İKİ DENİZ GETİR BANA...
Yaz sıcağında Topraklıktan yürüyerek indim Cebeciye. Kurtuluş parkını geçtikten sonra yolun çoğu bitmişti zaten. Taşları saymıyordum, başımı eğmem yaşadığım ızdırapdandı. Düşünmeye korkulan bu zamanlarda, düşüncelerimi engelleyemiyordum ama yazık ki. Düşünmekten başka ne yapılabilirdi ki. Vatanını seven bir adamın karısı olmak, gittiğinde evi ayakta tutmak kolay mıydı? Düşünmeden nasıl halledilebilirdi onca yük.
Ah Muhip ah… Yıllar yılı “Eşsiz bir kadınsın sen” diyerek sevmeseydin keşke beni. Evet, bugün herkes biliyor artık bu gerçeği. Haklı çıkardı zaman yine seni, artık eşsiz bir kadınım ben. Eşimi vatan vatan diye düşünüp durduğu gerekçeli kararı ile bir taş kafese mahkûm ettikleri için eşli ama eşsiz bir kadın oldum ben de gidişinle.
Saçlarıma karlar yağdı Muhip, kederliyim sanma ama yinede. Sadece artık döndüğünde bile başımdan kış eksik olmayacak o kadar. Güneşim Muhip, güneşimi aldılar benden seninle birlikte. Şimdi bir dünya, karanlık kâinatta amaçsızca çocukları etrafında dönüp duruyor. Evren ne kadar büyükmüş meğer ve ne kadar üşürmüş dünyanın eli ayağı güneşini kaybedince.
Seni götürdüklerinde çocukların yavru kuşlar gibi kanatlarımın altına sokuldular Muhip. Çıkmadılar saatlerce. Ağlamadım, ağlama demiştin bana giderken. Yutkundum. Belli etmedim acımı, haykırmadım öfkemi. Vatan sağolsun deyişlerin geldi aklıma muhip. Götüren de bizden, giden de biziz demiştin Muhip. Kitapların kaldı senden sonra. Sonra birileri daha geldi eve bir öğlen vakti, arama var dediler. Eşimin kitapları dedim, kıymetliler dedim Muhip dinlemediler. Bende daha fazla ısrar etmedim. İçimden bir ses, içinde yazılmaya başlayan bir kitap olduğunu söyledi bana. Gizli gizli, düşündüğünü belli etmeden kim bilir kaçıncı sayfasına gelmişsindir. Boşalan tüm kütüphaneye inat senin kitabını koyarım diye, her gün tozlarını alıyorum şimdi bütün rafların.
Kimseyle didişmen yoktu hâlbuki. Kimseye kötü sözün bile olmamıştı. Çok düşünceli görüyorum seni derdim hatırlıyor musun? “Vatan meselesi düşünmek lazım” derdin. Gülmek mi daha zor ağlamak mı Muhip. Zira vatan meselesi bu düşünceli halini, gören bir tek ben değilmişim meğer bak. Meğer seni gören ne çok göz varmış. Konu komşu, eş dost… Olsun be hanım diyeceksin bana biliyorum. Olsun be Muhip. Olsun da… Neyse be Muhip, demeyeceğim işte içimden geçeni. Düşünmeyeceğim, konuşmayacağım işte. Ne düşüncelisiniz hanımefendiciğim deyiverir neyime lazım, biri görürde durduk yerde.
İnönü Stadyumu göründü Muhip. Şuradan yanına kaç adım kaldı ki? Birazdan göreceğim nihayet gittiğinden beri ilk defa seni. Birazdan Ulucanlardaki yeni adresinde olacağım. Metres tuttuğun düşüncelerinin kurbanı olduğun o parmaklıkların arkasında az bir zamanda olsa görebileceğim solmuş benzini. Zoraki bir gülümseme tutturacağımız yüzlerimiz gözlerimizdeki acıyı gizlemeye uğraşacak. Bu gün bayram Muhip. Bayram seni görmek olacakmış meğer bir gün bana. Bayramlar hiç bu kadar yoksul geçmemişti ömrümde, hiçbir bayramda bu kadar büyük bir hediye sunulmamıştı bana. Kızları getirmedim canım, seni kilitli duvarların arkasında görsünler istemedim. Değilmi ki kuş istediklerinde özgürlüğün tanımını yapmışdın onlara sen, değilmi ki kuşlara bile kıyamazdın sen. Sonra nasıl anlatırım onlara, gökyüzüne bile hasret bu özgür kuşun kafesteki acısını onlara.
Allahım, işte o kapı. Çoktan sıraya girmiş benden önce gelenler. Can yangısı Muhip, canım yanıyor. Son dakika da gelmişim iyi ki. Nasıl dayanırdım yoksa iki senenin üzerine on dakikalık ayrılığa. Ömür gibi bir on dakika. Kapılar açılıyor bak, kimliğimi uzatıyorum askere yürüyoruz teker teker görüş yerine. Çoktan hazırlanmışsın. Ah be Muhip traş olmuşsun yine, tertemiz pırıl pırıl görünüyorsun yine. Durun gözyaşlarım yalvarırım durun, vatan diye düşünen bir adamın önünde ağlamak haram olsun size. Sımsıkı sarıl Muhip mukadderat olsa bile. Hiç bırakmayacakmışız gibi birazdan birbirimizi. Uzun uzun seyretmekten başka ne yapar insan böyle zamanlarda, getirdiğim paketi teslim ettim askere, temiz çamaşırlar biraz da tütün. Yine geleceğim hem bu defa daha sık inşallah. Dışarıdan istediğin bir şey var mı onu söyle sen bana, özlediğin bir şey ne olursa.
“Yok, gülüm hiç bir şey istemem dışarıdan, sade iki deniz getir getirebilirsen, acı sularından yudumlayayım biraz, üstünde dönüp duran martıları koy kalbine ser böyle bu masanın üzerine sonra, seyredeyim dünya gözüyle…”
YORUMLAR
içimizden bir kadının hayatı..aynı zaman da düşünce suclusu bir insanın düşünmemesi için konulduğu bol bol düşüne bileceğibir tutuklu evi..
“Yok, gülüm hiç bir şey istemem dışarıdan, sade iki deniz getir getirebilirsen, acı sularından yudumlayayım biraz, üstünde dönüp duran martıları koy kalbine ser böyle bu masanın üzerine sonra, seyredeyim dünya gözüyle…”
yüreğine sağlık..cok güzel yazıyorsun..Allah daim etsin inşallah..