- 698 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KÜÇÜK KARDEŞİNİZİN AYAKKABILARINI GİYDİNİZMİ HİÇ!
Derken ikinci yılın yaz tatili geliverdi.Biz yine önümüzde öküzler dağların yolunu tuttuk.O dağ senin bu dağ benim.Ayağımdaki ayakkabılarımın tabanları büyük büyük delinmişti.Rahmetli dedem her gün iki takım oluklu kutulardan karton keser ayakkabılarımın altına yerleştirirdi.Onlar öğleye kadar delindiği içinde diğer takımı kendim koyardım, akşama kadar idare etsin diye yoksa ayaklarım kan revan içinde kalırdı, diken ve taşlardan.
Benden üç yaş küçük kardeşim; gece rüyasında benim ayakkabılarımın delik olduğunu ve benim dağlarda yalınayak gezdiğimi görmüş.Ağlayarak; Ağamın ayakkabıları delinmiş ve yalınayak geziyor.Benim ayakkabılarımı ona götürün demiş.Gerçekten ayakkabılarını bu gün kimin getirdiğini hatırlamıyorum ama getirdiler bende zorla darda gelse giydim.Evet! o gün bu gündür her hatırladığımda gözümün yaşı topuğuma iner bu fedakarlık karşısında…
Demek ki babamın bana bir çift ayakkabı alıp gönderecek parası yokmuş!
Bizler yıllar yılı kardeşler arasında o gün olduğu gibi hep yardımlaştık, hep bir birimizin acısını yüreğimizin en ücrasında hissettik.Mevla’mıza sonsuz şükürler olsun.Kimin üzerinde ve elinde güzel bir şey varsa hep bir birimize ikram ettik.Belki de o günleri unutamadığımız için.
Bu arada ben köyde kalmanın verdiği bakımsızlık ile bir gün okuldan gelirken yukarı odanın yanında,yani köyde kulüp namı ile anılan köyün ortak binasının önünde yıkılıp kalmışım.Birileri alıp eve getirmişler.Köy bu ne doktor var nede anlayan kimse günlerce yattım.Nihayet Ocağa yani Tunçbilek’e babamlara haber göndermişler.Beni alıp Tunç bilekte doktora götürdüler.Doktor ne dedi bilmiyorum.Uzunca bir süre yattım.
Yeniden ayaklanıp okula başladığımda ise okulumuzda öğretmen kalmamıştı.Yani okulumuz öğretmensizlikten kapanmış bizse okulsuz kalmıştık.Aylarca öğretmensiz kaldık.Bu arada ara tatilde gelip çattı.
Babamlar halime acımış olacak ki,beni alıp Tunçbilek’e getirdiler ve okula kayıt ettirdiler.Köy okulundan gelmiş ve yarı yıl okulla ilişkisi olmakla olmamak arasında geçmiş, yarı yılı kaybetmiş bir öğrenci…
Öğretmenimiz Mediha hanım çıtı pıtı 18-20 yaşlarında bir öğretmen.Gerçekten hanımefendi,benim gibi köyden gelmiş bir öğrenciyi bile yadırgamadı.ilgilendi.Okuma yazmayı bilip bilmediğimi öğrenmek için bana bir hikaye yazdırdı.Bende o günlerde ne yazdığımı bilemiyorum ama öğretmenim hayretler içinde kaldı.Bütün okul öğretmenlerine gösterdi.Öğretmenler bu yaşta bir çocuğun bunları yazması hayret verici diye kendi aralarında konuştular.
O günden sonra öğretmenim beni gerçekten çok sevdi ve benimle özel olarak ilgilendi.Her şeye rağmen ben o sene sınıfımı geçtim.
Evimiz Tunçbilek’te Carsan Mahallesi ve Alman Mahallesi ismiyle anılan eskiden Termik santralını yapan Almanların kaldığı bir ev kümesi idi. Yani bir site mahalle.O sene kardeşimde okula başladı ve ailemize hiç alışık olmadığımız büyük kız kardeşimiz katıldı.Farklı bir duygu.Her birimiz anneme söylendik bu yaşta bize kız kardeş getirdiği için.Sanki bizler çok büyükmüşüz gibi.Hoş Ninem ve dedemde ayıpladı ama neyse…
Her halde kaderim böyle idi ben yine hastalandım,bir ay kadar okula gidemedim.İyileşip okul başladığımda ise kardeşimi Tunçbilek Merkez mahallesinin çocuklarının yani diğer adı ile İletliler’in gelip giderken dövdüklerini öğrendim.Kardeşim önümden gidiyordu çocuklar kardeşime vurup vurup geçiyorlardı.Bende vuranlardan birine öylece bir refleks ile vuruvermişim.Tabii olarak kıyamet koptu.Bir birlerine tutkunlukları ile ünlü İletli’ler üzerime geldiler.Oldukça kıyasıya bir düğüş olmuş ben kendimi kaybetmişim,öyle ki, belki elli metre yolu dövüşerek gelmişiz.Tunçbilek Kocasu adındaki nehrin üzerindeki köprüde çocuğun birini kaldırıp suya atacakken nereden geldiğini sonradan öğrendiğim babam çocuğu elimden aldı ve bana bir güzel tokat attı.O zaman ne yaptığımın farkına varmışım.
