Ales’e katılan anaokul öğrencileri
Bazen öyle şeylere tanık oluyor ki insan, acaba gerçekten 2010 yılında mıyız diye düşünmeden edemiyor. Benim önceki gün tanık olduklarım da böyle hadiselerden biriydi.
KPSS kopya olayından sonra tedbir amaçlı yapılan birtakım uygulamalardan dolayı ortaya gerçekten ilginç manzaralar çıkmaya başladı.
Ales sınavına girmek için sabah evden çıkmaya hazırlanırken, adıma gönderilen sınav giriş kartının arkasında yazılan bir dizi uyarı hatırıma geldi. Onlardan birincisi, kesinlikle sınava cep telefonu getirilmemesiydi. Tamam, onu almadım. Ama ayrıca metal hiçbir şey olmayacakmış. Bunun detayını, katıldığım önceki bir sınavdan hatırlıyorum. Akbil yasak, bozuk para yasak, kurşun kalem yasak, anahtar yasak, saat yasak, şu an aklıma gelmeyen daha pek çok şey yasak...
Matematiğim çok iyi değil galiba ki şu an yapmam gereken günün ilk problemini çözmem biraz zaman aldı. Yanıma akbili alamıyorum, yasak. E o zaman para almam lazım ama otobüse bineceğim için her halükarda para bozulacak ve üzerimde bozuk para olacak. Ne yapmalıyım?
Bir saat öncesinden sınav yerinde hazır olun diye tembih etmelerine rağmen sınava yarım saat vardı ve biz hâlâ dışarıda bekliyorduk. Öyle ya, bir saat öncesinden girip de içeride ne yapacaktık? Kapı açılır açılmaz herkes kapıya yöneldi ve küçük adımlarla kapıya yaklaşmaya başladı ama güvenlik görevlisi dışarı çıktı ve kalabalık arasından yürüyerek gitti. Kapı açık kaldı ama içeri alınmadık. Birazdan, kıyafetlerinden anladığım kadarıyla görevli olan biri çıktı ve sağa sola bakındıktan sonra, karşıdan gelen güvenlik görevlisine doğru ilerledi. Kalabalığa karıştıkları yerde konuşmaya başladılar. Güvenlik görevlisi ısrarla ve hararetle konuşuyordu. İçeri girinceye kadarki mesafe olan on metrede birkaç cümle sarf ederek nelerin alınmasına müsaade edilmeyeceğini sıraladı ve neredeyse her cümlesinin sonuna “Ama kesinlikle sorumluluk almıyoruz” ilavesini yaptı. Böylelikle içeri girdiler.
Az önceki kravatlı kişi tekrar dışarı çıktı ve az önce güvenlik görevlisinin kendisine söylediklerini, sanki kendisinin düşünüp de tasarladığı konuşmaymış gibi tekrarlamaya başladı. Benim sabah evden çıkmamı zorlaştıran ve ince hesap yapmamı gerektiren o içeri alınmayacaklar listesini sıraladı. Herkesin içinden “Ya Sabır!” çektiğine ve şunu dediğine eminin: “Az önce güvenlik görevlisinin size sıraladığı ve şu an sizin tekrarladığınız şeyleri biz hiç duymadık!” Ama anlık da olsa sevindiğimiz bir şey oldu. Güvenlik görevlisi kadar her cümlesinin sonuna “Ama kesinlikle sorumluluk almıyoruz” ilavesini ekleyip de sinirlerimizi harekete geçirmedi. Sadece bir defa söylemekle iktifa etti. Takdir ettim.
Neyse, sonunda içeri almaya başladılar. Tek tek arandık ve tek tek içeri neler sokamayacağımız konusunda ikaz edildik. İçeri girerken şu meşhur masayı merak ettim. Ortalarda içeri girmiş olmama rağmen masanın üzerinde bir şey görmedim. Demek ki kimse bir şey getirmemiş. Ama buna rağmen ikazlar bitmedi.
Sınav olacağımız amfiye girdik. Ben içeri girer girmez oturacağım sıranın üzerindeki numarayı fark ettim ve oraya doğru yöneldim. Kapıya en yakın olan sırada oturacağımı üzerindeki numaradan fark ettim. Ama doğrudan yerime gitmeye yeltenmekle hata etmişim. Kapının hemen yanında bekleyen görevliyi görmemişim. “Sen kim oluyorsun da bana uğramadan yerine geçiyorsun” edasıyla bakması yeterli oldu. Ben de, benden sonra gelen herkese yapacağı aynı muameleye bizzat şahit olmak için yerime geçmeden onun yanına vardım. Hemen elimdeki kâğıdı alıp baktı ve “Şurası” dedi. “Çok yardımcı oldunuz. Siz göstermeseydiniz, bu kocaman puntolarla yazılmış ve sıranın üzerine raptedilmiş numarayı nasıl görecektim!” diye içimden geçirerek yerime oturdum.
Sınavın başlamasına on dakika falan vardı ki “Arkadaşlar, sakın üzerinizde cep telefonu bulunmasın. Olur da fark edilirse sınavınız iptal olur” diye kapıda bekleyen görevli hatırlatma yaptı. Birkaç dakika sonra tahtada bekleyen görevli “Sakın üzerinizde telefon vb bir şey bulunmasın” diye ikaz etti. O da yeterli görülmemiş olacak ki üçüncü görevli de aynı vurguyu yaptı.
