- 703 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GENİŞLİK
Genişlik
Şehirlerin inşa edilmiş betonarmeleri dökülürken üzerine, tepesine bina mesabesinde cinler toplanıp stres yüklenirken ensesine, insan genişliğin bir nefes kadar olduğunu idrak eder.
Geniş mekânlarda içine doğru daralır, dar yolları ve dar zamanları vardır. Her şey üstüne gelirken üstesinden gelemez çoğu şeyin. Ya zabtu râbt altına alınamayan diller gasp ederken duygularını geçim darlığından ya da çektiği sıkıntılardan mütevellit yer darlığından şikâyetçidir hep. Bir yandan iki eli birilerinin yakasındadır, bir yandan iki yakası bir araya gelemez. Güç yetiremediğinde bakar ki her şey boyunu aşar. İşte o vakit yer aynasından şöyle bir boydan bakacak olursa kendine insan, gölgesinden başka hiç kimseyle boy ölçüşemeyeceğini anlar…
Yaşadığı huzursuzlukların nedenine kafa yormak daha da huzursuzluk verdiği için insana düşünülecek çoğu şeyi iteler, öteler, başından bir şekilde savarak ucuz kurtulma yöntemleri dener. Nihayetinde sinek kovalamak kadar da gailesiz kalır. Ve vız gibi geçen zamanın ardından baktığında, sineğe gafil avlandığını anlar.
Gel zaman git zaman insanın ellerine kış konar çoktan. Ve bu bereketsiz çoraklıktan yarına çıkaracak elde avucunda hiçbir şeyi yoktur. Eğer çevresinde olup bitene göz gezdirecek olursa insan, ahkâm kesen kışa muhkem bir duruşla çiçeğin nasıl baharı getirdiğini anlar. Zira; havalardan değildi çiçeklerin açması. Olsa olsa çiçeğin nasibindendi havaların açması. Havadan sudan sebeplere bağlamaktan vazgeçerse insan, tohumun toprağa nasıl bir inançla bağlanıp filizlendiğini anlar. Yaşadığı güçlükleri de sağlam bir zemine dayandırırsa insan üzüntü ve keder dallanıp budaklanmadan her daim içinde umutlar yeşerir...
İnsan eli değmemiş yerlerde yaratıcının genişliğini görmemek gözlerine hakikat sürülmemiş insanlara mahsustur. Rab; genişliğinin zihinde şekillenmesi ve genişliği yerle gök arası kadar olan cennetin hayali kurulabilmesi için davet eder insanı; toprağı ayaklar altına, göğü ise gözler önüne sererek. Hülasa yer, gök, dağ, deniz hepsi birer görsel örnek… Davete icabet edip müşahede edilmezse şayet; salt çay içilecek yer aranır, kalbe sekinet yerine ılık bir su iner mideye. Nefesi her insan alıp veriyor da soluklanmak elbette nasip işidir.
İşte Soluk soluğa yaşadığı hayatta insan, şeytanın desiselerine nefes aldırmadan düşünmeliydi. Değil mi ki, İblis’in Hz. Adem’e baktığı gözde başlamıştı dar görüşlülük. Hz. Adem’e et ve kemik olarak bakıp Allah’ın kendisinden başka bir varlığa secde ettirmek isteyişinde ki imtihanı, hikmet ve hakikati görmeyip “Beni ateşten onu ise topraktan yarattın” diyerek içindeki kibirle kendi ateşinde yanmıştı iblis. Karşı karşıya kaldığı olaylarla kişilere et ve kemik olarak sığ bir bakışla bakarsa insan, habbeyi kubbe yapıp dara sokar kendini ve dev aynasında gördüğü kendine sırtlayamayacağı yükleri alır. Ve bilinmeli ki; her zaman mağlup olmak kaybettirmez insana. Mutlak galip karşısında ram olduğunda omzuna bar olan her ne var ise alınıverir. Aksi halde yokluğa kılıf uydurarak dört duvar örtünse de üzerine, kapanmaz bir çıplaklık olan yalnızlığa döner yüzünü insan… Şimdi ya asırlardır temizlenmeyen bir camın arkasından aynı kire bakarsın, ya da asırlar öncesinde gelen bir canda hakikati görürsün. Ve anlamalı ki insan, gördüğü kadardır genişlik…
YORUMLAR
nefesi her insan alıp veriyor da soluklanmak elbette nasip işidir,bahar gelir geçer de solmak da ayrı bir hıkmettır,yagmurun o zaman anlasılr kıymetı,ve karıncanın duasının kudretı,kavm-i Musa hakkıyla ısteyemeynce rahmeti,hadi içimzdeki en günahsz olan yazsın ılk mazareti...şaire,susma,