- 22347 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
...:::Hadi Sevişelim Sevgilim:::...
- Hadi Sevişelim Sevgilim
- Burada mı?
- Burada!
Hatıra...
Hatta...
Pencerem açık kaldı. Bacaklarım gibi... Vücudum acıyor, en çok bacaklarım. Soğuktan mı uyuştular, ağırlığından mı yoksa? Hoş geldin kapı açık gir! İçeride kal, sarıl, öylece dur! Hareketimiz donuk kalsın, içimde kal... Öylece dur! Gözlerime baktığında gördüğünü anlat! Bana canımın acıyıp acımadığını sor! Bende kal, içimde... Öylece!
Biliyor musun seninle böyle konuşmak yormuyor beni. Yani yazarak, yazdıklarımı yaşayarak... Karşında durup konuşmaya kalktığımda içimde garip bir heyecan oluşuyor, titriyorum. Babamdan korkar gibi korkuyorum senden. Söylediklerime gülmenden. Beni sevmenden. Beni ellemenden... Ama böyle yazınca olduğum yerde sadece kendime gülüyorum, sadece kendimi seviyorum, sadece kendimi elliyorum. Seni hiç tanımadan atıldığım hayatında kıra döke iki adım yol aldım. Hep varmak istediğim yere doğru gelirken birden ayağım kaydı engellerine takıldım. Oysa ne güzel seviyorduk birbirimizi... Ne güzel sevişiyorduk. Hani o kahveyi içerken ve gözlerine bakamazken içinden geçirdiklerin var ya... Ne zaman başbaşa kalacağız seninle diyişin, ne zaman benim olacaksın diyişin, kahveyi göğsümü içiyor gibi içişin... Gözlerindeki sorular ve sana veremediğim cevaplar. Herşey mükemmel olsun isterim hayatımda. Seninle de öyle. Ben mükemmel olmalıydım yanında. Senin kadar dingin, senin kadar engin, senin kadar tutkulu, senin kadar kusurlu!
En çok sokak ortasında dudaklarıma irade göstermen tahrik ederdi beni. Seni o an orada alabilirdim hayatıma... Dudaklarım o kadar titriyordu ki sana baktıkça, tek bir kelime edemiyordum işte! Anlamış mıydın? Yalvarmış mıydın içinden seni oracıkta öpmem için. Bakıyordum etrafa, herkes biz gibi görünüyordu ama... Kimse ben olamazdı yanında sen yoksa, ben seni öyle garip sevdim ki!
İlk öpüşün... Votka tadında. Kahve aromalı dudağımda. Kimse görmeden, gizlice, çocuklar gibi. İlk defaymış gibi. O heyecan, o tutku, o irade... Gözlerim kararırdı beni öperken. İçimden yüzlerce yumurta akıyor gibi hissederdim. Ellerimi nereye koyacağımı bilemezdim. Tenim tenine sürtmeseydi seni sevemezdim.
[Yatağına girdiysem eğer, çıkmayacakmışız gibi davranmalıydık!]
Kulak kulağa sevişmeyi öğrettin bana. Kalabalıkta. Herkes bir konu bulmuş peşinden koşarken biz seninle her yerde sevişiyorduk işte. Aşık oluyordum sana. Aşk buysa... Kalabalıkta. İlk kelimeye kadar kıvranışlarımız delirtiyordu bizi. O an orada sevişmemiz gerekiyordu ama... Kalabalıkta. Yavaşça yanıma çekiyordun sandalyeni, yavaşça bakıyordun, yavaş nefes alıyordun, yavaş konuşuyordun. Hayatı, geçen zamanı yavaşlatmaya çalışırcasına yavaş yaşıyordun. Yavaş yaşıyordum! Galiba sana aşık oluyordum! Dokunamıyordun! Dokun diyordum... İçimden! Dokun dayanamıyorum artık! Ne kadar da edepli yanlarımız vardı aşka bile direnebilen... Ne kadar da iyi eğitilmiş çocuklardık, iyi halli ailelerden. Oysa ikimizde istikrarlı aşklar içinde büyümemiştik. Çok küçüktün ayrılık haberi aldığında, çok küçüktüm bu haber tekrarlandığında. Bir odada 2. kişi eksilmişti artık. Nasıl yaşanırdı ki aşk? Nasıl gelirdi ki o hep beklediğimiz kardeşimiz! Biliyorum o odada sevişme yoktu artık. O odada bir tek baba vardı ya da bir tek anne. Ama sevişme yoktu. Aşkı sorma bile!
