Anneme mektup; sevgilerde satılırmı...
ANNEME MEKTUP
Sevgili demek ne kadarda az geliyor , aslında sana hitap ederken. Saygıya değecek, fedakarlığın en fazlasını hak eden, gözleri nemli, yüreği her an, yavrularını koruyup kollamak için pır pır eden canlarımızın cananı, canımın gövdesi, ben sadece küçük bir yonga… Annem şu an elimden gelen, tek yapabildiğim yüreğimden yüreğine akan, çağlayan sulardan sadece bir damla olan bu mektubu yazabilmek.
O sevgi dolu, benim için dünyanın en kıymetli pırlantasından bile, kat be kat değerli yüreğinden bir parçada bende olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum. Senin canından, senin kanından, senin teninden birleşen şu bedenim; canının sağlığına, içinin huzuruna, gözlerinin ışıltısına kızım dediğinde dudaklarının güller açmasına feda olsun. Bir tanecik canım anneciğim.
Senin sevgi pınarın beş kola ayrılmış çağıl çağıl akarken, benimki sadece sana akar. Yüreğim uzaklarda paralansa da, ayrılık beni biçare eli kolu bağlı bıraksa da gurbetlerde, ben, yine bilirim ki, doğurduğun ilk günki kadar çaresiz, sana muhtaç, sana mecburum… bedenim minik olmasada, bilirim ki ben senin hala minicik bebeğinim. Emzirdiğin, kundakladığın, saçlarını taradığın, bulup buluşturup giydirdiğin, koynunda yatırdığın ilk göz ağrınım. Sen benim en değerli varlığımsın. İyiki varsın. Bilirim ki dua eden nefesin hayalimdeki sıcacık kucağın daima var olacak…
Hayat mı desem, kadermi desem, sınavmı desem sıkıntılar bizim yakamızı hiç bırakmıyor annem. Anneler hep böyle mi? Sabırlı ve fedakar senin gibi.
Şimdilerde bakıyorumda herkez kolayına kaçıyor herşeyin. Çocuklar kreşlerde, bakıcıların kucağında annelerinin kokularından mahrum büyüyorlar, ayakları toprağa değmeden bitkiyi, yeşili ev içinde yetişen sera çiçeklerinden öğreniyorlar anne, bu benim gücüme gidiyor. En kısası oniki katlı bloklardan oluşan sitelerin içine hapsolmuşuz biz ve çocuklarımız. Komşumuz yok, yarım limon,bir tutam tuz isteyecek yada bir bardak çayı birlikte içeceğimiz komşuluk ölmüş artık. Selam vermeyi özledim anne.
Eski mahallemizi özledim. Gecekondu denilen müstakil evimizin bahçesinde toplanırdınız kısır, yaprak sarma, dalından yeni toplanmış maydanoz, yeşil soğan eşliğindeki bahçe sefaları, ardından içilen tavşan kanı çayların tadı başkaydı. Küçücük bahçemizde saydım, oniki çeşit ağacımız vardı üzümden kiraza, kara duttan kayısıya kadar… babam çok severdi bahçeyle uğraşmayı, sende öyle. Hatılıyorum patates bile ekerdin o el kadar bahçeye.
Yüksek binanın tepesindeki evimden dışarı bakıyorum da, her şey ne kadarda küçülmüş… insani değerler, hayat karmaşası içinde kaybolup gitmiş. Küçük hayatlarımızın içindeki büyük mutluklar yerini kaybolmuş hatlar içinde küçük mutluklara bırakmış…
Emeğin tanımı değişmiş artık. Arsızlık ve uyanıklık olmuş yerine geçen kavramlar. Gözümün önünden gitmeyen bir sayne varki burnumun direğini sızlatan. Hani çok yorulurdun da beş çocuğunu ardından koşturmaktan, yine şikayet etmezdin. Bulup buluşturup hazırladığın yemeği yer sofrasına koyar etrafına bizi toplardın. Sevinçle yerdik senin yorgunluğundan habersiz. Ellerinin titremesini farkettiğimde seni seyretmeye koyulurdum; yeğemi sabırsızlıkla yiyişin, ekmeği ısırışın içimde tarifi imkansız acıma ve merhamet duyguları uyandırırdı…
Merhametli olmanın ilk tohumlarıydı belkide içime ektiğin o sahnede. Şimdi nerede bilek gücüyle ekmeğini kazanan birini görsem yüreğimin o acıyan yarasına basmak istiyorum. Yanlış anlama annem sana acımam hayranlıktan, insan olmanın erdemi olan alın terine olan saygımdan ileri gelir. Ve bilirimki üzerimizdeki hakkının ödenemez olduğudur.
Bu günlerde sıcacık dizine, sarıp sarmalayan yumuşak kollarına o kadar ihtiyacım var ki. Sevgine, karşılıksız ve koşulsuz sevgine. Annem karşılıksız hiçbir şey kalmamış artık ne yazık. Şunu anladımki analar hariç herkez sevgisini birbirine satıyor.
Sevgide satılırmıymış deme. Sevgilerde satılıyormuş anne. Karşılığı yoksa kimse kimseye koklatmıyor bile.
Hepimizin özlemleri aynı aslında insan olarak, çaba olarak ne kadarda yetersiz
yaptıklarımız. Yenildikmi hayata, kendi ellerimizle ipimizi çekmişiz sanki mutluluğumuzun. Seni özledim anne yetiştiğim evimizi, kışın çıtır çıtır yanan sobamızı, üstünde kızaran kestanelerin tadını, nasırlı ellerinle gözümün yaşını silmeni çok özledim anne. Gel bir hafta sonu sarılayım, kucakla beni sıkı sıkı. Bir an olsun unutturum belki içinde bulunduğum sıkıntıları. Kalbim hep seninle, sevgimle…
Kızın…