- 953 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
HER ŞEY DÜŞÜNCEDEN DOĞAR! – 3: 10 YIL SONRA
Sadece köşe abajurlarının açık olduğu salonda huzur hakimdi. Abajurlardan yayılan loş ışığa Norah Jones’ın sesi eşlik ediyordu. “Come away with me in the night…”
Eser; mutfakta şarabını yudumlarken, bir yandan yıllardır dinlediği ve çok sevdiği şarkıya eşlik ediyor, diğer yandan da makarnanın sosunu karıştırıyordu.
Kapıda dönen anahtarın sesini duydu. Mutlulukla gülümsedi. Hemen ardından fırlatılan ayakkabıların gürültüsü ulaştı kulağına. “ Hım! Yine öfkeliyiz.” dedi, kendi kendine. Ocağın altını kıstı ve şarabından bir yudum alarak birazdan kopacak fırtınaya hazırladı, kendisini.
Çağla, barut gibi girdi mutfağa: “ Bak bandande, bu öğretmenler beni delirtecekler, haberin olsun.”
Eser, torununa belli etmeden, bıyık altından gülümsedi. Ne kadar da kendisine benziyordu. Haksızlığa hiç tahammülü yoktu. Kimseye de müdanesi yoktu. Ne öğretmen dinliyordu, ne müdür, ne de arkadaş. Haklı olduğu konuda önünde sel olsa, duramazdı.
“ Ne olmuş, yine kim kızdırmış benim hayatımın ışığını? Hadi ellerini yıka gel de anlat bakalım.”
“ Ama bandande… Hımmm bu koku ne? Fesleğen soslu makarna kokusu mu yoksa?”
“ Evet, aynen öyle bir tanem. Ama sen ne anlatacaktın bana?”
“ Boş ver öğretmenleri. Bu koku var ya bu koku; muhteşem. Sen bir tanesin. Ellerimi yıkayıp geliyorum, hemen.”
“ Çağla’cım telefona bakar mısın? ”
“ Bandande, seni arıyorlar.”
“ Kimmiş? “
Çağla elinde telefonla mutfağa girerken: “ Valla anlamadım. X Firmasının CEO’suymuş. Al konuş bakalım, senden ne istiyormuş? “
Eser, kısa süren konuşmanın ardından telefonu kapattı. Soran gözlerle kendisine bakan torununa döndü: “ İnan ben de anlayamadım. Yarın, Swiss Otel’in konferans salonunda buluşacakmışız. “
Babaanne, torun kısa sürede sohbete daldılar ve telefonu unuttular.
Akşam, torunu yattıktan sonra, kalan son kadeh şarabını aldı, en sevdiği koltuğuna oturup düşüncelere daldı.
On yıl önceydi. Hayatında her şey tepetaklak gidiyordu. Bir kitap. Kurtuluşu bir kitap olmuştu. Gülümsedi. Acaba o kitap nerelerdeydi? Kendisinden sonra okuyan olmuş muydu? İnşallah olmuştur, diye düşündü. Hayatı nasıl da değişmişti. Aslında hayatı hep aynıydı da değişen kendisi, düşünceleri, bakış açısı olmuştu. Onca kuruntu, endişe, korku… Saçma sapan şeylere akıttığı onca gözyaşı… O zamanlar olması, yaşanması gerekenler onlardı demek ki. Şimdi… Şimdi de her şey mükemmel değildi. Olması da gerekmiyordu. Hayatın mükemmel olması demek; mücadelesiz olması demek değil miydi? Mecrasında akan bir nehir gibi. Çekil kenara, izle. Ne kadar can sıkıcı olur öyle bir hayat. Zorluklar, engeller olacak. Olacak ki, mücadele edeceksin ve yaşadığını hissedeceksin. Hayat bu ya! Dedi kendi kendine. Çocuk oyuncağı mı ki, kolay olsun?
X firmasının Ceo’su. Kimdi acaba? Yarın öğrenirsin diyerek kalktı, bardağını makineye koydu, Çağla’nın üstünü kontrol edip yattı.
Gün her zamanki gibi başladı. Çağla’yı okula gönderdikten sonra evi toparladı. Gözü saatteydi. Duşunu aldı, giyindi, çıktı.
Swiss Otel’e geldiğinde direk resepsiyona gitti. Ne için geldiğini söyledi. İsmini duyar duymaz, Resepsiyonist kız, yerinden fırladı. “ Hoş geldiniz hanımefendi “ diyerek ceketinin düğmelerini ilikledi. “ Buyurun, beni takip edin lütfen. “
Sonunda bir kapının önünde durdular. “ İbrahim Bey, sizi burada bekliyor, buyurun.” Dedi ve dönüp gitti.
Eser, kapıyı açtı. İçerisi oldukça kalabalıktı. Nereye gideceğini bilmeden, durdu. Tam o sırada odadaki herkes ayağa kalktı. Karşıda genç bir adam duruyordu ve gülerek, kendisine bakıyordu. Genç adam mikrofona eğildi: “ Misafirimize hoş geldiniz diyoruz.“ Bir anda çılgın gibi bir alkış koptu. Genç adam, yanına geldi. Koluna girdi ve onu sahneye doğru yürütmeye başladı. Alkışların arasında sahneye geldiler.
Eser ne olduğunu anlamadan bakınıyordu. Etrafını bir sürü genç, pırıl pırıl insan sarmıştı.
