- 1239 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUR’AN VE SÜNNETE BAĞLILIK
Elhamdülillah Müslümanım diyen herkes dinini ciddiye almalıdır. Öncelikle Rabbimizin bize lütfederek Kur’an’ı gönderdiği ve muhatap aldığı gibi, bizim de ebedî kurtuluş rehberi olan vahiyle muhatap olup bir gönül bağı kurmamız, vahyin anlamı ile buluşarak hayatımızı imar ve inşa etmemiz gerekir.
Peygamber Efendimizin sözlerine hadis, hal ve hareketlerine de sünnet diyoruz. İlahi emirleri ilk alan, ilk anlayan ve en güzel ve en doğru bir şekilde yaşayarak örnek olan peygamberimizin sünnetlerinin kişilik oluşturucu ve koruyucu bir değeri, gelenek ve medeniyet inşa eden bir fonksiyonu vardır. Geleneği olmayanın geleceği de olamaz.
Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde akıl öne çıkarılır, “hiç akletmez misiniz”, “bunda akıl sahipleri için ibretler vardır” gibi ikazlar bulunur. Zaten bütün dini sorumluluk ve vecibeler de akıllı ve buluğa ermiş olanların üzerinedir. Akıllı olan, aklını kullanan Allah’a kayıtsız şartsız teslim olur ki buna “Müslüman” denir. Hem Allah’ın hakkına riayet ederek gerçek anlamda “kul”, hem de Peygamberimizin hakkına riayet ederek gerçek anlamda “ümmet” olur.
Sömürgeci İngilizler Asya’da, Afrika’da, Hindistan’da, İran’da, Mısır’da vs. her yerde dili, rengi, kültürü ve tarihi özellikleri farklı farklı olan insanların o kadar çok ortak yön ve hareketlerini tespit etmişler. Tarih, coğrafya, kültür ve dil farklı olsa da inanç birliği, insanları bu şekilde ortak paydada buluşturabiliyor. Sünnete bağlılık, sanki bir merkezden idare ediliyormuş gibi bir izlenim oluşturuyor. Uzun araştırmalar sonucunda bunun sebebinin sünnet ve sünnete bağlılık olduğunu görmüşler ve bu topraklar üzerindeki ileriye dönük sömürge planlarının devamının en önemli şartının, bu insanları Kur’an ve sünnetten uzaklaştırmak olduğu sonucuna varmışlar.
Aziz Pavlos ve sonrakiler, Hıristiyanlığın değiştirilmeden önceki aslı olan İsevî islamı bozabildiyse bunun sebebi Hıristiyanlığın sünnetinin olmadığındandır. Kilisenin islama olan tarihi hasedinin temelinde de bu sünnetsizlik vardır.
Kilise insanı doğuştan suçlu görürken, İslam ise insanı doğuştan temiz ve günahsız kabul eder. İslam inancında insan nefsine ve şeytana uyarak hilkatteki temizliği kirletir ve bu kir tevbe ve istiğfar ile temizlenir. Kilise ise tarihte örnekleri fazlaca görüldüğü günahkâr insanları gibi yakarak temizler.
Bizler Müslümanlar olarak babamızın, dedemizin hayatını Peygamberimizin hayatı kadar bilmeyiz. Küçük yaşlardan itibaren O’nun sevgisi, hayatı ve sünnetiyle birlikte öğretilir evlerimizde. Onun örnek ahlakı, tavır ve davranışları, ailesine, arkadaşlarına ve topluma rehber olurken hiçbir özeli kalmadan koca bir ömrünü ümmete vakfedişi pek çok kıssalarıyla anlatılarak zihnimize ve kalplerimize adeta nakşedildi.
“Kur’an’ın insana dönüşmesi mümkün olsaydı, o Hz. Muhammad(s.a) olurdu. Hz. Muhammed’in kitaba dönüşmesi mümkün olsaydı o Kur’an-ı Kerim olurdu.” M. İSLAMOĞLU
Vahyin ve sünnetin toplumları inşa edici, birleştirici ve koruyucu önemine binaen Kur’an’la ve anlamıyla yeniden gönderilmiş gibi ciddi anlamda muhatap olmamız, vahiyle insan arasındaki en büyük köprü olan sünneti hayatımızdan hiç çıkartmamamız öncelikle aklın gereğidir ve de Allah ve Resulüne en büyük vefa borcumuzdur.
Rabbim, insanların hüsrana düştüğü günümüzde bizleri iman edenlerden, salih amel işleyenlerden, sabredenlerden, birbirine sabrı ve hakkı tavsiye eden kullarından eylesin. RABBİM, BİZLERİ İMAN ÜZERİNDE AYAKLARIMIZI SABİT KIL. (AMİN)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.