- 817 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
NEREDE KALMIŞTIK?
Pek çoğumuz, bu ülke ile ilgili bazı dönemleri, öğrenci sıfatı ile yaşamışızdır. Ben, bu konuda şanslıyım. Bir kısmını öğrenci olarak, bir kısmını da memur olarak yaşadım.
Eğitim Enstitüsünden ayrıldıktan sonra annem; “ Evde oturamazsın, çalışacaksın “ dedi. O yıllarda Lise mezunları devlet memuru olabiliyorlardı. Ben de Ege Üniversitesi Memuriyet Sınavları’na girdim. Sınavların ardından işe başladım.
İlk işim İngilizce bilgimden dolayı, Üniversite’nin düzenlediği bir organizasyonda, gelen bilim adamlarını karşılama göreviydi. O sıralar Yer Bilimleri Fakültesinde çalışıyordum. Bu organizasyonun ardından Mühendislik Bilimlerinde öğrenci bürosu elemanlığına transfer oldum.
Büroda bir şef, dört memurduk. İçlerinde en yeni memur bendim. Büro içinde herkes şefi tenkit eder ama şef olmaya da niyet etmezlerdi.
Yapmamız gereken pek çok yazışma vardı. Şef, taslakları yazar, bölümlerimize göre önümüze koyar, bizler de yazıları yazardık. Yazılar bittikten sonra şefe teslim edilir o da yazıları evrak dosyasında toplar ve evrak memurunun ( postacı ) gelmesini beklerdi. Evrak memuru geldiğinde, yazıları alır ve imza için üst kata, sekreterlik katına, götürürdü. Bu arada da bize gelmiş evrak varsa teslim ederdi. Evrak teslimatı ayrı bir seremoniydi. Her evrakın bir girdi ve çıktı numarası vardı. O numaranın karşısına parafını atar, evrakı teslim alırdın.
Eğitim döneminin başladığı ilk günlerde öğrenciler, kayıt olmak için bize gelirlerdi.
Şimdi gözünüzde canlandırın. Kapıyı açıyorsunuz, kare bir büroya giriyorsunuz. Sol tarafınızda uzun bir banko var. Bankonun arkasında iki bayan memur ( biri ben ). Onların arkasında iki bayan memur daha. Hepsinin solunda da büronun şefi. Arkada ki iki memur, günlük yazışmalara devam ederken öndeki iki memur kaydınızı yapıyor.
Olay, tamamen buydu.
Öğrenci belgelerini getirirdi bizler de kaydını yapardık. İşlemi biten öğrenci, kapıdan çıktığı anda, kapının yanında, sağlı-sollu sıralanmış iki masaya daha uğramak zorundaydı. Bu masalarda kaydını yaptırmak zorundaydı: Sağcı – Solcu olarak.
Büroda işe başladıktan sonra, gelen evrakları ben teslim almaya başladım. Çok kısa bir süre sonra da yanıtlarını yazıp sonra şefe vermeyi denedim. Bu durum şefin çok hoşuna gitti. Çünkü hazıra konmak yerine çalışıyordum yani işe katılıyordum yani üretiyordum.
Kısa bir süre içinde de öğrencilerin gözbebeği haline geldim. Hiçbir evrakı bekletmiyordum. Üst katın imzalaması gereken bir öğrenci başvurusu olduğunda; hemen yazısını yazıyor ve imza için elden, götürüyor, imzalatıp getiriyordum.
Öğrencilerin hepsi beni tanıyorlardı. Şef yardımcısı olmuştum. Ve oğluma hamileydim. Gittikçe büyüyen karnımı mucize gibi izliyorlardı, öğrenciler.
Bir gün, büroda çalışırken, kulakları sağır eden bir patlama sesi duyduk. Hemen dışarı koştum. Yerler cam kırığı içindeydi. Koskocaman cam parçalanmış, yerde kanlar içinde yatan öğrenciler vardı. Tam o sırada benim öğrencilerimden birini gördüm.
“ Ne oluyor? “ diye sordum.
“ Abla ne olur içeri gir. Koş diyeceğim, koca karnınla koşamayacaksın.”
“ Ne oluyor? “
“ Abla söz, gelip sana anlatacağım. Ama ne olur şimdi içeri gir.”
İki grup çatışmışlar. Kavga sırasında bir grup öğrenci camdan içeri girmiş.
…/…
Bir ülkenin değerleri vardır. Ülke insanları, o değerlerine, söz söyletmez:
Dini: İslam
Vatanı: Türkiye
Dili: Türkçe
İdare Şekli: Cumhuriyet
Kahramanı: Mustafa Kemal Atatürk
Güvencesi: Ordu
Bu değerlere dil uzatırsanız, toplum tarafından, gereken yanıtı alırsınız.
…/…
Bir sabah, üst kata çıktım, imza için. Ortalık ana-baba günüydü. Kalabalık bir öğrenci grubu Dekan’ın odasını basmışlar. Ben, merdivenlerde kalakaldım. Bağrışlar koptu. Öğrenciler koşarak merdivenlerden inmeye başladılar. Ben, duvara yapışmış, bebeğime zarar gelmesin diye kendimi korumaya çalışıyordum. Öğrencilerden biri ile göz göze geldim. Hemen önüme geçti. Bedenini bana siper etti ve o kargaşa içinde düşmemi engelledi. Gruptan son inenlerle birlikte de gözden kayboldu.
Dekanın kafasına kül tablası atmışlar.
Neden?