“ Kimsiniz? “ dedi.
Genç adam döndü, eliyle kalabalığı göstererek:
“ Bizler, HER ŞEY DÜŞÜNCEDEN DOĞAR çocuklarıyız. “ dedi.
“ Anlamadım? “
“ Hani on yıl önce, İzmir’de, sahilde, bankın üstüne bir kitap bırakmıştınız?”
“ Evet? “
“ İşte, bizler o kitabın peşinden giden çocuklarınızız. Hepimiz o kitabı okuduk. Okuduk ve bugün buradayız. Tanışmak ister misiniz? “
“ Elbette.”
“ Önce kendimi tanıtayım. Ben, Diyarbakır’dan İbrahim.”
“ Ben, İzmir’den Esma.”
“ Ben, Tekirdağ’dan Mahmut.”
“Ben, Konya’dan Musa. “
“ Ben,…. “
.
.
.
.
Eser kulaklarına inanamıyordu. “ Nasıl? “ dedi “ Nasıl buldunuz birbirinizi ve beni?”
İbrahim, okunmaktan eskimiş kitabın ilk sayfasını açtı. Yığınla kağıt, birbiri üstüne yapıştırılmıştı. Aralarında kendi notunu buldu. Notunun altına cep telefonunun numarasını yazmıştı. Ondan sonra kitabı okuyan herkes, onun gibi yapmıştı. Ve en sonuncu HER ŞEY DÜŞÜNCEDEN DOĞAR çocuğu önce İbrahim’i aramış, sonra da birlikte diğerlerine ulaşmışlardı.
“ Beni nasıl buldunuz?”
“ Ben iletişim sektöründe çalışıyorum. İsim, soy isim ve şehirden yola çıkarak işimin avantajlarını kullandım, desem?” dedi, göz kırparak.
“ Harikasınız “
…/…
Eser Akpınar
23.11.2010
İzmir.
Bitti.
Not: Geçtiğimiz günlerde, kalkmadan yatmak zorunda olduğum günlerde, kitaplarım ve bilgisayarımdan başka oyalanacak bir şeyim yoktu. Okuduğum kitap, bir serinin üçüncü kitabıydı. Hem okuyor hem de dikkatimi çeken cümlelerin altını çiziyordum, her zaman ki gibi. Bitirdiğimde, bu kitabı paylaşmam lazım diye düşündüm. Ama nasıl yapacağım konusunda bir fikir üretemiyordum.
O sırada bir mail geldi: www.bookcrossing.com/ adresli bir site hakkında bilgi veriyordu. “ I found a book = Bir kitap buldum “ diye başlıyordu sitenin tanıtımı. Vaktiniz olduğunda, lütfen inceleyin.
Siteden edindiğim fikir ile okuduğunuz yazı dizisini yazdım. Bu son bölümde, kendimi tutamadım ve yazıya dahil oldum, henüz iki yaşında ki torunumu da yanıma alarak. Bu küçük ego’m için beni mazur göreceğinizi umuyorum…
YORUMLAR
canım arkadaşım vermek istediğin mesajı öyle güzel bir senaryo ile sergilemişsin ki bayıldım..
evet bundan 25 sene önce örümcek kafalı sadece sitem eden ama eylemde bulunmayan biri idim
zaman içinde o kadar çok kişilik geliştirici kitaplar okudum ki şimdi en azında sorun yaratmak yerine
sorun çözmekle ilgileniyorsan bu kitapların sayesindedir.
kişinin kendine en iyi ilacı yine kendisidir değil mi?
seni ve kalemini seviyorum arkadaşım.
Eser Akpınar
Yürekten katılıyorum sevgili arkadaşım. Zehirimiz de kendimiziz, panzehirimiz de. Güzel yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. Sevgilerimle.
Yazı diziniz okurken ve dün bana vermiş olduğunuz cevaba baktığımda, finalde kendisnizi bu olayın içine almanız gerektiğini düşünmüş ve şimdi bu düşüncemin gerçek olduğunu gördüğümde tam analamıyla çok sevindim.
Kişi yazdığı ve paylaştığı yazı ve şirlerde mutlaka olayın içine kendini dahil etmeli. Çünkü yazdığımız yazılar gurgu gibi görülse de aslında yaşadıklarımızın farklı bir anlatımıdır ve yazar mutlaka olayın belli bir yerinde kendini ortaya atmalıdır ki yazılanların gerçeklerden yola çıkarak aktarıldığı anlaşılabilsin.
Bu arada uzun süre yatmak zorunda olduğunuzu okudum. Çok geçmiş olsun. Ben de elimde olmayan nedenlerle uzun süre edebiyat defterine gelememiştim. Onun için yokluğunuzu fark etmedim. Yani ben de geleli bir kaç gün oluyor.
Eser hanım böyle bir yazıyı kaleme alıp, umutsuz olan yüreklere umut aşıladığınız için teşekkür ederim. Final beklediğim gibiydi.
Kutluyorum kaleminizi ve sevgiler yüreğinize. Düşüncelerimizin hep güzelde ve hep iyide odaklanması dileği ile
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum Türkan Hanım. Sevgiler, selamlar.
HARİKA OLMUŞ sEVGİLİ ESER ... SÖYLEYECEK KELİME BULAMIYORUM. ALKIŞLI/YORUM . SEVGİLERİMLE