Kuşlar Nasıl Uykusuz Kalır
Kuş Uykusu ,Sadık Yalsız Uçanlar’ın Timaş yayınlarında çıkmış öykü tadında deneme diyebileceğimiz öykü kitabının adı. Önce , kitaptaki ilk öykünün adına takıldığımı söylemeliyim. İlk öykünün adı “ÇİĞ” şebnem anlamında kullanılmış. Her ne kadar bazı yerlerde “çiy” yerine çiğ de kullanılsa da ben öykünün adının “ÇİY” olmasının daha uygun düşeceğini düşünüyorum. Çünkü çiğ kelimesi “çiğ adam” tamlamasını çağrıştırıyor ve “çiy” gibi munis gelmiyor bana.
İlk öyküde, moral değerleri hiçe sayan bir delikanlı ile ona mukaddeslerini kabul ettiremeyen genç kızın aşkından bahsediliyor. Sonunda kız çareyi bırakıp gitmekte buluyor.
Öykülerin bir kısmı alışılmıştan farklılık arz ediyor. Öyküden ziyade günlük okuduğu hissine kapılıyor insan. Sanki, yazar çocukluk anılarını da harmanladığı kurguları paylaşıyor bizimle.Satır aralarına toplumsal sorunları yerleştirmeyi tercih ediyor. Bazı öykülerin kısa oluşu ve kullanılan cümleler yazarın denemeye yaklaştığını söylemenin yanlış olmayacağını düşündürüyor.
Deyimlerle /Kuran ifadeleriyle zenginleştirilmeye çalışılmış metinler var kitapta.
Yer yer kelime oyunları yapılmış.( Bu durum başarılı öykü yazarlarına atfedilen bir durum). Deyimler bozulmuş, yazarın bunu hangi düşünceyle yaptığı kendinde saklı, (Yılana düşüp denize sarılmak sayfa: 16)
Kendi payıma, Mustafa KUTLU öykülerini sevdiğim için bu öykülerden fazla tat aldığımı söyleyemem. Ama ilginç bulduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Yazar,değişik imgeler kullanmış, tek kelimelik cümleler kurmuş. Örnekler: Aşk. (sayfa 16) Sözü kör oldu. Kendisini deren reyhan çiçeği. Açık seçik bir kadın. Açık saçık dememek için mi? Yoksa gizlisi saklısı olmayan bir kadın demek istediği için mi böyle bir deyim kullanmış anlayamadım.” Beş yapraklı çocuk ondan can alır.” Öfkeren akıllar. Kanatlı bir ceylan vb. Kuruluş ve anlam olarak ilginç benzetme ve tamlamalar var. Tekerleme tarzı veya rep sözleri biçiminde anlatımlara rastlanıyor. Sayfa 26./Hapse düşünce koğuş çaycısı yapmışlar. Çayı tavşan kanıymış. Akacak kan damarda durdurulamıyormuş. Durakta beklerken beyaz atkılı rugan iskarpinli müşteri gelmiş. Kadını alıp götürmüş. Soyup başucuna koymuş. Reklam afişine uydurmuş. Uyumsuz bir çocuk doğurmuş ilh.
Personel Müdürlüğüne diye başlayan dilekçeyi çağrıştıran girişle başlayan öykü ve imza yerine “Laedri” ifadesinin kullanılması; isimsiz dilekçelere ve çarpık bürokrasiye bir gönderme mi acaba? (sayfa 30/31 de)
Sözcüklerden yapılan sığınak/ Aya âşık damla (sayfa 37) gibi ifadeler de yine değişik geliyor insana.
Ölüm ırmağında yıkanmak( nedense Ganj nehrini çağrıştırdı). “Sözcük evi. Evler kargacık burgacık. Kadınlar saçlarına bağladıkları erkekleri sürüyordu. Yanan kelimelerin külü. Leylak gölgesine benzer sığınak. Hastalık süsü takınmak(!) hastalık süs olur mu? Sayfa 41 deki “Çehrengiz” (Öykücüler gerektiğinde yeni kelimeler icat edebilir sözünü doğruluyor gibi.) yazarın kendi buluşları olarak kaydedilebilir.
36.sayfadaki / Şeytanın yüreğinde birlik var mıdır? Sorusu ile kibir ve imanın zıtlığına atıfta bulunulmuş olabilir. Yani kibirle iman bir gönülde barınamaz denilmek istenmiş olabilir. Çünkü şeytan kibirli bir inandı inkarcı değildi.
Yazarca öykülerin genelinde toplumsal sorunlar ve toplumdaki inanç zafiyeti farklı yöntemlerle dile getrime yolu tercih edilmiş. Alışılmış öykü tekniği dışına çıkılmış bir anlatı denilebilir mi karar veremedim.
Sayfa kırk dörtte, Benlik davasının sürüngen bir yüzsüzüyüm (Benlik davası şeytandan miras) Küf yeşili tamlaması iki ayrı yerde kullanılmış bu zaaf sayılabilir mi?
Şoför sözcüğü yerine, “Aynadan bakarak nereye?” diyen adam ifadesi kullanılmış. (Sayfa 47 de)
Tıraşsız yüzüne bakan adama nanik yaptı. Arka cebindeki aynayı çıkarıp bakınca irisinin dağılmakta olduğunu ayrımsadı. – eskiden insanlar ceplerinde arkasında horoz resmi ve değişik resimler bulunan aynalar taşırlardı.) Bir de ayna tutama geleneği vardı…
Kalabalık enkazı benzetmesi ile gafil toplum göndermesi yapılmak istendiğini düşündüm.
Yazar kısaltmalardan yeni sözcükler icat etmiş. PTT yerine petete/ SSK yerine seseka vs. (sayfa 49) “Karanlığını yaymaya çalışmak” cümlesini okuyunca // ışık ve aydınlık yayılır, karanlık çöker diyeceğim geldi.
Bu genel yaklaşımdan sonra, “ İslamköy’den biri çıkacak, bu milletin başına geçecek,Kuran’a sarılırsa başarılı olacak,sarılamazsa geleceği vahim olacak yargısına işaretler arıyordu.”pasajını okuyunca ,yazarın bir cemaatin veya dini akımın mensubu olduğunu öykülerinde hissettirmesi zaaf olarak görülebilir mi sorusu geldi aklıma. “
Merhum Necip Fazıl’dan alıntı bir dize ile öykü kahramanının ruh hâlini daha iyi belirginleştirmek istemiş “ Yorgan Allahsıza kadar sığınak.” 56.sayfada kabir hayatına işaret edilmiş. “Boş.” Yine tek kelimelik bir cümle. Kâğıdı yıkamak deyimi de özgün gelen deyimlerden sayılabilir…
“Sarışın Başbakanım” “Güzel Başbakanım” (Tansu Çiller’ e atıfta bulunulması) Nur cemaati ile AP ve onun devamı DYP arasındaki bağı akla getiriyor.
Birçok kelimeden oluşan tek kelimelik cümle de dikkat çekiyor: ”akıllıbilgilizekidindarsarışınbaşkakanım” bu tarz cümleleri birçok yerde kullanıyor. Lütfen ayrılın kelimeler. Kelimeler size söylüyorum. Bitişmeyin. Birbirinize yaslanmayın. Sıkışmayın beyler arklar boş ilerleyin… de hayıflanıyor. Bilmiyorum bunları özgünlük ve ustalık adına mı yapıyor…