Böyle büyümedik mi ikimizde. Bu yüzden miydi tenlerimizden korkmamız, aşkı tek odaya koyamayışımız? Benle seni anne-baba yapamayışımız? Aynı hikayeyi yaşadığımız için mi sevişmek hep önümüzdeki günlere atılıyordu seninle? Kimbilir kaç otel önünden geçtik elele, bilmem kaç numaralı odaya çıkmayı reddedip! Kimbilir kaç çocuğu kendi başımıza tek kişilik odalarımızda harap ettik! Kimbilir kaç kere yalnız terledik!
Sevişmeyi neden erteledik sevgilim? Neden beraber sevişmeyi beceremedik?
Kulağıma eğilip, gözlerini kapatıp, nefesini tutamayıp fısıldadıkların...
- Hadi sevişelim...
- Hadi...
- Burada mı? Burada?
- Evet, burada.
[Ki kırmızıydı yanaklarım. Utanırdım. Bu utançla, sevişirken kimbilir kaç kez canını yakardım!]
- Hadi başla...
- Sen başla...
- Saçların güzel kokuyor.
- Dudakların güzel kokuyor!
- Dokunmak istiyorum sana...
- Dokun...
- Burada mı?
- Burada!
[Dedim ya edepli çocuklardık. Dokunamadın. Biraz eğilirdim sana doğru, elimi tutan elinle göğsüme değerdi istediğin tüm dokunuşlar. Utanırdım. Biraz.]
- Dokunsana bana.
- Burada mı?
- Burada!
- Herkes bize bakıyor.
- Kimse bizi görmüyor.
- Bilmiyorum...
- Şu an zamanı durdurmak ister miydin?
- Hemde nasıl!
- Ne yapardın?
- Biliyorsun işte.
- Ne?
- Sevişirdim seninle.
- Burada mı?
- Burada.
[Seninle, ulu orta sevişmek isterdim hep. Aramızdakini herkes görsün diye. Bir çocuk ancak böyle bir uyumdan doğabilir diye. Seninle ulu orta sevişmek istediğimi yazıyorum. Burada mı? Burada!]
Arka masadaki birine takılırdı gözüm. Kulağıma fısıldadığın herşeyi duyarlar zannederdim. Kendimi sana oracıkta veremezdim. Sevişmeye saygı duymadıkları için oradaki herkesten nefret ederdim. Bana bakardı gülümseyerek, seninle ulu orta seviştiğimi gözetleyerek. Devam ederdin öpmeye. Dudaklarım kan ter içinde! Galiba sana aşık oluyordum, ulu orta yerlerde!
- Seni istiyorum.
- Ben de seni istiyorum.
- Kızımız olsun istiyorum.
- Seni seviyorum!
[Hep kadınların en zayıf noktalarının bebekler olduğunu düşünürdüm. Zayıflık değilmiş bu! Hiç o kadar bebekleşmedim. Ama bana kızımız olsun dediğinde içimde o bebeğe çoktan bir yer biçtim! Çünkü seni sevmiştim!]
- Of, sevişmemiz gerek.
- Evet!
- Neler diyorum ben?
- Sevişiyoruz işte!
- Öyle mi?
- Öyle!
- Hissediyor musun beni?
- Hissetmek mi o nasıl kelime?
- Hissetmiyor musun?
- Ölüyorum...
- İçinde olmak istiyorum...
- Nerede olduğunu sanıyorsun ki?