Neyse ki sonunda kitapçıklar dağıtıldı. Ve burada takdir ettiğim bir şey oldu. Görevlilerden birisi “Sorulara bakmadan kitapçığı kontrol edin” demişti. Ben biraz yavaş baktım galiba. Baktım kapıda bekleyen görevli hemen geldi ve “Çabuk ol” dedi. Benim kitapçığımı açık gören diğer görevli hızla geldi ve bir taraftan “Kapak, kapat” derken bir taraftan da eliyle kitapçığı kapatmaya çalışıyordu. Ama ben henüz kontrolü bitirmediğim için kapatmak istemedim. İki hoca başımda durmuş kontrolü bitirmemi beklerken diğer hoca da gelip onlara katıldı. Ben biraz mahcup oldum ve kalan sayfaları bakıp bakmama arasında bir hızla çevirdim. Ve sınav başladı.
Sonrasında yorucu bir üç saat...
Yıl 2010 ve 11’e 11 gün kala yapılan bu uygulamalara bakınca insanın üniversiteye gidesi gelmiyor. Daha evden çıkmadan başlayan birtakım kurallar, üniversite kapısında iyice sıklaşıyor. Ve bu kurallar üniversitenin her kademesinde iyice katılaşıyor. Demek ki aydın, entellektüel bir insan olmanın şartı böyle kalıp ve kurallardan geçiyor. Bu yollardan geçilerek en üst kademeye kadar gelinebiliyor. Peki bu kalıplara uyan bir yapınız yoksa? O zaman entellektüel olamaz mısınız?
Her ne ise... Bu böyle uzar gider ama benim şimdilik söylemek istediğim asıl mevzu, şu anki sınav sisteminin hiç de içaçıcı olmadığı. Sınavda uyulması gereken kurallar elbette olacak ve olmalı. Ama makul ve mantıklı kurallar olmak kaydıyla. Cep telefonu bir derece anlaşılıyor. Ama hiçbir metal eşyanın içeri alınmaması adına bozuk para, anahtar vs gibi şeylerin alınmaması insanı zor durumda bırakıyor. Hadi ben gelirken evde birileri var diye anahtarımı yanıma almadım. Ya evde kalan kimse yoksa? O zaman emanete bırakırlar... İyi ama bu şekilde katıldığım ikinci sınavdı bu ve doğru dürüst bir emanet sistemi bile oturmuş değil. Görevliler sürekli “Alırız ama sorumluluk kabul etmeyiz” diyip duruyorlar.
Bir de anaokul öğrencileri gibi dakika başı her kuralın hatırlatılması, girdiği sınavın Ales olduğunu hatırlayan kişilerin sinirlerini yeterince yıpratıyor. Madem öyle neden her sınıfta üç görevli bekletiyorlar?
YORUMLAR
Yazdıklarında son derece haksızsın, sonuçta kpss sorularını çaldıran o sınava giren 3 milyon küsür insanın kusuruydu ve bu üç milyon insan ike dolaylı olarak etkilenecek 20 milyon insanın kusuruydu. bu rakamda Türki ye nufusunun 70 te 2 si yapar böyle bir rezilliği en duyarsız, en silik toplumda yapsaydın o ülkenin tüm yönetim kadrosu değiştirilirdi. Gerçekten ciddi bir araştırma yapılırsa çalınan sorular ya da çaldırılan sorular ve hatta yıllardır çalınan sorular ki bu sadece kpss için geçerli değil öss, ales, dgs ... hepsi için geçerli belkide hepsinde sızıntı vardı bu sınavlarda en az 20 milyon insan doğrudan ya da dolaylı olarak rezillik çekti ve haksızlığa uğradı.
Böyle bir yüz karası rezillik, alçaklık ancak bizde olurdu ve ancak bizim gibi rezil koltuk sevdalıları bu rezillikleriyle kalıp hala ösym de başkan ve hala milli eğtim de bakan kalabiliyorlar.
İşin en komik yanıysa soruları kendi sızdıran yada sızdırılırken haberdar olmayan ösym bu şahsi dangalaklığını sanki öğrenciler kopyacı ve hırsızmış gibi bir sürü saçma ve basit önlem alarak bizlere yıkmaya çalışarak kendi yüz karası ayıbını örtmeye çalışıyor. Buna ancak matematiksel bir dille; bilmem kaçoıncı dereceden dangalaklık denir ve bunun çözümü sonsuz bir onursuzluk eğrisinde çözümlenebilir.
Yazar yazını kutluyorum.
ikram
Ancak birincisi, kurallar mantıklı olmalı. İkincisi bu kurallar adamakıllı kontrol edilmeli.Aksi takdirde istediği gibi kural koysunlar, yine yapmak isteyen yolunu bulup yapar.
Ayrıca sınava hiçbir şey almayacağız diyorlarsa, bir emanet birimi oluşturmak durumundalar. Sorumluluk almıyorlarsa ben nasıl emin olup da evimin anahtarını bir masanın üzerine koyabilirim?
Bir de neden acaba her sınıfa üç görevli koyuyorlar? Ve bunlardan birisi gazete okurken diğer ikisi her şeyden habersiz sohbet ediyorsa o zaman üç kişi durmasının nasıl bir mantığı oluyor?
Katkılarınızdan ve dikkatli tespitlerinizden dolayı çok teşekkür ediyorum.
Saygılarımla,
ikram
Yazınızı okurken ben de sizin gibi sinir oldum. Bu kadarı da fazla aslında.. Ailece bir maça gitmiştik. Hiç umutmuyorum o kadar çok bozuk para vardı ki çantamda.. Hepsini birer birer almışlardı ve sonra geri alamamıştım.
Teşekkürler paylaşımınız için. Saygı ve selamlarımla..