WİKİLEAKS'TEN DİGİTAL KALE'YE
Dünyanın büyük bir köy haline geldiğini söyleyenler çoktan haklı çıktılar, şimdi dünyanın neredeyse ortak bir aile haline geldiğini söyleyecek cesareti olanlar yadırganmayacaklarına daha kesin inanmaya başlamışlardır.
Bu kanaati bize- en azından bana- veren husus, son günlerde Avustralyalı gazeteci ve hacker Julian Assange tarafından kurulmuş Wikileaks adlı internet sitesinin ele geçirip bir program dahilinde ifşa etmeye başladığı gizli belgelerin varlığıdır. Demek ki alemde hiçbir hakikat gizli kalmayacak, gizliliğin perdesi çok sürmeden kalkabilecektir.
Julian Assange neden WikiLeaks demiş? ’’What I know is... leaks!’’.Ben yeter ki öğreneyim, benim bildiğim mutlaka sızar, engellenemez, demek istemiş. Gerçekten bu konuda samimi midir? Her türlü belgenin -engellenmeye kalkışılsa bile- dışarıya, ilgililere sızması kesintisiz sürdürülebilecek mi? Bunun altında bir başka Çapanoğlu var mıdır? Amerika Birleşik Devletleri, bu konuda gerçekten aciz mi kalmıştır, yoksa öyle bir durumdaymış gibi mi rol yapmaktadır? Akla gelen pek çok soru vardır ve olayın gelişmesine göre daha kuvvetli şekilde vurgulanması mümkündür.
Ancak Julian Assange’in başına gelmeye başlayan olaylar, iplerin tamamen ABD’nin elinde olmadığı sanısını da hatıra getirmeye yüz tutmuştur. Bir gerçeklik kahramanından bir düşük kadın tacizcisi yaratma hamlesi anlamlı görünmektedir. İsveç’te gönül rızasıyla yaşanmış- belki de profesyonel ajan kimliğinde- iki kadınla olan ilişkisi, Assange’in İngiltere’de mahkeme kararıyla tutuklanmasına malzeme yapılmıştır. Wikileaks’in fincancı katırlarını ürküttüğünden yahut kontrol altına alınmaya kalkışıldığından şüphe edilemez.
Bütün dünya Wikileaks belgelerinden az veya çok etkilenmiştir, etkilenmenin boyutu ve göreceliliği önümüzdeki sızıntılarla daha iyi belirlenecek bir safhada kesinlik kazanacaktır. İlk önce komplo teorilerinin varlığını ve gerçekliğini itiraf etmek gerekmektedir. Yani komplo teorileri basit sanal egzersizlerden, dedikodu meraklılarının saçma sapan uydurmalarından ibaret değildir. Esasında anlı şanlı düşünce kuruluşlarının, enstitülerin, strateji araştırma merkezlerinin yaptıkları da aynı ciddiyetteki bir çalışmadan başka bir şey değildir.
İşin herkesçe garipsenen tarafı ABD Ankara Büyükelçisinin (Erick Edelman) nasıl bu kadar bayağı bir üslup kullanmış olduğudur. Aklıma hemen bir şairimizin (Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu) destanındaki sözleri getirmektedir:
’’Dedem Korkut, der ki: Evet,
’’Vardır düğün, dernek, davet...
’’Amma Oğuz’larda devlet,
’’Olmaz dedikodu ile!...’’
Maalesef bugün dünyanın biricik üstün gücü olduğuna inanılan ABD, bu Wikileaks belgeleriyle ne kadar diplomatik dedikoduya dayalı davrandığını ortaya koymaktadır ve bundan da sıkılmamaktadır. Değil mi ki hala daha Kongresinde, 1923 yılından beri beklettiği Lozan Antlaşması onayıyla bir çeşit tanımazlık atfettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne stratejik müttefik, en yakın dost nitelemelerinde bulunmaktadır. Bu ne perhizdir, bu ne lahana turşusudur?
Açıklanacak 250 000’i aşkın Wikileaks belgesinden 8000’e yakını Türkiye ile ilgilidir. Türkiye’de mevcut Ak Parti İktidarı, bu belgeleri önemsememek gibi bir ön yaklaşımı benimser görünmektedir. Bu yaklaşım, ’’turpun iyisinin torbanın gerisinde’’ olabileceği öngörüsünden kaynaklanabilir. Ama bazı konulara tamamen kulak tıkanabileceği anlamına gelemez. İşine geldiği zaman, Haçlı Dünyasının iltifatlarına sarılmak şirinlik, işine yaramayınca düşman propagandasının tersini okumakta basiret aramak feraset olarak sunulamaz. İktidarımızın özeleştiriye, vicdani muhakemeye ihtiyacı vardır.