[Utanırdım... Kelimeleri iyi kullanırdım. Hayallerimiz kasıklarımıza ulaştığında söylediklerine edebiyat koyardım. Sen bana bacak aramdan bahsederdin ben sana kalbimi verirdim. Ne yapayım ki... Çok utanırdım sevgilim...]
- Canım...
- Canım...
İlerleyemezdi tenimiz daha fazla. Sözden öteye geçemezdi hayallerimiz. Ben seni oracıkta hayal ederdim sen beni oracıkta. Yaşamak kadar zordu sevişmek, kalabalıkta! Sokakta da isterdim seni. Sen de beni. Belki...
Ben hep istedim seni, sen hep istedin beni... Belki...
[Yatağına girdiysem eğer, çıkmayacakmışız gibi davranmalıydık!]
Elimi tutup cebine soktuğunda parmağımın hareketiydi kasıklarımdaki anons. Vajina ve penis gibi iki sistematik kelime değildi bizim yaşadığımız. Ne ben seninkine meraklıydım ne de sen benimkine! Ben seni istiyordum tümüyle. Beni istiyordun tümümle. Bütünleşik sevişmelerden bahsettik hep, yarım kalan halimizi saymazsak!
Telefondaki sesinden anlardım herşeyi. Sen tek kişilik odanda ben tek kişilik odamda... Neden bir araya getiremedik bizi? Neden anne ve babalarımıza özendik dersin? Neden aşkı tek odaya sokmayı başaramadık? Sevişip bir kız bebek doğuramadık? Bir tek sen vardın hattın ucunda bir de ben... Yanılırdık ama bu yalana inanırdık. Dinlenirdi telefonlarımız birileri tarafından, bana seni çok istiyorum dediğinde öylece kalırdım yerimde. Çünkü biliyordum zordu sevişmek telefonda... Kalabalıkta...
O kadar tahammülsüzdüm ki insanlara, bir an herkes kaybolsun ve biz her yerde birleşelim istiyordum. Anlatamıyordum içimdeki isteği sana. Utanırdım. Kızarırdım.
Nasıl oldu da kaldık başbaşa? Nasıl bıraktı bizi dünya?
Kapından girerken nefes alamıyordum hatırlıyor musun? O kaya gibi duruşum nasıl da nereye yuvarlandığını bilmeyen bir endişe halindeydi! Gülümsüyorum şimdi hatırladıkça, nasıl da korkmuştum senden o yalnızlıkta!
Kimse yoktu, sen ve ben... Sonunda! Hey be sonunda! Evin her köşesinde dekor olabilirdik. Sevişen heykeller gibi. Nasıl girdik o yatağa? Elimde en son bir su bardağı, tam konuşmaya hazırlanırken bir sus payı! Dudağındaki tadı hatırlayamıyorum. Sadece vücudumda kalmış tadın. Ona da dokunamıyorum artık! Hissettiğim tek şey orada seninle olmaktı. İlk defa bu kadar cesur, ilk defa bu kadar kararlı, ilk defa bu kadar kadın! Sanki tüm kalabalıklara değmişti, sanki bu yalnızlık tüm hayali sevişmelerimizi yazıya dökmekti. Ellerini hiç farketmemişim oysa, gözlerini, bakışlarını, dudaklarının çatlağını, sakallarını, saçlarını, bacaklarını, kasıklarını...
Hiç farkında olmadan sevmişim seni. Körü körüne. Üzerindeki kıyafetlerin altındakini düşleyerek belki de. Ama öylesine. Sana dokunana kadar, bana dokunana kadar öylesine sevmişim seni. O sıcaklık farklıymış meğer, o ritim farklıymış. Kalabalıkta söylediğin herşeyi o an susarak yaşıyorduk. Hayallerimiz bile farklıymış meğer!
