KRAL KARINCA
Karınca Kolonisinin Doğu Koloni Saray’ında yeni seçilen Kral ve İş gören Karıncalar toplantı yapıyorlardı. Karınca Kolonisinin durumunu konuşuyorlardı.
Kral, ilk sözü Baş gören Karınca’ya verdi.
Baş Gören Karınca, Kral Karıncanın en yakın dostu, baş yardımcısı idi. İş gören Karıncalar onun emrinde çalışacaklardı. Baş Gören Karınca, yeni krala karşı oldukça alçak gönüllü ama diğer karıncalara karşı olanca kibiriyle konuşmaya başladı:
“ - Kral Karınca kardeşimi candan kutluyorum! Krallığı hayırlı ve devamlı olsun! Ben, canım sağ oldukça Kral kardeşimin, Kral olarak kalması için canla başla çalışacağım! Kral Hazretlerine derin saygılarımı sunarım!” diyerek yerlere kadar eğildi.
İkinci olarak, İş görenlerin en yaşlısı Kış Gören Karınca söz aldı:
Bu karıncanın kaç kış görüp ne kadar uzun yaşadığını bilen yoktu bu kolonide.
“ - Ben de Kralımı kutluyorum! Kendisine uzun ve kutlu krallıklar diliyorum! Kral, başımızda oldukça kolonimizde ki yaşantının çok güzel geçeceğine candan ve gönülden inanıyorum.” dedi.
Konuşma sırası Düş Gören Karıncada idi.
O da diğerleri gibi kasılarak, gururlu başını yeni kralın önüne doğru eğerek konuştu!.
Böyle yaparak arkadaşlarına ne kadar güçlü olduğunu ama kralına karşı da çok saygılı olduğunu göstermek istiyordu.
“ - Kralımız, şimdiye kadar bu kolonide gördüğüm en yakışıklı en genç kraldır. Kendisini yürekten kutluyorum. Krallık tacının kralımıza ne kadar yakışmış olduğunu sizler gibi ben de görüyor ve taktir ediyorum.
Daha kim bilir neler söylemeye hazırlanıyordu ki.. kralın öksürmesiyle sözlerini kısa kesti.
Ama yine de, yeni kralın ömür boyu kral olarak kalması için canla başla çalışacağına dair yeminler etti. Yerine otururken kralla göz göze gelmeyi ve kralına gülümsemeyi ihmal etmedi.
Arkasından, İş Gören Karınca, Üçü Beş Gören Karınca, Aş gören Karınca, Yaş Gören Karınca, Taş Gören Karınca teker teker ayağa kalkarak yeni krallarını tebrik edip bağlılık yeminleri ettiler.
Kral Karınca, İş Gören Karıncalarına hitaben:
“ - Çok sevgili İş Görenlerim! Görüyorum ki hepiniz beni gerçekten seviyor, benimle gurur duyuyorsunuz! Doğu Karınca Kolonisi’ de benimle gurur duyuyor, bunu da biliyorum!
Hepinize çok teşekkür ederim. Son olarak şunu da belirtmeliyim ki sevgili İş Gören Karıncalarım; bu günden sonra burada bulunanların yedi sülalesi çalışmaktan kurtulmuştur. Bundan sonra benim yanımda olmanın tadını çıkaracak, bir eliniz yağda, bir eliniz balda, rahat ve bolluk içinde yaşayacaksınız.
Büyük Karınca Krallığının Kara Sarayı’ndan getirttiğim kırk deve yükü tahıldan bir deve yükü tahılı aranızda paylaşsanız…Yedi sülalenize ömür boyu yeter de artar bile!
Sakın bu fırsatı kaçırmayın derim size! Ama bu nimete kavuşmak için bana ömür boyu bağlılık götsereceğinize, karınca yemini etmenizi istiyorum sizlerden.” dedi.
