DUYGUSUZ DUYGU
Nefret, taşıması en zor duygudur. Nefreti taşımak, her an yüreğinde yaşatmak, yüreğindeki yaşanmışlığı hissetmek her insanın yapabileceği türden bir şey değildir. Nefret, insan denilen varlığa bir yapıştı mı, gönlünde ya da kalbinde bir yer edindi mi insanı sona götürene kadar ayrılmak nedir bilmez.
Nefretimiz, bazen pişmanlıklarımızın yürek tabağında üzerine en acı pul biber dökülerek önümüze sunulmasıdır. Bazen karşılıksız sevgimizin başkasında vücut buluşunda hissettiğimiz tiksintidir. Bazen de nefretimiz diğer insanlar tarafından taşlaşmış, taşlaştırılmış denecek derecede soğuk kanlı ve sevgi yemeğini ağzına yüzüne bulaştırmadan bir kontes edası ve asiliğiyle yemiş kalbimizin gerek diğer insanlar, gerek dostlarımız, gerekse ailemiz tarafından kırılmışlığına, incitilmişliğine, pervasızlığına, saygısızlığına, utanç derecesindeki sevgisizliğine karşı gösterdiği ya da göstermediği bir tepkidir. Nefret, kimimiz için acı sonuçlar doğurur, kimimizin hayatını mahveder, kimimizinse hayat takviminden kopan birkaç yaprakla simgelenen üç beş günüdür; ama nefretin derecesi vardır. İlk basamaktaki nefret; annesinden çığlık çığlığa çikolata isteyen bir çocuğun çığlıklarının nefsini tatmin edemeyişinden ötürü hissettiği açlıktır. Hepsi bu… İkinci basamaktaki nefret yanıtsız sorularla başlar. “Neden, kim, nasıl?” ikinci basamak nefretinin sabahtan akşama kadar ağzına dolanan bir şarkısının acı sözleridir. Bu basamak yanıtsızlıklar basamağıdır. Üçüncü basamakta ölüme yaklaşan bir ceylan gibi yaklaşırsınız sona… Üçüncü basamak nefreti ağırdır. Hazmetmesi en zor yemektir. Tükürmek istersiniz, yapamazsınız. Kusmak istersiniz, yapamazsınız. Bu gidiş-geliş çemberinin arasına sıkışıp kalırsınız. Ne ileri gidebilirsiniz ne de geri gelebilirsiniz. ‘Üçüncü basamağı hazmetmek zordur.’ Dedim ya, doğru; çünkü üçüncü basamak çırpınıştır, yanıtsız sorulara isyandır, isyanları bastırma arzusudur, arzuların saçmalığının ve küçük düşürme olasılıklarının hesaplanmasıdır, boşvermişliktir, unutmuşluk, unutulmuşluktur, unutmak zorunda oluş, umursamamazlık, kabullenmeyiş, vurdumduymazlık… Sizi günbegün tüketenlerden hesap soramamanın acısını kıvırcık saçının en uzun telinden en küçük ayak parmağında hissetmedir, tiksintinin ağzında bıraktığı, bekrilerinin yeknesak hissettiği o korkunç tadı yutkunmak ve yutkunmamak, yutkunamamak arasında kalıştır, bir yollunun ekseriya utançlarından yüzünde oluşan kırmızılıklardır, çölün ortasında gayya bulup kana kana su içmektir, kibar bir delikanlının kabadayılardan yediği dayaktır… Hazmedemezsiniz… Hazmetmek istemezsiniz… Bir gün çok iyimser olursunuz, bir gün tam aksi yöne gidersiniz; bedbinleşirsiniz. Pejmürde bir halde avare gibi dolanırken düşünürsünüz bunları. Bir gün çok iyi, bir gün çok kötü bir insan olursunuz, ifrat ve tefritten oluşan saat sarkacının altında her gün, her saat, her dakika hatta her nefeste başka bir kimliğe bürünürsünüz…
Dördüncü basamak kabulleniştir. Her şeyi, iyisi kötüsüyle, acısı tatlısıyla, iğrençlikleriyle ve tiksinişleriyle kabullenirsiniz. Kabullenmekten başka çıkarınızın olmadığını fark edersiniz. Gençliğin ya da toyluğun yarattığı baskı, ateş, heyecan, nefretten zevk alma duyma, kabullenmemek zorunda olduğun hissi her şeyi her kabullenişte daha da azalır ve bir de bakmışsınız kabullenmeyi kabullenemeyecek kadar yorulmuşsunuz. Yorgunluk mudur yoksa artık bu yükü taşıyamamak, taşımak istememek midir anlayamazsınız. Kabullenişin olumlu taraflarını yemeğinizden çıkan saç teli gibi ayıklamaya başlarsınız. Dedim ya, yemeğinizden çıkan kıl misal,. Düşündükçe her kabullenişten tiksinti duyarsınız. Kabul ettiğiniz için kendinizden de nefret edersiniz. Kendinizi soysuz biri gibi hissedersiniz. İçinizden kendinize akla gelmeyecek, ağza alınmayacak küfürler edersiniz. Ertesi gün denizde ölü bulunan biri kadar suskunsunuz. Biteviye böyle devam eder. Dördüncü basamak kolay hazmedilir. Zaten dördüncü basamak kabullenmeyi kabullenmek, hazmedilmeyi hazmetmektir. Hepsi bu…
Nefreti sadece çok güçlü insanlar sonsuza kadar bir kalp hastası kabullenişiyle taşırlar. Nefretin bu anlattıklarımız üstünde bir yanını daha hissedebilmek için yaşamalısınız; ama gerçek nefreti. Boşvermişliği, umursamamayı, hissedilmemeyi, terk edilmişliği, yok sayılmışlığı, acımayı, acınılmayı, tiksinmeyi ve tiksindirmeyi yaşamalısınız. Hangi şair, yazar, insan nefretin sözlük anlamı kadar – bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu – basit, kolay ve anlaşılır olduğunu savunabilir. Nefret karmaşıktır, karmaşadır. Buzulların arasındayken bile ateş yakmayı umut etmektir bazen, yetimhanedeki bir çocuğun hiç gelemeyecek, hiç gelmeyeceğini bildiği annesini beklemesindeki umudun yerilişidir.
Nefret, yaşamayanların tanımlamakta en çok zorlandıkları duygudur. Nefret, insan kalbini parçalayan bir duygudur. Nefret duyguların en duygusuzudur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.