Diğer taraftan Ana Muhalefet Partisi CHP ise, mal bulmuş mağribi gibi, belgelerin yayacağı kamuoyu rüzgarından bir iktidar değişikliği fırsatı yakalamak amacındadır ve belgelerdeki bilgilere aşırı ölçüde değer vermek eğilimindedir. Oysa diğer muhalefet partisi MHP ise, milliyetçilik pusulasının yönlendirmesiyle, olaya nötr yaklaşmakta ve ülkemiz lehinde veya aleyhinde bir etki yaratmaması çabasına şimdiden katkı koymaktadır. Bu, ülkemizin iç siyasetine yön verici dışarıdan kumandalı bir manipülasyon ise ihtiyatlı yaklaşımı anlamak mümkün olmaktadır. Bir de malum ABD Ankara Büyükelçisinin Türkiye’deki görevi süresince, nasıl bir eyalet valisi edasıyla yurt içi geziler yaptığı, Güney Doğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinin yanı sıra diğer bölgeleri de, özellikle Erzurum, Trabzon ve Rize illerini kapsayan ziyaretler yaptığı hatırlanırsa, bu arada sessizliğe büründürülen füze savunma sisteminin bu üç ilimiz civarında konuşlanacağı da düşünülünce, bu hay huy esnasında nelerin gözümüzden kaçırılmak istendiğini daha iyi anlamış oluruz.
Wikileaks’in başlattığı belge ifşaatı harekatının arkasında kim var, kime yarıyor, kimi hedef alıyor? Bu konuda rivayet muhtelif oldukça Türkiye’nin milli bir duruş alması mümkün görünmüyor.
İsrail’den hiç bahsedilmemesini, İsrail’in belgelerde ıskalanmasını bu işin arkasındaki parmağa delalet gösterenler belki haklı olabilirlerdi, ancak adı geçen belgelerde komşumuz İran da, yeni dünya devi olmaya aday Çin de şimdilik hiç geçmiyor, öyleyse aynı gerekçe ile onları ve daha başka Kore yahut Papua Yeni Gine gibi ülkeleri de mi işaret parmağımızın hedefine yerleştireceğiz? Demek ki ülkemiz için artık geride kalmasını dilediğimiz ’’zaptiye kafası zihniyeti’’ öyle pek kolay ve akıllıca çözümlemeler sunamamaktadır. Yazık ki bir bilim adamı olan İçişleri Bakanımız(Beşir Atalay) bile, son aşamada, aynı koroya katılmaktan kendisini alamamıştır.
Türkiye, sonrasında dış güçler tarafından yeniden dizayn edilmeye zorlanacağı bir genel seçimin eğik düzlemine girmiştir. Anarşi, terör, akan kan, göz yaşı...Türkiye’yi dönüştürmek, sağlam yapısından ödün verdirmek için manivela olarak kullanılmaktadır. Ortak AB ve ABD talepleri, bazen İmralı sakinine ambalajlattırılarak Türkiye siyasi erkinin önüne ve gündemine konulmaktadır. Paranoya, düşman fobisi suçlamaları o kadar beyin yıkayıcı bir hal almıştır ki kendi kendimize düşmanlar icat ettiğimize inanacak derecede saf olmamızın istendiğine hükmedebiliriz.
Yakın zamanda Türkiye’de bir cinayet teşebbüsü gerekçesiyle TSK’nın yatak odası sayılan kozmik odaya girilmişti. Şimdi bütün dünyada ekonomik, siyasi ve stratejik cinayetler tertiplediği izahtan vareste olan bir küresel gücün kriptolu belgelerini çözümleyen bir teknolojik girişimle karşı karşıyayız.
Bu yüzden ABD’nin kaçıncı 11 Eylül’ü olduğunu da hesaba katarak Wikileaks belgelerini değerlendirirken, romanları bestseller olan ünlü ABD’li yazar Dan Brown’ın kriptoloji uzmanlarının önemine vurgu yapan Kayıp Sembol ile Digital Kale’sini de okumak gerekir. Belki o zaman niçin İmralı sakini tarafından etkin bir Türk inanç önderine el uzatılmak istendiğini de daha iyi anlayabilmiş olacağız.
Selam ve saygılrımla...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.