Salonda bulunan İş Görenler ayağa kalkarak ellerin Kral Karınca’ya doğru uzatarak şu yemini ettiler:
“ - Yaşadığımız sürece, Kral Karınca’ya karşı gelecek olursak Allah canımızı alsın! İki gözümüz önümüze aksın! Adımız; nankör karıncaya çıksın! Kralımız hakkında kötü bir düşünce gelirse aklımıza, gözümüze topraklar dolsun!”
Kral Karınca, yapılan bu yemin töreninden son derece memnun olmuştu. İki elini birbirine çırparak toplantının bittiğini anlattı.
İş Gören Karıncalar, saygıyla başlarını eğerek Krallarının huzurundan sırayla çekildiler.
* * *
Bir saat sonra.
Koloninin ileri gelen Karıncaları, zengin tüccarları, aynı salonda oturmuş sessizce dinliyorlardı Kral Karınca’yı.
Yeni seçilen Kral, büyük salonun ortasında, elleri arkasında aşağı yukarı gidip geliyor, bir taraftan da şöyle sesleniyordu:
“ - Gücümü halktan aldım!
Ben, size Kral oldum! Büyük Karınca Krallığı’nın Kara Sarayı’ndan kırk deve yükü tahıl ve hayal edemeyeceğiniz kadar bol para getirttim. Yeyin, için! Ömrünüz oldukça bana dua edin! Sakın ola ki arkamdan ileri geri laf etmeye kalkışmayın, yaptığım ve yapacağım işlere karışmayın!
Böylece dostluğumuz devamlı olsun. Ama Krallığım hakkında kötü bir söz işitirsem, aramızda dostluk-mostluk kalmaz bilmiş olun!.”
Kralın karşısında oturan karıncalardan kimse hareket etmiyordu. En küçük bir ses çıkaran yoktu içlerinde. Aralarında, krala karşı çıkacak yan bakacak biri yoktu elbette!
Şu anda kralın karşısında bulunan bu karıncalar, bu kolonideki en zengin karıncalardı. Her zaman el etek öpen, paraya pula tapan; bezirgan beyleri, bu koloninin ileri gelenleri idi!
Krallar değişir, ama onlar değişmezdi. Her krala gelip bağlılık yemini eder, her kraldan koparabildikleri kadar para pul alır giderlerdi! Rahat yaşamak uğruna yapmayacakları yemin yoktu onların!
Bu defa da öyle olacaktı mutlaka. Kolonideki zenginler; şiş göbek, kalın enseler önce doyurulacak, onlardan arta kalanlar da fakirlere büyük, gösterişli törenlerle dağıtılacaktı! Gelenek buydu!
İşte bu toplantının asıl amaca da bu paylaşmayı kapalı kapılar ardında bir an önce yapmak içindi. Yeni Kral seçilince, saraya önce leş kargaları gelirdi! Bu işlerin, uzuuuun yıllardan beri böyle yapıldığını, Doğu Karınca Kolonisi’nde herkes bilirdi. Fakat kimse çıkıp da:
“ - Bu işler neden böyle?” diyecek cesareti gösteremezdi. Hem, yeni kralın ağzı güzel laf yapıyor, bol keseden atıyordu. Sanki, Karınca Kolonisi babasının malıymış gibi, keyif olup adeta göbek atıyordu sevincinden! Ama, hakkı da yok değildi hani! Koskoca bir koloniye kral seçilmişti bu güne bugün! Küçük dağları ben yarattım der gibi gururlanarak:
“ - Şunu iyi biliniz ki beylerim, ben Kral oldukça kolonimizde kimse aç kalmayacak! Hastalar hastalıktan asla ölmeyecek! Herkesin kovuğunda yiyeceği, sırtında giyeceği olacak. Göreceksiniz, hele şu krallığımı bir pekiştireyim!” diyordu bezirgan beyleri süzerek!.
Bezirgan beyler birer birer saygı ve bağımlılık yemini ederek çıktılar saraydan.
