EĞİTİM GEZİLERİ VE ÖĞRENCİLERİMİZ
Millî Eğitim Bakanlığı, öğrencilerimize yönelik olarak önce Çanakkale Eğitim Gezileri, sonrada Cumhuriyet Eğitim Gezileri daha sonra da Gönül Köprüsü gezileri projelerini hayata geçirmiştir. Bu eğitim gezileri gibi çok güzel ve gençliğin millî şuurunun gelişmesinde olumlu katkıları olan faydalı projeleri hazırlayan, bu projelerin hayata geçirilmesine karar veren ve uygulanmasında emeği olan herkese ne kadar TEŞEKKÜR edilse azdır.
İşte böyle bir Çanakkale eğitim gezisinin birinde 2007 yılında kafile görevlisi olarak bize de görev verilmişti. Aynı kafilede tarih öğretmeni sevgili Abdurrahman Durdu hocam da görev almıştı. İl merkezindeki ilk ve orta dereceli okullarımızdan kırk kadar öğrenciden oluşan bir otobüslük kafile olarak sabah saatlerinde velilerin de büyük ilgisi ile yola çıkıldı. Çok samimi bir ortamda devam eden yolculuğumuzda bazen Çanakkale Savaşı ile ilgili filmler bazen de şarkı-türkü söylenerek yolculuğun monotonluktan uzaklaştırılması ve gezideki verilmek istenilen mesaja yönelik motivasyon yapılmış oluyordu. Akşam Ankara’da konakladıktan sonra sabah diğer illerden gelen kafilelerle birlikte öğrencilerimize de kimlik, tişört ve şapkalar dağıtılarak bu motivasyon süreci iyice arttırılmış oluyordu.
İlk önce her Türk vatandaşının özellikle gençlerimizin görmek istediği önemli yerlerden biri ve Cumhuriyetimizin kalbinin attığı yer olan Anıtkabir’e, yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi huzuruna rehberlerimizle birlikte gidiliyordu. Resmî törenlerde devlet büyüklerinin yürüdükleri Aslanlı Yoldan bizler de yürüyerek mozoleyi ziyaret ediyoruz. Tam bir renk cümbüşü görünümündeki öğrenci kafilelerinin duygu yoğunluğu içinde yapılan bu ziyaret anında saygı gösterenlerin yanı sıra dua okuyan öğrencilere de rastlanıyordu. Daha sonra ise her birinin ayrı bir hikâyesi olan Ata’ya ait araç, eşya ve birer müzeye dönüştürülen kuleleri ziyaret ediyoruz. Yine rehberimizin öncülüğünde anıtkabirin alt katında yer alan kurtuluş müzesine varıyoruz. Kurtuluş Savaşları’nda yer almış komutanlar ile mahallî kuvvetlerde görev almış önemli şahsiyetlerden şehit ve gazilerimizin büst, heykel ve masklarının ve savaş malzemelerinin de yer aldığı müze koridorunu geziyoruz. Koridorun bir noktasında Atatürk’ün toprakla buluştuğu mezar odasının önünden geçiyoruz ama çok anlamlı bir an. Keşke onu seven milletinin evlatlarının mezarına dokunarak Fatiha okuyabileceklerine imkân verilecek bir düzenleme yapılması isteğini gönlümüzden bir türlü çıkaramıyoruz. Burada sadece rehberler konuşuyor bizler de sadece dinliyoruz. Müzenin son kısmı panoramik özellik arz ediyor. Savaşı sanki bir köşeden seyrediyor gibisiniz. Burada gerçek bir savaş sahnesinde ne bulunuyorsa her şey maket şeklinde ama neredeyse birebir ölçülerde hazırlanmış gibi. Mevzilerdeki ağaç destekler, topların tekerleklerindeki ağaç aksamlar ve kağnı parçalarından yananlar kıpkırmızı köz olmuş ve üzerlerinden adeta duman çıkıyor. Patlayan top ve silah ses efektleri o kadar sahici ki insan başını eğmek istiyor kurşun vızıltılarından korunma refleksi ile… Her ziyaretçi gibi bizler de bu müzede savaşı yaşıyor gibi oluyor ve çok etkileniyoruz.
