- 1251 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YASAK HAYALLER
Omzuna dökülen saçlarının ucunda beyaz kelebek kurdeleler kırmızı bir iple tutturulmuştu saçarlına. Çantası omzunda , arkadaşıyla birlikte okula gidiyordu. Birbirlerini kaybetmemek için el ele tutuşuyorlar ve yol boyunca akıllarına ne gelirse konuşuyorlardı. Altıncı sınıfa henüz başlamıştı. Kafası çalışıyordu ve içinde dayanılmaz bir okuma arzusu vardı. Hemen her derste parmağı hiç inmez , her soruya kendisi cevap vermek isterdi. Doğru cevap verdiğinde gözlerinin içi parlar , bir gün kendisinin de öğrencilerine soracağı soruları hayal ederdi. Hele bir de Türkçe öğretmeni olursa… İşte bu hayal vardı gönlünde.
O gün üçüncü derse girdiklerinde babası geldi. Onu dersten çıkardı. Babasına ne olduğunu , neden kendisini dersten çıkardığını sordu. Şehre gideceklerini ve ona elbise alacağını söyledi babası. Bayramın daha uzak olduğu geldi aklına.
-Ama daha bayrama var baba, dedi.
Babası gülümsedi.
-Olsun, bu defa erken alacağız, dedi.
Heyecanlanmıştı birden. Yeni elbisesinin nasıl olacağını merak etmeye başladı. Arabada annesi, ablası, abisi, dayısı ve nerdeyse tüm akrabaları vardı. Şaşırdı .
-Niye herkes geliyor, dedi babasına endişeyle.
-Hep beraber gideceğiz, dedi babası sert bir ifadeyle.
Herkes ona iyi davranıyor, gülümsüyor ve gözlerinin içine bakıyordu. Olanlara bir anlam vermekte güçlük çekiyordu Dilara. Bir yandan dayısı, bir yandan halası, nasıl olduğunu soruyor , saçlarını okşuyorlardı.
Yol boyunca bu ilgi devam etti. Hep beraber kuyumcuya gittiler. Yavaş yavaş neler olduğunu anlamaya başlamıştı. Annesine yanaştı.
-Anne , neler oluyor söylesene , dedi.
Annesi , boynunu büktü.
-Babana sor, dedi, sitemli bir sesle.
Bu ara babası yanına çağırdı onu , yüzünde gülücüklerle.
-Dilara, gel kızım. Uzat bakayım parmağını, dayın sana yüzük alacak.
Küçük Dilara ağlamaya başladı birden. Annesinin yanına koştu. Onun arkasına saklandı.
-Anne, ne olur bana bunu yapmayın, diye yalvarmaya başladı. Annesi de ona sarıldı ve birlikte ağlamaya başladılar.
Babası yanına geldi ve sert bir ifadeyle,
-Beni kızdırmayın, ben ne dersem o olacak , dedi ve Dilara’yı kolundan tuttuğu gibi çekip aldı annesinin kucağından.
Küçük kız gözyaşları içinde kuyumcuya sokuldu. Çıktığında parmağında bir yüzük, yüzünde hayallerinin hüznü vardı.
O gün Dilara’ya türlü türlü hediyeler ve elbiseler alındı. Akşamında ise gürültülü bir eğlenceyle pembe elbisesinin içinde defalarca oynatıldı dayısının oğluyla karşılıklı. Üzerlerine paralar , şekerler, konfetiler atıldı . Dilara’nın yüzündeki hissiz duruşu hiçbir şey değiştiremedi. Dilara o günden sonra okula gitmedi. Birkaç ay sonra düğünü yapılacaktı. Arkadaşları yaz tatiline çıkarken O, biten hayallerinin filiz verdiği ama şimdi kupkuru olduğu okulunun yanından , çeyizini almak üzere şehre götürülüyordu. Ona bir şey sorulmuyordu, sorulmayacaktı. Dilara , suskunluğuyla anlatmaya çalışsa da yasak hayallerini , beceremiyordu. Çünkü onu anlamak isteyenlerin elinden bir şey gelmiyordu.