Onlar, işlerinin başına döne dursunlar, yeni Kral, yeni konuklarını içeri almaları için emir verdi kapı nöbetçilerine. Kral Karınca, saraya, gelenleri ayakta karşılıyor, gülücüklerle uğurluyordu gidenleri.
Bu ilk gününü, krallığını tebrik etmeye gelenlere ayırmıştı. Akşama kadar aynı şekilde her gelene benzer sözler söyledi. Kral seçildiği için ne kadar sevinçli olduğunu, anlattı.
“ - Karınca Kolonimiz bundan böyle daha mutlu, daha güzel bir hayat sürecek! Hepiniz çok rahat edeceksiniz! Beni kral seçmekle ne kadar isabetli bir karar verdiğinizi göreceksiniz!.” dedi. Hizmetçi karıncalara yarın saraya seçeceği görevlilerin erkenden hazır edilmesini buyurdu. Yorgun düşerek kuş tüyü yatağına girdi uyudu.
Geceyi pek rahat geçirdi. “Sarayın uykusu, havası, suyu, tam da bana göreymiş,” diye düşündü.
Sabah, uyandığında kahvaltısını Kraliçe karınca ile sarayın terasında yaptı. Sonra da çalışma odasına geçerek daha bir heyecanla işe başladı. Ellerini ellerine vurarak hizmetçi karıncaları çağırdı:
“ - Bugün sarayımıza aşçı seçelim, çağırın bakalım şu aşçı adaylarını da görelim!” dedi.
Büyük kapı açıldı, kalın perdeler aralandı, saraya aşçı olmak isteyen beş karınca girdiler içeri. Kral, gelenleri şöyle bir süzdükten sonra:
“ - Gidin, Kraliçe Karınca’ ya görünün. Sarayda kimin aşçı olacağına o karar verecek!” diyerek Kraliçeye gönderdi gelenleri. Görevliye dönüp, ellerini birbirine şaklatarak:
“ - Şimdi de saray fotoğrafçısı olmak isteyenleri alın içeriye!” dedi gururla!.
Aynı işler tekrarlandı; kapılar açıldı, perdeler aralandı, fotoğrafçı adayları içeri alındı.
Bunlar, fotoğraf makineleri boynunda asılı üç çelimsiz karıncaydı. Kral karınca:
“- Gidin kızım seçsin sarayımıza hanginiz fotoğrafçı olacaksa.” diye kızına gönderdi bunları da. Saraya şoför seçme işini de oğluna bıraktı. Saray terzisini de seçsin diye yine, Kraliçe Karınca’ya gönderdi. Günün sonuna yaklaşılmıştı.
Kral Karınca, bir saat kadar dinlenmek için özel odasına çekildi. Bu sırada sarayın bahçesinde biriken Karınca Milleti erkek ve kadınları sabırla yeni Krallarının balkona çıkmasını bekliyorlardı. Çok eski bir gelenek vardı bu kolonide:
Yeni seçilen her Kral, sarayın balkonundan halka seslenir, sonra da dilek kapısına geçilirdi.
Dilek Kapısı’nda, isteyenler gelir Krala dileğini bildirir, Kral da halkının dileklerini yerine getirerek onların yüzünü güldürürdü. Fazla beklemediler neyse ki!
Kral Karıncayı, sevincinden olsa gerek gündüz uykusu tutmaz olmuştu. Eeee, kolay mı? Kırk yıldır beklemiş, Kolonisine Kral olmuştu! Kim olsa gözüne uyku girmezdi elbette! Kral olmuştu Kral!
Balkona çıkarak halkını selamladı, kısa bir konuşma yaptı. “Koloni Seninle Gurur Duyuyor!” sloganları arasında Dilek Kapısı’na geçti. Dilek Kapısını açtı. Halktan Kral Karınca ile görüşmek isteyenler belli bir düzen içinde tek tek içeri alınıyorlardı.