Müzeden dışarı çıkınca TRT televizyonlarının açılış ve kapanışlarındaki istiklal Marşı öncesinde gururla seyrettiğimiz nöbetçi askerlerin sert ve kararlı adımlarla yürüyüşlerini ve nöbet değişim törenini canlı olarak seyrediyoruz. Bundan sonraki durağımız, Anıtkabir’e nakledilmeden önce bir süre misafir edildiği ve nice kıymetli tarihi değerlerimizi bünyesinde barındıran Etnografya Müzesi oluyor. Sadece seyretmiyor adeta bu tarihi ziyareti hafızalarımıza kazıyoruz. Müze ziyareti sonrasında ise Sakarya Meydan Savaşı’nın önemli kısımlarının geçtiği Polatlı ilçesine doğru yol alıyoruz. Herkesi bilmiyorum ama ben kurtuluş savaşı ile ilgili olarak popüler olan Turgut Özakman’ın yazmış olduğu Şu Çılgın Türkler kitabını okumuştum. Yani savaştaki bazı olayların ne şartlarda gerçekleştiği bilgilerime ilave bilgiler de edinmiştim. Sanki bir fen bilimleri dersinde teorik bilgileri öğrendikten sonra laboratuarda deneylerle öğrenilen bilgiler ispatlanacaktı. Bir dua tepe ve sancak tepe gibi tarihe şahitlik etmiş mekânları rehberin tanıtımı ile yerinde görme fırsatını yakalıyoruz. Daha nice tarihe mal olmuş mekânları ziyaretten sonra konaklama yerimiz olan Balıkesir Akçay’da bir tesise varıyoruz. Sabahleyin ise hedef Çanakkale…
Araba vapuru ile Gelibolu Yarımadası’na geçiyoruz. Geçerken dağın yüzeyindeki elinde silahı olan asker slüeti ve ÇANAKKALE GEÇİLMEZ şeklindeki tarihi gerçeği ifade eden yazıyı gururla okuyoruz. Hem de kaç kere okuyoruz adeta sindirerek. Ecdadımızın hem de gencecik insanlarımızın işgalci güçlere karşı vermiş olduğu vatan savunma savaşında canlarını feda ettikleri ama Çanakkale’nin geçilmeyeceğini dünyaya kabul ettirdikleri mekânları yerinde görmeye gidiyoruz. Seyit Onbaşı’nın savaştaki gösterdiği iman gücünü, anıtının yanında bir kere daha hatırlıyoruz. Hatta anıt yapımı öncesi tahtadan bir top mermi maketi ile poz verdiğini de öğrencilerimiz de öğreniyorlar. Yahya Çavuş’un arkadaşları ile birlikte gönüllü olarak sadece intikal eden ordumuza zaman kazandırmak için canlarını nasıl feda ettiklerini hem de yerinde öğreniyoruz. Yine bu güzide insanların hemen hedef olmamaları için siper dışında mevzilenmiş olduklarını da. Günümüze kadar korunan mevzileri sanki içinde şehitler ve gaziler varmışçasına seyrediyoruz. Ya tamamı şehit olan 157. Alay!.. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın: “Sizlere savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum”. şeklindeki komutunu duyar gibi hissediyoruz kendimizi. Ordumuza ve düşman ordularına ait mevzilerin bu kadar yakın olduğunu da gözlerimizle görüyoruz. Mehmet Akif Ersoy, dinledikleriyle Çanakkale Destanı’nda savaş kahramanlarını Bedrin Aslanlarına benzetmişti. Ne büyük bir savaş ve ne büyük bir kahramanlık Ya Rabbi. Farklı milletlere mensup düşman kuvvetlerinin küfür tek millet prensibinden hareketle çıkarma yaptıkları yerleri ve savaşın dehşetini yerinde öğreniyoruz. Çanakkale Boğazı’nın Ege Denizi ile buluştuğu yeri yani denizin kilidini seyrediyoruz. Nusrat mayın gemisinin yerleştirdiği mayınlar ile denizin dibini boylayan düşman savaş gemilerinin hikâyesini bir daha dinledik rehberimizden. Türk Milleti’nin gücünü heybetiyle dünyaya haykıran Zafer Anıtı’nı da ziyaret ediyoruz. Temsili şehit mezarlarında şehidin adı ve memleketi yazıyor. Öğrencilerle tek tek ziyaret ediyoruz bu şehit taşlarını. Erzurum, Afyon, Adana gibi illerimizle birlikte Musul, Kerkük, Batum, Halep, Şam gibi bugün sınırlarımız dışındaki iller de yazılı mezar taşlarında. Birkaç öğrencimiz Maraş’lı bir şehit mezar taşı bulmaları üzerine oraya gidip hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.