Çıplak kalmayı bile erteliyorduk hiç bitmesin diye bu yalnızlık. Ne ben düğmelerine dokunabiliyordum ne de sen göğsümdeki hapishaneye! Hangimiz düğmeye hangimiz kopçaya sahip çıkabilirdik ki sonuna kadar! Çözmeliydik kalabalıkta bağlı tuttuklarımızı!
- Ne kadar kolay açtın kopçayı?
- Zoru başarırım, imkansız biraz zaman alır!
- Alsın!
- Alsın mı?
- Evet!
- Seni istiyorum!
- Bende!
Hep korkardım bir şeyi çok istersen olmaz derlerdi. Hep haddimi bilirdim o yüzden! Ama senin azınla yetinemedim. Seni hep çok istedim. İstememeliydim!
O yatakta herşey içimden akıp gitti. Bana dokundukça sana aşık oluyordum. Kadınlık işte, hiçbir şeyi tadında bırakamıyordum. Sözler bitmişti artık, kulağımda sadece nefesinin fısıltısı...
Ezberlemek istiyordum her hareketini, sen yokken gerçekleştirsin diye hayalimi! Korkuyordum ellerin bacaklarımı her araladığında. Her an vazgeçebilirdim, her an uykudan uyanabilirdim. Ama seni istedim. Çok! Tüm çocukluğum aşkın bu yanını bilmeden büyüdü! Senin gibi. Sevişmek de aşka dahil midir ayrılık kadar sevgilim? Ve ben sana hiç sevgilim de demedim! Ama seni istedim! Çok!
Dilimde kalan tadın hala aynı kıvamıyla orada! Tenim biraz sana bulandı. İçinden çıkan içime yapıştı. Ben senden bir kız bebek bekliyorum şimdi. Sen üzerimden temizlemeye çalışırken sana ait olanı, ben çoktan parmaklarımla içime işlemiştim o sıvıyı! Seni çok istiyordum ve galiba sana aşık oluyordum!
[Yatağına girdiysem eğer, çıkmayacakmışız gibi davranmalıydık!]
Hep uyunur ya filmlerde, iyi bir sevişme sahnesinin hemen ertesinde. Başını göğsüme döndürdün, dudağını göğüs ucuma sürdün, gözlerime bakıp öylece uyudun. Hep o kadınlar gibi kıyamadım uyumaya yanında, doyamadım masumluğuna bakmaya! Hep o kadınlar gibi hissettim. Sevişirken kadınındım, uyurken doğuranın...
Şefkat, umut, orgazm duygu... Sevmekten korktum. Oysa çoktan aşık olmuştum! Aynı yatakta iki kez seviştim seninle! Ne ilkinde doyabildim ne ikincisinde! Ve anlayamadım ne zaman düşürdüm küpemi, sevişmemizin neresinde?
Sen uyurken, en çok neremin sızladığını anlamaya çalıştım. Yüzüm sıcaktı. Utanmaktan mı yanaklarından mı anlayamadım. Dudaklarım ıslaktı, dilimden mi dilinden mi tadına varamadım.
........Acıdı.
Evet, evet en çok onlar acıdı. Seni doyurmaya en çok onlar çabaladı! En çok onlar renk değiştirdi sevişirken. Canımın acısı hala uçlarında. Hala kızımızı emzirmeye hazır değiller. Diş izlerin geçsin istemiyorum. Birkaç zaman idare etmeliyim onlarla. Baktıkça acımı perçinlemeliyim. Nasıl yaptın bunu bana? Nasıl örtmeden gittin üzerimi? Nasıl harcadın yalnızlığımızı? Nasıl unuturuz o yatakta yaptığımızı?
[Yatağına girdiysem eğer, çıkmayacakmışız gibi davranmalıydık!]
Gece zaten zordu biliyorsun. Uyumak işkence. Sırf seninle sevişmek için girdiğim o yataktan köşe bucak kaçıyorum şimdi. İyi sevişen bir adamı özledim. Kahve kokulu dudaklarını, nefesini, bacak arasını, aşkını, sakallarını, yatağını, ısırganlığını!