Üniversite öğrencileri askere güvenirler. Polisi istemezler. Polis, güç kullanır. Ama asker öyle değildir. Asker, sadece bölgeyi koruma altına alır. Güç kullanmaz. Bu çocuklar, bütün sivil polis araçlarının plaka numaralarını biliyorlardı ve polisin kampus içine girmesini istemiyorlardı. Ama polis, sadece çocukları kışkırtmak için, sivil araçla, kampus içinde tek bir tur atıyordu. Sonuç: Dekanın kafasında patlayan kül tablası.
Suçlu kim?
…/…
Gelelim bu güne.
Deniyor ki; “ Hamile kızın gösteride işi ne?”
Çocuk; meşruumuymuş, gayrı meşruumuymuş?
Bir kadın / kız; böyle bir eylemde ne yapıyormuş?
70’li yılların öğrenci hareketleri yaşanıyormuş.
…/…
Yapmayın arkadaşlar. Yaşamamış gibi konuşmayın. “Yaşamadım” diyorsanız; hiç konuşmayın.
Bu çocuklar, bizim çocuklarımız.
Ne istiyorlar?
Her çocuğun ebeveyninden, büyüğünden istediğini istiyorlar: BİZİ DİNLEYİN. BİZİ DUYUN.
YÖK başkanı ne diyor? “Dekan istifa. Rektör istifa.”
Biber gazı.
Cop.
Tekme.
Çocuklarımızdan mı korkuyoruz?
Çocuklarımız, çocuklarını kaybediyorlar.
Kim kimden korkuyor?
Gerçekten, kim kimden korkuyor?
Eser Akpınar
09.12.2010
İzmir
YORUMLAR
Eser hanım,objektif düşünecek olursam,gençlerimiz gerçek yaşamdan kendilerini soyutlamış olarak öğrencilik yapıyorlar.
Ben,üniversite yaşamıma memuriyetliğimde devam ettim.Otuz yaşındaydım. Kantinde sağcı ve solcu gençleri toplar nasihat vermeye çalışırdım.Bana:
- Senin beynin uyuşmuş,fikirlerin de pasifize olmuşsun,derlerdi.
Nihayetinde her iki grubun liderleri okuldan uzaklaştırma aldılar.
Şimdi yumurta atanlara bakıyorum da;bana hayal gibi geliyor bu gençlerin kafalarındaki düşünceler..
Selamlar.
Eser Akpınar
Bakın, onlar genç. Hayalleri var. Yaşam için, yarınları için kurguları var. Tüm bunlar için de hayal ettikleri bir Türkiye var. Bunun için onları suçlayabilir miyiz? Hayır. Yapacağımız tek şey; büyükler olarak, onları dinlemek, anlamak. Zaten başka bir şey de istemiyorlar.
Kurşun atmıyorlar, yumurta atıyorlar. Kimsenin hayatına kastetmiuorlar. Kıyafetlerini kirletiyorlar. Yani hala çocuklar ve hala masumlar. Çok da güzeller.
Dilerim onların hayalleri gerçek olur. Bizim hayallerimize inat.
Saygılar, selamlar.
İçeriğine katılmadığım ama güzel kaleme alınmış bir yazı.
Selam ve saygılar.
Eser Akpınar
Bir süredir sizinle içerik konusunda aynı görüşleri paylaşmıyoruz, karşılıklı. Uzun bir süre de paylaşabileceğimizi sanmıyorum. Sayfama gelmiş olmanız, okumanız benim için yeterli. Anlaşma konusunu bir süre erteleyebiliriz.
Ne var ki; bu yazı bir anıydı. Ve bire bir yaşanmışlardı. Sizin benden küçük olduğunuzu biliyorum. O yılları yaşamış olmanız mümkün değil. Sadece anlatılanlardan öğrenebilirsiniz. Okuduklarınızdan. Bunlar da benim anlattıklarım. Okudunuz. Karar sizindir. Kararınıza saygı duymam gerekir.
Saygılarımla.
Eser Akpınar
Bir süredir sizinle içerik konusunda aynı görüşleri paylaşmıyoruz, karşılıklı. Uzun bir süre de paylaşabileceğimizi sanmıyorum. Sayfama gelmiş olmanız, okumanız benim için yeterli. Anlaşma konusunu bir süre erteleyebiliriz.
Ne var ki; bu yazı bir anıydı. Ve bire bir yaşanmışlardı. Sizin benden küçük olduğunuzu biliyorum. O yılları yaşamış olmanız mümkün değil. Sadece anlatılanlardan öğrenebilirsiniz. Okuduklarınızdan. Bunlar da benim anlattıklarım. Okudunuz. Karar sizindir. Kararınıza saygı duymam gerekir.
Saygılarımla.
Güncel konular yakışıyor Eser Hanım. Çok da başarılısınız. O günleri yaşamış olmanız da gerçeğin güvencesi. Tebrikler.
Eser Akpınar
yaşanmışları ....paylaşmak....tüm çıplaklığıyla ....makyajsız...yazmak yürek işidir bu yürekte sizde fazlasıyla var...saygılar
Eser Akpınar
Sevgili kardeşim... Anıları paylaşmak güzeldir... O günlerde yaşasadıysanız şayet, en azından kıyısından köşesinden kendiize bir yer bulursunuz... Yok daha gençseniz çıkaracağınız bir ders mutlaka vardır...
Sizin yazılarınız bunu yapıyor... İyi ki yazıyorsunuz...
Selam ve saygılarımla...
Eser Akpınar
O günleri yaşamış cve çok iyi gözlemlemiş biri olarak, ta gerçeğinden okumak çok güzeldi Sevgili Eser. Acıtıcı da olsa Türkiye gerçekleri bunlar. Mutlaka her insanın bir görüşü vardır. Bu normaldir. Saygı duymak lazım. Fakat bu saygıyı bugüne kadar kimse duymamıştır, sanırım duymayacakta. Teşekkürler arkadaşım paylaşım için. Sevgilerimle