Gelenlerin birçoğu Kralı tebrik için gelmişlerdi. Bazıları da iş, aş istiyorlardı Kral Karınca’dan. Herkese gülücüklerle karşılık veriyor, az daha beklemelerini, herkese yetecek kadar bol tahıl bulduğunu söylüyor, gelenleri güzelce uğurluyordu.
İçinden de şöyle düşünüyor, kıs kıs gülüyordu:
“Bu Karınca Milleti, çok saf, çok cahil bir millettir. Ben bunlara bir deve yükü tahıl versem elli sene Kral olurum bu kolonide! Bana kırk deve yükü tahıl veren Büyük Karınca Krallığı’nın Kara Sarayı’ndaki dostlarıma şükran borçlarımı ödemeliyim önce.
Karınca Milleti, yazın çalışır, kışın yer nasıl olsa!” diyordu.
Dilek Kapısına gelenlere bolca umut verip gönderiyordu.
Fakat içlerinden hasta, zayıf, yoksul bir karınca ağlayarak ekmek isteyince dayanamadı. Elini cebine atıp bir deste para çıkardı. Haber yapmak için bekleyen Haberci Karıncaların derhal içeri alınmalarını emretti.
Koşarak, ellerindeki fotoğraf makinelerinin flaşlarını patlatarak salona giren Haberci Karıncalara göstere göstere elindeki parayı yoksul karıncaya verdi. Ne kadar yardımsever bir Kral olduğunu böylece gösterdi!
Yoksul karınca salondan çıkıp gitti. Haberci Karıncalar da çıkacaktı ki Kral Karınca:
“-Durun bakalım! Sizinle biraz konuşalım,” diyerek onları durdurdu.
Haberci Karıncalar merakla beklemeye başladılar. Hepsi de hemen o arada “acaba bir yanlış mı yaptık" diye geçirdiler içlerinden. Yüzlerinden bu tereddüt okunuyordu. Kral gülümsedi:
“ - Söyleyin bakalım, hanginiz karayı ak, kızılı yeşil diye, haber yapar, Karınca Milleti’ne satabilirsiniz?! Hanginiz, birin yanına bin katabilirsiniz?!” diye sordu.
Salondaki Haberci Karıncaların sayısı on beş yirmi kadar vardı. Onlar da, bu koloninin ileri gelen bezirgan beyleri gibi her zaman Kralla iyi geçinmeyi bilen, her çağda arabalarını yürüten İş Bilir, işini yürüten karıncalardı.
Kimin Kral olduğu umurlarında değildi. Kim Kral olursa olsundu! Yeter ki kendi çıkarları devam etsin, kısa ve kolay yoldan kazandıkları zenginlik ve kolay yaşantı devam etsindi. Her yeni gelen Kralla iyi geçinmek, temel amaçlarıydı. İşte onların da beklediği fırsat, nihayet, ellerine geçmişti!. Bunca zamandır beklediklerinin karşılığını alabilmek için hep bir ağızdan şöyle dediler:
“- Sen istersen soylu Kral’ım
Aya yıldız, güneşe ay deriz.
Kılıca karpuz, oka yay deriz.
Deveyi pire yapar, ite tay deriz
Sen iste Soylu Kralımız,
Bu koca Dünya’ya köy deriz!”
dediler.
Yerlere kadar eğildiler.
Onlar da tıpkı bezirgân beyler gibi, alışmışlardı el etek öpmeye, Krala övgüler dizip para pul kapmaya!
Kral Karınca onlardaki bu iştahı, bu hırsı görünce sevindi gönlünce!
“-Ben!” dedi içinden, “- Ne iyi etmişim! Kral olup kolonime, mutluluğa batmışım! Kimin umurunda olur ki kolonimi satmışım, katmışım!
Anladım kimse bana karışmaz! Kimse karşıma çıkıp Kral olmak için benimle yarışmaz!”