Mastürbasyon dedikleri şey, iyi bir sevişmeden sonra bir daha uğramıyor aynı yatağa! Sevişmekten utanan biri için kolay değil yatağa girmek bir daha! İçimden seni söküp atacağım ve işte o zaman boşalacağım diye korkuyorum kendimden! Bırak kalsın diyorum bu sefer bu aşk, bu sevişme bacak aramda! Bu sefer de düşük yapmak istemiyorum, içimi kazıdıkça daha zorlanıyorum. Çok korkuyorum. Biri bana dokunacak ve kokunu benden alacak diye korkuyorum. Çekip gitmeseydim de böyle olacaktı biliyorum. Göğüs ucumdaki diş izinin geçişine ağlıyorum. Aşkın bu kadar uzun, sevişmenin bu kadar saniyelik oluşuna sövüyorum. Ama anlıyorum. Bir kadın gibi yüreğimi aklımın yanına koyuyorum. Seni tüm fısıltılarını ve dokunuşlarını yanıma alarak terkediyorum! Kendimi her gece yatağına koyuyorum! Öyle ya da böyle, yatağına girdiğim gibi çıkmasını da biliyorum!
Ama...
Ve...
Meğer...
Seni hala istiyorum!
Bir gün...
Bir daha...
Sevişmek üzere...
Beni isteyerek...
Ve...
Yataktan...
Çıkmayacakmışız gibi oradan...
[Yatağıma girersen eğer, kendi evin gibi davran!]
ÇiselOnat’07
YORUMLAR
BELKİDE EN ENTERASAN OLANI BENİM SANA YANİ BU YAZIYA YORUM YAZMAM OLACAK..MİLLET KADINA BAK HEM OKUMUŞ HEMDE YORUM YAZMIŞ DİYECEKLER ...SANKİ KENDİLERİ OKUMAMIŞ GİBİ DAVRANANLAR...ASLINDA YAZDIĞIN YAZI BİR NEVİ GÜNAH ÇIKARMA ŞU AN ÇOK RAHATLAMIŞ OLMALISIN ..AYRICA BÜYÜK BİR CESARET ÖRNEĞİ ...HATAN NERDE BİLİYORMUSUN SEVDİN AMA SEVİLMEDİN..O HAYATINDAKİ YANLIŞ (ADAM DİYEMİYCEĞİM KUSURA BAKMA)BİR YERLERDE HEYYY LİSTEME BİR KIZ DAHA EKLEDİM DİYE BÖBÜRLENİRKEN SEN HALA ONU HAYAL EDİYORSUN ...SEVİYORSUN ...BU YAZDIKLARININ HAYAL ÜRÜNÜ OLMASINI DİLERİM ..EĞER GERÇEK BUYSA ÇOK ÜZÜLMÜŞ OLMALISIN ...VE BİRDE ÇOCUK ....YAŞINI BİLMİYORUM AMA İNŞALLAH YENİ YANLIŞLARA AÇMAZSIN O YÜREĞİNİ ..İNAN BİR ÇOK ERKEK NE BU FEDAKARLIĞI HAK EDİYOR NE DE BU KADAR CESUR VE YÜREKLİ ....NE DİYEYİM ALLAHIM DOĞRU YOLDAN AYIRMASIN VE HAKKIMIZDA HAYIRLISINI NASİP ETSİN
Konuya bu kadar hakim, bu denli inanılmaz bir anlatının kelepçesi olmak müthiş bir travma güncesi gibi sarıyor okuyanın bedenini. Sözcükler o kadar yalın, o kadar birleştirici sunulmuş ki, tekrarına kapılmaya sürüklüyor okuyanı. Sorgusu kendi içinde biçim bulmuş, yazarıyla okuyanını muazzam bir düşünüşle buluşturuyor. CESARET mi koymalı ismini, yoksa yeniden okuyup ALKIŞLAMAK mı gerek bu bile çok iyi düşünmeden yapılabilmeli.
Özetle bana göre kusursuz bir anlatıydı.
Yazarını kutluyorum...