Savaşın dehşetini unutturmamak ve yeni nesillere aktarmak için yapılan anıt ve mask ile müzeleri de ziyaret ediyoruz. Özellikle müze ziyaretlerinde mermilerin havada çarpışması ve birbirine kaynamış olduğunu, alnında halen saplanmış olarak bulunan şehitlerimize ait kafatası kemiğini, şehitlerimizden geriye kalan silah, bot, çanta, sigara tabakası gibi özel eşyaları ibretle seyrediyoruz. Yine savaştan geriye kalan silah ve bu silahlara ait mermiler ile düşman askerlerinden kalan silah ve eşyaların sergilenmekte olduklarını da gözlerimizle görüyoruz. Rehberlerimiz bizlere ve diğer kafilelere savaşın geçtiği her noktayı gezdirip orada geçen kanlı mücadeleleri anlattılar hem de o anları yaşıyorcasına… Çanakkale Deniz Müzesindeki ziyaretlerde ise Nusrat Mayın Gemisinin birebir maketini, mayın örneklerini, savaş gemi silahları gibi tarihe şahitlik etmiş savaş malzemeleri inceleme fırsatı buluyoruz.
Şu anda uygulanmakta olan eğitim gezileri projesinin otaya çıkış hikâyesinin temellerinin rahmetli 9. Cumhurbaşkanı Turgut Özal zamanında atıldığını ve Japon gençlerine millî şuur kazandırmak için daha küçük yaşlarda Hiroşima’ya götürülerek ibretli savaş hikâyelerinin yerinde anlatılması ve sorulduğunda ise “Sizin de Çanakkale’niz var” sözlerinden etkilenerek böyle bir projeye başlandığını öğreniyoruz.
Gezimiz sırasında ülkemizin dört bir yanından gelen öğrencilerle hem biz öğretmenlerin hem de bütün öğrencilerin tanışma, konuşma ve kaynaşmaları bu gezinin en güzel taraflarından biriydi. İşte bu gibi eğitim gezileri, yarının büyükleri olan gençlerimizi-çocuklarımıza birbirinin farkına varmayı ve bu farklılıkların bir kültür zenginliğimiz olduğunu tek düşüncelerinin de ülke bütünlüğü olduğu ile vatana bağlılığın çok önemli bir haslet olduğunu, ayrıca vatan toprağının bir karışının bile uğruna can verilecek kadar kutsal olduğu bilincini kazanmalarına vesile olacaktır.
Bütün şehit ve gazilerimize yüce Allah’tan rahmetler diliyorum. Gençlerimizin de vatanımıza milletimize en samimi duygularla hizmet edecek birer nefer olarak ülke kalkınmasında öncü rol oynamaları hususundaki ümitlerimizi boşa çıkarmamalarını yine Allah’tan diliyorum. Selam ve dua ile…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.