Sevinirdi, böyle düşünüp Kral Karınca!
Ancak sevinci kursağında kalıverdi karşısında Şair Karınca’yı görünce! Bilirdi ki bu şair milleti pek tekin değildir! Gözü kara olur hem bazıları! Korkmazlar ne kraldan, ne kraliçeden! Destursuz, pervasız söz söyler milletin aklını çelerler, ortalıkta fol yok, yumurta yokken!
Kaşları çatıldı birden, doğruldu şöyle, baktı oturduğu yerden. Ama kurnazca, gülümsedi birden. Biliyordu ki zarar gelmez gülmekten! Biliyordu ki kimse şüphelenmezdi yumuşak sözden! Dememişler miydi ki: “Tatlı söz yılanı deliğinden çıkartır!”
“-Buyur gel aziz kardeşim. Hoş geldin sarayıma! Safalar getirdin! Ne iyi ettin, hoş geldin! Ben de seni görmek isterdim nice zamandır!” diyerek karşıladı.
Oturttu yanına, iltifat etti bolca, yedirdi içirdi bir güzel ağırladı. Hal hatır sordu, dost göründü:
“ - Zamanı geldikçe diğer sanatçı dostlarla da görüşmek isterim. Bir gün onları da al gel, sarayımın kapıları sizlere her zaman açıktır!” dedi.
Kendisinin, çok eskiden beri sanat ve edebiyatı çok sevdiğini ama Koloninin bitip tükenmez işleri yüzünden bir türlü kendisini sanata veremediğini uzun uzun anlattı.
“ -Bazen kendi kendime, bu kolonide Kral olacağıma, bir şair olsam, tabiatın koynunda kaygısız hayallere dalsam diye düşündüğüm oluyor muhterem kardeşim! Ama ne yaparsınız, kader bizim sırtımıza da bu yükü yüklemiş!” diyerek şair karıncaya ne kadar gıpta ettiğini anlattı.
“-Kapım, sana ve diğer sevgili sanatçı dostlarıma her zaman açıktır bilmiş ol!” dedi.
Şair Karınca safların safı, inandı Kral karıncanın sözlerine. Hatta yeni Kraldan bu kadar iltifat beklemiyordu bile, şaşırdı.
“ - Demek ki, Kralımız çok alçakgönüllü bir Karıncaymış ha!” diye geçirdi içinden.
“-Karışmam!” dedi, “-Karışmam ben, büyüklerin işlerine!”
Kral Karınca:
“-Aziz şair, karınca kardeşim! Şiir yazmak, iyidir güzeldir ama biraz da şiir okusanız ne iyi edersiniz!” dedi.
Şair Karınca:
“ - Siz sağ olun Kralım!” dedi, çıktı salondan. Doğrusu Kraldan bu kadarını da beklemiyordu. Bu Kral, kral olarak kaldığı sürece Kolonimizde sanat kimbilir ne kadar gelişecektir diye hayaller kura kura yürüdü!… Yürüdü gitti!
Kral Karınca, görevlilere bugün yapacağı görüşmelerin bittiğini belirtip dinlenmek için özel konağına gitti. Sofrasında kuş sütü eksik olmayan yemeğini yiyerek kuş tüyü yatağına uzanıp yattı.
Kendi kendine şöyle diyordu, uykuya dalmadan:
Gücümü halktan aldım!
Ben size Kral oldum!
Büyük Karınca Krallığı’nın
Kara sarayından
Kırk deve yükü tahıl,
Birazcık ta akıl aldım
Karınca Milleti bilmez ki!
Kendini uykunun tatlı kanat-larına bırakarak daldı gitti.
Rüyasında hiç ölümsüz bir Kral olarak dünya durdukça yaşadığını, Büyük Karınca krallığının Kara Sarayında Kral olduğunu bile gördü!.
Doğu Karınca kolonisinde bir gün daha böylece akşama kavuşup gece karanlığı bastırdı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.