DALDAKİ ELMANIN HİKÂYESİ
Bugün size bir hikâye anlatacağım
Yüreğinizin bam teline ayaklarımla basacağım.
Zülfiyare dokunacağım.
İlk görev yerindeymiş öğretmenliğinin, Amasya’nın bir köyünde. Elmalar diyarı Amasya, şehzadeler şehri Amasya… Elma kentin elma yetiştiren ücra bir köyünde bıyıkları yeni terlemiş, stajyer bir öğretmendir hem de…
Öğretmensizliğin tavan yaptığı zamanda, öğretmene hasret, öğretmene muhtaç bir köy… Gelir başlar ilk günden görevine Öğretmen Kemal. Büyük bir iştiha ile hem de…
Çocuklar elma yanaklıdır, türküler elma üzerinedir, kokular elma kokusudur yani anlayacağınız her şeye değin sinmiştir elma buralarda… Elmadan çok ne var allahaşkına? Elma kenttedir Öğretmen Kemal. Sahi yazıya da sindi mi sahiden elma kokusu?
Çocuklar belki de ilk kez öğretmen görmüştür, kravatlı, takım elbiseli hem de… Pırıl pırıl potinler ayağında… Elma kokusunun dışında parfüm kokusuyla ilk kez tanışmışlar belki de… Öğretmen civan mı civan, idealist mi idealist hem de…
Çocukların ilk günden kanı ısınmıştır Öğretmen Kemal’e, ilk günden güvenivermişler kendilerine bir harf öğretecek olana… Köle olmak icap ederse olacaklardır gözlerini kırpmadan, çünkü o gözlerinde ulaşılmazdır, çünkü o gözlerinde kutsaldır… “Örtmenim seni çok sevdim” dedi yeşil gözlü Ceylan, arkasından Mahmut yanaştı “örtmenim örtmenim, sana sevdim” dedi bozuk Türkçesiyle… Öğretmen Kemal “İyi ki buradayım.” dedi usulca, gözlerindeki nemi silerken. Çocukları daha bir sevdi içinden.
Çocuklar ertesi gün birer elma getirir tek tek… Her bir öğrencinin elinde bir elma… Her bir öğrencinin elinde bir yürek. Bütün sermayeleri budur bu memlekette, en kıymetli olanı getirmişlerdir kendilerince, en kıymetlileri olana… “Örtmenim sana alma getirdim” dedi gözü kara, kaşı kara, bahtı kara Burhan, masanın üzerine bırakır gider. Sonra Sarı Nurullah gelir “Örtmenim alma getirdim” der sonra Elif gelir “Öğretmenim ben de elma getirdim size” der usulca… Ve diğerleri. Murat, Çiğdem, Ayşe, vesaire…
En dikkat çekeni yetim ve öksüz Menekşe’nin getirdiği elmaydı. Bir yüzü kırmızı, diğer yüzü ise sarı ila yeşilimsi bir renk taşıyan bir elmaydı bu. ...Bu bir misket elmasıydı evet evet… Masaya bıraktı ve geri çekildi. Öğretmeni seyre koyuldu yetim ve öksüz Menekşe…
Öğretmen Kemal çocuklara baktı; kiminin yüzü gözü toz toprak içindeydi… Kiminin üstü başı perişandı… Kiminin tırnakları upuzun ve kirliydi… Bazılarının burnu akıyordu köy çeşmesi gibi… Saçları dağınık ve ayakkabıları çamur haldeydi çoğunun. Hayır, hayır bu hediyeleri alamazdı ki katiyen temiz değildir diye düşündü.
Masanın üstü elma ağacına dönmüştü ve bütün çocuklar istisnasız olarak Öğretmen Kemal’e bakıyordu. Belki de bir teşekkür, belki de verdikleri hediyeye uzanacak olan bir el, belki de bir gülümseme… Lakin hiçbir tepki görmediler Öğretmen Kemal’den.
Gözlerde bir heyecan ve gurur amadeydi adeta Öğretmen Kemal’e… Bu biraz saygı, biraz sevgi, biraz hürmet ihtiva ediyordu… Ve biraz da mahcubiyet… Ellerinde olan en kıymetli şeyi vermişlerdi… Çünkü sevmişlerdi onu; bundan daha büyük bir iltifat olmazdı onlara göre…
Öğretmen Kemal elini uzatmamıştı elmalara… Elmalar masanın üzerindeydi bırakıldıkları gibi… Küçük ellerin sıcaklığı daha yitip gitmemişti elmaların üzerinde… Küçük ellerinin izleri daha silinmemişti elmaların üstünde… Her bir elmada saklı olan aslında onu veren her bir çocuğun yüreğiydi… Verebilecekleri tek şey olanı vermişlerdi öğretmenlerine… Bunu yapabilen kaç insan vardır bu dünyada? Sahip olduğu en kıymetli hazineyi bir kalemde bir başkasına verebilecek kaç babayiğit vardı acaba?
Öğretmen Kemal yutkundu bir iki… Tam konuşacakken Metinlerin Engin’i soruverdi hemen. “Öğretmenim elmaları almayacak mısınız?” diye… “Size getirdik hem” dedi. Boncuk boncuk terler birikti Öğretmen Kemal’in alnında… Sakinleşmeye çalıştı, mendiliyle alnında biriken ter damlalarını sildi. “Çocuklar” dedi, “şey” dedi sonra… “Ben bunları alamam çünkü üstünüz başınız pis, bu yüzden elmalarınız alamam” dedi. “Elmalarınızı da o kirli ve pis ellerinizle getirmişsiniz alamam” dedi “kusura bakmayın.” Hepsinin göz kapakları aynı anda ve aynı hızla aşağı düştü. Başlarını eğdiler… Usulca oturdular sıralarına. Ortalık buz kesti aniden. Çocukların izanı almıyordu bir türlü. Onlara göre en kıymetli olan şey elmaydı burada. Ki hep bu ellerle tutup koparırdılar dallardan ve hep bu ellerle yerlerdi köyde… Ve bugüne kadar kimsede onlar elleriniz kirli dememişti. Çünkü hep dışarıdaydılar. Toprakla iç içeydiler. Öğretmeni sevmişlerdi bir de… Ama anlayamıyorlardı.
Yetim ve Öksüz Menekşe çok üzüldü bu duruma lakin söyleyemedi Öğretmen Kemale… Onu sevmişti ve ona en güzel elmasını getirmişti buranın… “Demek ellerimiz kirli, tırnaklarımız uzun ondan beğenmedi öğretmenim. O zaman ben de tutmadan getiririm elmayı.”
Ertesi gün uzun dallara asılı olan yine çok güzel bir elmayla okula geldi Menekşe… Öğretmen Kemal’e yaklaştı ve dedi ki “şey öğretmenim, şey” dedi “size elma getirdim yalnız bakın dallarından tuttum sırf kirlenmesin.” diye… “Sırf ellerim değmesin diye. Size getirdim öğretmenim, bakın ellerim değmemiş hiç bile…”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.