Kavga sırasında ne bana vuranları hatırlıyorum nede kimlerle dövüştüğümü.Okulda kimse bana dokunmazdı.Okul dağıldıktan sonra herkes mahallemize beni taşlamaya gelirdi mutat olarak.Ama ondan sonra kimse ne bana nede kardeşime dokunmayı düşünmedi.Hani demişler ya “Ah arkam ah arkam “diye.Sonra biz babama GLİ madenciler mahallesinden ev verdikleri için oturduğumuz evden taşındık,daha kültürlü ve daha modern bir mahallede, bir birine”Ayşe Hanım,Fatma Hanım, Ali Bey,Veli Bey” diye hitap eden insanların bulunduğu mahalleye taşındık.Gerçekten köyden gelen okuma yazma bilmeyen bayanların bile birbirlerine nezaketle davrandıkları bir mahalle idi bu mahalle.
Öğretmenimiz o sene yüksek okul imtihanlarına girmiş,dördüncü sınıfı bize okuttu,gerçekten öğrencilerini çok seven anneden çok abla olan bir öğretmendi.Sınıfımız irili ufaklı öğrencilerle dolu idi.İçinde yaşı orta okulda okumaya müsait ama okula geç gelmiş veya sınıf kaybettiği için halen ilk okulda okuyan arkadaşlarımız vardı, boyumuz omuzlarına gelen…
Yaz tatili geldi.Bana da yeniden köyün yolu göründü.Köyümüzün fakirlerinden ve Tekkanat namı ile anılan Recep isminde bir isminde bir korucumuz vardı,Eşine de Küçük Hatça(Hatice) derlerdi.Onların öküzleriniz yaz boyunca gütmem için babam kendilerin söz vermiş. Güya onlarda bizim harmanımızı kaldırıvereceklermiş karşılığında.
Halbuki Tekkanat amca dağlarda öküz veya küçük hayvan güden çocukların güttükleri hayvanlarının ekinlere girmemesini önceleyecekken, çocukların elinden hayvanlarını alır köyün odasının damına bağlar ve sahiplerinden öküzünüz veya hayvanınız ziyana girdi diye ceza alırdı.Hayvanları güden çocuklar küçük olduğu içinde anne ve babalarına dertlerini anlatamazlardı.
Bu Tekkanat Recep amca ile yıldızımız da hiç barışmazdı nedense(!) Hayvanlarımı elimden almak için uzaklardan küfür ederek sırtında tek kırma tüfekle gelirken ve taş atarken, bende hazırlığımı yapar ekmek torbama taş doldurur bende onu taşlar ve yanıma, hayvanlarımın yanına yaklaştırmazdım.Bir kere bile ona hayvanlarımı kaptırmadım, teslim etmedim. O nedenle oda beni hiç sevmezdi.
Neyse,Tekkanat’ın öküzlerini aldık ve dağlara otlatmaya gittik,öğlenlenleri yemem için verilen torba ve içindeki ekmekleri Kiraz oluğu isimli tarlamızın-için de sebze,meyve bahçesi vardı ve insanı bile ters dikseniz biterdi.-yanından geçerken baba anneme yani ebeme bağırır oda benim ekmek torbamı hazırlardı.Ben bana verilen torbayı bahçemize atarım,baba annem ise kendi torbamızı bana avlamızdan(bahçemizin çiti) yani tarlamızın yola bağlayan çitimizden sarkıtırdı.
Bir yaz boyunca aynı olay tekrar etti ve Tekkanat’ın ve Küçük Hatça(Hatice) teyzenin bir lokma ekmeği bize nasip olmadı.Kendi ekmeğimizle adamların öküzlerini bir yaz boyunca güttük.Harman geldi geçti adamlar bir gün bile harmanımızı sürmediler.Babam parası ile başkalarına yaptırdı.Bende bu nedenle okulların açılma zamanı yaklaştığı için öküz gütmeyi bıraktım.
Küçük Hatça(patronun eşi) Tunçbilek’e haber göndermiş, “Bizim bekar(çoban) kasım ayı gelmeden nereye gitti.” Diye.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.