Sınıf arkadaşları sekizinci sınıftan mezun olduklarında ellerinde karneleriyle evin önünden geçerken, Dilara’nın kucağında kendisinin kaderine hazırlanan bebeği mışıl mışıl uyuyordu .
Dilara’ya ve Dilara gibilerine hayal kurmak yasaktı. Onların hayal etme şansı bile yoktu çünkü.
09/12/2010
Antakya/ Hatay
Mehmet Ali Türkan
YORUMLAR
Hikaye, evet dokunaklı, çok gerçek ve insana kendini çaresiz ve kötü hissettiryor. Fakat beni daha çok etkileyen ve şaşırtan bir kadına yaşatılan insanlık dışı bir durumu, bir erkeğin bu kadar hissederek yazabilmesi ve anlayabilmesi. O kadına, bu vahşeti uygun görüp yaşatan da yine bir erkek. Üstelik de kanı canı, ona yol gösterecek kılavuzu olan babası. Büyülü hayal kokuları ile yapraklarını açmaya çalışan bir gonca gülün, başını ezen bir öküz gibi ezen bir baba. Aklın mantığın alamayacağı bu cahillik ve zavallılık, ne yazık ki sürekli cesaretlendiriliyor.
Allah, kadını yaratırken anne olacağı için sonsuz bir sabır ve merhamet vermiş. Duygusallığı, zayıflık gibi algılanan kadın, görmesini bilenler bilir, çok güçlüdür. Erkekler de dahil, hiç bir canlının katlanamayacağı bu "yok saymaya" onlar katlanır. Sevmedikleri bir adama, katlanır ve ondan doğan çocukları için kendilerini feda ederler.
Bir gün, böyle babalar ve kardeşler, bu dünyada bedel ödemekten kurtulsalar ve vicdanlarını bulamasalar bile; kadınları anne olarak yaratan yüce rabbimin karşısına çıkacaklar. Ve ben onlar için asla üzülmeyeceğim ve dua etmeyeceğim.
Bu kısacık dünyada insan olmayı beceremeyenler, hayvanlar alemine bile kabul edilemezler. Onların bile bir iç düzenleri ve sosyal tavırları var. Asla ama asla aç kalmadıkça saldırmayan hayvanlar, çoğu insandan değerli benim gözümde.
Allah, tüm kadınları, cahil gölgelerden uzak tutsun inşallah. Dünyayı paylaştığımız beylere de merhamet ve vicdan versin.
Kadına değer verip kollayan, tüm baş tacı babalara, kardeşlere ve yazarımız gibi beylere sağlık ve mutluluk versin inşallah.
Herkes bilsin ki, ezilseler bile tüm kadınlarda korkunç bir güç vardır ve ayakta kalmaya devam ederler. Sadece ve sadece hayallerini ellerinden alırsınız ve o hayaller, bir gün vicdanınıza sıkışıp sizin sonunuz olur.
Kadınlarla uğraşacağınıza, kendinizi gerçekleştirin ve üretin. Zayıf erkek saldırır ve ezer.
Konu çok güzel olunca, insan söyleyecek çok şey buluyor. Bu yazdıklarım sadece özetti.
Tüm insanlara sevgi ve saygı diliyorum. Saygılarımla
gelişmemiş ve gelişmekte olan, bil hassa ülkemizin kanayan yarası maalesef. üstelik bu olaylar her nedense müslüman yoplumlarda, islam ülkelerinde oluyor. asıl adilik daha çocuklar ana karnındayken, peşkeş çekiliyor. beşik kertmesiymiş nasıl bir kertmeyse. geçen gün okudum yanılmıyorsam iran cumhurbaşkanı, irandaki kızların evlenme yaşını 14 yada 16 diye açıklıyordu. yaşsınırını tahmin edemediğimin nedenide bu tür olaylardan ve haberlerden tiksiniyorum artık. birde bizim başbakan varki en az üç çocuk diyor utanmadan, millet evine götürecek ekmek bulamıyor. işsizlikten, parasızlıktan o dalga geçiyor milletle. kusura bakma yazılacak çok şeyler var ama ağzımızı bozduğumuza değmez. duyarlı yüreğine sağlık, saygılar.