- 991 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YİTİK ÜLKENİN MASALI
Bir varmış, bin yokmuş. Evvel zaman içinde, yok yok ta benim içimde. Bir ülke varmış çok uzaklarda.
Bu ülkenin insanlarına bir gün kötü kalpli ruhlar cadısı büyü yapmış ve kulaklarını kaybetmiş bu ülkedeki insanlar.
O günden sonra duymaz olmuşlar hiçbir şeyi. Gözlüklerini takmak isteyenler üzülüyorlar kulaklarının olmadığına. Saçlarını taramak isteyenler üzülüyorlar kulaksız aynalarına. Herkes bir şeyler diyor, fakat kimse birbirini duymuyor o günden sonra.
Bir ülke düşünün, kulakları olmayan insanlardan oluşan bir ülke. Bir bebeğin ağlamasından uzak, bir gencin hayat dolu gülücüklerini işitmekten mahrum ve bir ananın rahmet adası dokunuşlarından uzak mı uzak bir ülke...
Bu ülke de her şey garip giderken insanlar bir gün sonra da gözlerini kaybetmişler. Sabah uyandıklarında bitmeyen bir gece başlamış bu ülkenin insanları için. Gözünü ve kulaklarını ardı ardına kaybeden bu ülke de ne mi olmuş? Önce bir şaşkınlık, sonra da derin mi derin bir alışkanlık süreci. Herkes gülüyor fakat kimse gülücükleri göremiyor ve duyamıyormuş.
Duyamayan ve göremeyen bu ülkede bir de duymama ve görmeme adına dernekler açılmış. Görmemeye ve duymamaya şiirler yazılmış, destanlar söylenmiş, kimseler duymasa da. Bu ülkenin insanları görmedikleri için ve duyamadıkları için sürekli başka ülkeler tarafından kullanılmış ve onların nezdinde bir oyuncak haline gelmiş.
Körler ülkesinde bir gün birileri gözler için destan yazmış ve sonra birileri de kulaklar için naşideler dizmiş. Ne mi olmuş sonra? Göze destan okuyanlar hapse, kulağa naşideler dizenler sürgüne gönderilmiş. Okunan şiirleri ve yazılan destanları duymasa da sağırlar; yine de rahatsız olmuş duymanın ve görmenin suç olduğunu savunan gece sevdalıları… Çünkü görmemek büyüklük, duymamak erdem sayılırmış bu ülkede.
Ne zaman elini kulağına uzatsa bir çocuk azarlanır olmuş bu ülkede.
Ne zaman ağlasa ve gözyaşlarının geldiği yerdeki beyaz boncukları merak etse bir çocuk, hemen uyarılır olmuş.
Kuyruğunun peşinden giden bir kedi gibi döner dururmuş bu ülkenin insanları. Bir başka ülkede yıldırım çarparken insanlar ağlıyormuş. Bir başka ülkede deprem olup insanlar ölürken insanlar kahroluyormuş. Fakat bu ülke de yıldırım çarparken, kahkaha seslerinin arasında bir ezgi gibi dinleniyormuş. Çünkü yıldırımın sesini duyan olmuyormuş. Bu ülkede deprem olup birileri ölürken, sağ kalanlar onların cesetlerini görmedikleri ve feryatlarına şahit olmadıkları için sürekli gülüyor ve oynuyormuş.
Sağ tarafında bir çocuk yanıyor diğer tarafında bir ev yıkılmış anneler ağlıyor; fakat bu ülkenin insanları çay yudumlayıp şarkı söylüyormuş.
Kurtlar şehre iner, çakallar panayırlarda gezer bülbüller ise gizli gizli ötermiş bu ülkede. Ne de olsa duyan olmuyor gören olmuyormuş bülbülleri.
Yarasalar vazgeçmişler geceleri çıkmaktan.
Baykuşlar sarmış çeşme başlarını.
Tasvir ettiğim bu ülkede ağzında bebek taşıyan bir kurdun yanında, kahkaha atan bir anneyi görmeniz çok da şaşırtıcı olmaz sizin için. Güllerin ayaklar altında kaldığı bu ülkede bülbüller sessiz sessiz ağlıyormuş. Fakat gülleri kurtarma adına yarasalar ve baykuşlarla bir türlü savaşamazmış bülbüller. Çünkü yarasalar göze, baykuşlar kulağa kılıç çekiyormuş. Gülü göremeyen, kokusunu alamayanların ülkesinde güller diken diye biliniyormuş.
Dedim ya bu ülkede olan biteni yalnız bülbüller görüyor ve sessiz sessiz ağlıyormuş. Güllerin halı yapıldığı, kaktüslerin taç yapıldığı bir ülkede bülbül ağlamaktan başka ne yapabilirdi ki…
Bu ülkede kulak ve göz derdine düşenler bekler olmuşlar “atlastan cepkenli yiğit prensi.” Beklemişler ay olmuş. Beklemişler yıl olmuş. Beklemişler asır olmuş.
Bir sabah; bu ülkedeki göz ve kulak
sevdalısı insanların kapısı çalınmış. Birileri gelmiş onlara görmek ve duymak getiren birileri… Fakat kapı açılmamış çünkü kulakları duymuyor gözleri görmüyormuş bu ülkenin insanlarının.
GÖKHAN BOZKUŞ
YORUMLAR
Dilerim, hepimiz yanılıyoruzdur. Dilerim bu kadar vahim değildir ülkenin hali..