene…
Mersa abla mesajı görür görmez, yaşadığı şokla birlikte hemen Sündüs hocaya söylemiştir; Sündüs kalp krizi geçirmiş, diye. Sündüs hocamız, bu haberi duyduktan sonra, giyim sınıfındaki bütün arkadaşlar duymuştur. Ve sınıfta büyük bir şok yaşanmıştır. Benim için çok korkmuşlar, çok üzülmüşler, Sündüs hoca da çok etkilenmiş ve hocanın, korkudan elleri titremiş, bunu da Ayşe diye bir arkadaşımdan duymuştum. Ve beni, gerçekten öldü zannetmişler. Bazen ölen insanların arkasından nasıldı, diye konuşuruz ya, arkadaşlarım da benim arkamdan, ben gerçekten ölmüşüm, gibi konuşmuşlar. Arkadaşlardan biri; zaten kalbinden rahatsızdı, demiş. Anlaşılan bu mesaj giyim sınıfını ayağa kaldırmış. Sündüs hoca ve giyim sınıfındaki arkadaşlarım kalp ilacı kullandığımı biliyorlardı, bu durum onları iyice telaşlandırmış. (Kalp ilacı kullansam da doktorlar, kalp hastası olmadığımı söylemişlerdi bana. Şimdi ise bu ilacı bırakmış durumdayım.)
Allah, gelen ilkbaharla birlikte, bizim düşünmemiz için, doğayı yeniden diriltiyordu, her şey canlanmaya yüz tutmuştu. Ağaçlar yeni filizlenen yapraklarıyla bize, ölümden sonra dirilmenin mümkün olduğunu gösteriyordu, bu da insana müthiş bir yaşama heyecanı veriyordu.
İnsanın yaşama heyecanını artıran, ilkbaharın ilk günlerinde, giyim sınıfına, acı haber bir bomba gibi düşmüştü. Sündüs hoca benim kalp krizi geçirdiğim haberini alır almaz, hemen evi arayacaktır. Melike abladan benim ev numaramı alıp evi aramıştır ve bu haberin asılsız olduğu ortaya çıkmıştır. O zaman evde sadece annemin teyzesinin kızı vardı, ben de o anda kursa gidiyordum. Emine teyzem, benim kursa gittiğimi söylemiş. Sündüs hoca da sınıfa giderek, arkadaşlarıma, benim ölmediğimi ve yaşadığımı söylemiş. Yani arkadaşlarım, bir telefonla, bu haberin asılsız olduğunu ve benim sağ olduğumu öğrenmişler. Ve böylece, benim hayatta olduğumu öğrenen arkadaşlarım rahat bir nefes almışlar.
Tüm arkadaşlarımla konuştum, gerçekten de müthiş bir şok geçirmişler, onları dinlerken, gülme krizine girmenin etkisiyle ben, hâlâ gülmeye devam ediyordum. Sündüs hocayla da konuştum ve yanımdan ayrılırken bana; Allah hayırlı ömürler versin, demişti.
Eğitici annelik sınıfında da, ders esnasında, bu olay yüzünden ben gülmeye devam ediyordum, çünkü uzun bir müddet gülme krizinden çıkamadım, akşama kadar sürdü. Allah’tan bu durum Hülya hocanın dikkatini çekmemişti, fakat arkadaşlarımın dikkatini çekti. Neden güldüğümü soran arkadaşlarıma ise olanları anlatmıştım. O gün, bu olay aklıma geldikçe, akşama kadar gülmüştüm, hem de hayatımda hiç gülmediğim kadar. Allah’tan evdekiler halimden şüphelenmediler ki bana, hiçbir şey sormadılar. Emine teyzeme, bu olayı, olaydan 1,5 yıl sonra söyledim, çünkü o zaman telefona cevap veren Emine teyzemdi. Fakat evdekiler hâlâ bilmiyor.
Kendisine mesaj gelen Mersa abla ise (zaten en çokta o etkilenmişti bu mesajdan); bu eşek şakası değil, katır şakası, diyordu. Bu mesajı, kimin attığı belli değildi, çünkü mesaj gizli numaradan atılmıştı. İlkbaharın gelişiyle güneş içimizi ısıtırken, biz bu mesajı kimin atabileceğini düşünüyorduk. Bazı arkadaşlarım benim yapabileceğimden şüpheleniyorlardı, bir taraftan da beni tanıyan birisinin yapabileceğini söylüyorlardı. Ben de; mutlaka psikopatın biri yapmıştır, diyordum. Melike abla da; aklımızı başımızdan aldın Sündüs, diyordu bana ve Şerife ise, benim evime, az kalsın, başsağlığına geleceklerini söylüyordu. Bu mesajı atana karşı müthiş bir kızgınlık vardı arkadaşlarımda, özellikle de kendisine mesaj gelen Mersa abla çok kızgındı. Ve hâlâ kimin yaptığı bilinmiyor.
Aslında arkadaşlarımın bu durumda yapmaları gereken şey şudur; bu haberin doğru olmadığını anladıktan sonra, kalp krizi olayı doğru olmadığı için, Allah’a şükretmeleri gerekiyor. Çünkü bu haber, doğru da olabilirdi.
Genelde insanların değerini, onları kaybettikten sonra daha iyi anlıyoruz. Aslında bu olay, şu açıdan iyi oldu; ben daha ölmeden, arkadaşlarımın benim değerimi anlamaları açısından iyi oldu. Yani bu olay bize bir ders oldu, gerçi hayatın, bize vermiş olduğu zor bir dersti. Bir düşünün, bu ölüm haberi gerçekte olabilirdi. Çünkü insanın hayatta, başına ne geleceği meçhul, belki hayat yolculuğunda, bir adım ötesinde, ölüm onu bekliyordur ve kişi bunu bilmiyordur. Bir yere gitmek için yola çıkarsınız, fakat bilmezsiniz, bu yolculukta başınıza nelerin geleceğini. Bir de bakarsınız ki bu yolculukta, aniden karşınıza Azrail çıkmıştır ve bu yolculuk ölüm yolculuğu olmuştur. İşte dünya hayatı, doğumla başlayıp ölümle biten bir yolculuktur. Kimin kimden önce öleceği de hiç belli olmaz…
Ölümün bizi nerede beklediğini bilemeyiz, en iyisimi biz ölümü her yerde bekleyelim…
SÜNDÜS KOÇ – KONYA
03.11.10 – ÇARŞ.