İlk Tecrübem..
Sadece soruyorum: neden yönetilen hamallar olduğumuzu düşünelim? Biliyorsunuz aslında ama çoğu zaman çaresiz kalıyoruz değil mi, ya da öyle olduğumuzu düşündürtmeye çalışıyorlar?
Nihayetinde özümüz gereği fikirlerimize bağlıyızdır. Ben olaylara fikir yürüterek çoğu zaman nedenine ulaşmaya çalışırım, ama sadece çalışırım. Bulamadığım becereksizliğindendir belki. Kendimi tatmin etmeye de çalışmıyorum, merak ediyorum. Sadece merak..
Siyasetin küçük yaştakiler için büyük bir ödev olduğunu biliyorum. Sonuçta bilmediğim yöntemler, yönetmelikler, teoriler, felsefi düşünceler var. Usta kalemlerimiz beni maruz görsünler.
İsterseniz küçük bir sefere çıkalım şimdi, yol bildiğimiz caddeler gibi olsun. Hepimiz yoldan bir şekilde geçerken yanlarda kalan butiklere, mağazalara göz gezdiririz, hızlıca ya da yavaş. Kimimiz gördüğünü almayı arzularken, kimisi belki iki saniye düşünüp önünden geçer. Biz şimdi isterseniz o mağazalardan birine girelim, tabii zamanınız varsa...
Aile, Türkler’in en başından beri öncelikli değeridir. Ne kadar bağlıyız onlara, ne derecede sorumluluklarımızın farkındayız ve sevgimizin değeri ne, orası ayrı. Ben de çoğu kişi gibi ailemi seviyorum. Ve aileyi, mağaza örneğine en uygun bir unsur olduğunu düşünüyorum.
Sabah kalktığımızda şükür ediyoruzdur. Yaşadığımıza, sevdiklerimize, Allah’a ve nicelerine. Gün içerisinde -biz nankör varlıklar- ne yapacağımız belli olmuyor. Yalnızlığın Allah’a mahsus olduğu ve bizim de yalnız kalarak yaşayamayacağımız aşikardır. Burada yanlış anlaşılmayacak şekilde bir terim kullanmak istiyorum o da ‘kullanmak’. Kimi kullanacağımızı çok iyi biliyoruz günün gerektirdiğince. Evet, ailemiz için de geçerli. Düşünsenize, bayramdan bayrama ziyaret ettiklerinizi. Acaba kaçımız gün boyunca gördüğümüz, bizi meydana getiren yüzlere baktığımız kadar onların yüzüne bakabiliyoruz? Cevaplar farklı olabilir tabii ki saygı duyarım, yönetilenlerin de az olmadığını göz önünde bulundurursak...Basit bir örnek verdim. Sizler sevgi, saygı çerçevesinde daha güzellerini de bulur, düşünürsünüz elbet.
Bana kalırsa itaat ettiklerimize göz atalım derim. Öncelikle kendimize. Sokrates’in şu sözünü diyebiliyor muyuz: “Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir.”. ‘Çok bilen çok yanılır.’ diyen Recaizade Mahmut Ekrem de akabininde işlemiş bilginin kullanılması sanatını. Etrafımızda çok görüyoruz böyle kişileri, ağızları laf yapan dediklerimiz fakat ne derece aciz kaldıklarını sonunda anladığımız (İşin ucu bize dokununcaya kadar tabii). Sizce de devlet büyükleri –balığın başı- kullanamazlar mı bu yöntemi. Yöntem diyorum çünkü herşeyi araç yapabilecek varlıklarız biz. Duyguları sömürmek, dini kullanmak, maddiyat desteği falan bunlardan bahsetmiyorum bile. Bir nevi hipnozdan bahsediyorum. Bizi uyutuyorlar desem sizce de çok klişe bir söz olmaz mı? Hep duyduğumuz ve böylece değerini kaybettiğimiz..Tıpkı Atatürk gibi değil mi? Atatürk’ten bahsetmek istesem inanın ki sayfalarca yazar ve yazdığıma sadık kalacak bir üslupta kalırım. Şimdilik, örnekler içerisinde yer alması kanımca daha uygun.
Tamam, bizi uyutuyorlar da uyanık kalamaz mıyız, irademiz yok mu, olmadı haplarımız? Gündemden gündeme hava olayları misali atlanılıp duruluyor. Bir gün A partisi çıkıyor, B partisine lanetler ediyor adeta. Bir gün örgütlenmeler, derin devlet konuları falan. Basının ne derecede önemli olduğunu ve şu anda ne durumda olduğunu da biliyoruz zaten. Bize bir şey vaadediyorlar. Ama ne olduğunu apaçık söyleyebilecek Atatürkümüz’den başka kimse çıktı mı? Söylesinize bize verdikleri ufak, tatmin etmeye yönelik yemlerin kullanım tarihi geçmedi mi? Yeterince acı çekmedi mi bu halk, bu millet?
Çözüm nedir diyenler hep olacaktır. Bana göre çözüm bizden, kendimizden başlıyor. Kendimimizi tanımamız gerekiyor. Sonuçta bakış açımızı genişletmeliyiz ki sorgulayabilelim. Sorgulamak ve sonuçlarını görmek kadar bizi aydınlatan şeyler çok nadirdir. Yaşım ilerlediğinde nasihat verebilme haddine varabildiğimde bunlar benim anahtar kelimelerim olacaktır.
Ne derseniz hep ikinci şanslar olmadı mı, pes etmek bize yaraşır mı?