- 1069 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EFLATUN BİR VEDA YAĞMURU
Yolculuklardan geriye bir bavul dolusu hüzün kalırmış, bildim! Geçmişe dönüp baktığımda bir şiir kitabının sayfaları arasında kurumuş güller görüyorum. Bir çanta, üç beş kitap, git git bitmeyen uzun ince yollar... İnci gibi gözyaşları.
Hep geride kalan; özlenen bir şeyler olurdu da yine giderdim. Her yolculuk öncesi annem özenle eşyalarımı katlar valize sığdırmaya çalışırdı. Valizin fermuarı açık kalırdı hep./Çocukluğum, ilk gençliğim nasıl sığırda ki o valize/ O son bir gayretle daha fermuarı çekmeye çabalardı...
Uğurlamada amcalar, teyzeler de muhakkak hazır bulunurdu. Otogara gidiş saati yaklaştıkça yüzümde onlarca göz... Herkes bana bakardı ya da ben öyle hissederdim. Çayın son yudumu her defasında boğazımda düğümlenirdi.
Veda vakti son tembihler edilirdi. Nüfuz cüzdanın yanında mı? Bilet nerede? Parana sahip çık. Aman dışarı çıkarken kalın giyin, sakın üşütme, yün çorap da koydum.. Babamın sesi tam zamanında yetişirdi “Çocuk mu sanıyorsunuz o artık kocaman adam” Ağlayacakken gülümserdim kesik kesik...
Valizler inerdi aşağıya. Uğurlama bir merasime dönüşürdü. En uzak akrabadan kardeşlerime doğru bir sıralamayla herkesle vedalaşırdım. En son annemin elini öperdim. Yol boyunca gül kokayım diye... Onun gözyaşlarını kendi ellerimle silerdim. Sonra gözlerine bakar maviş gözlerini çalardım ondan. Gözlerim yağmur damlası olurdu.
Gidiyordum işte. Yine gidiyordum. Elimizde valizler babam, amcam ve dayım...(Yaz kış bütün gidişlerimde beni hiç yalnız bırakmayan üç güzel insan) Bir taksiye binmek üzere cami yolundan yürürdük. Ben en arkalarında kalır titreyen ellerimle bir sigara yakardım. Derin bir nefes çekerdim. Bir daha bir daha, bir daha. Sonra arkama döner son kez el sallardım. Veda ya da elveda!
Ve taksi gelir beni alır götürürdü. Çocukluğumun yollarından hızla geçerdik. İçimde bir martı kanat çırpar bir şiir kımıldardı. Yaprakları savrulan sonbahar olurdum. Bütün aynaları kırıp en başa dönmek, o eski fotoğraflara yeniden girmek isterdim. /Fotoğrafın arkasında şu not var: Lise çıkışı elimde kitaplarım eve doğru yürüyorum. 18. Nisan. 1989/
O hüzünlü mabede; otogara vardığımızda otobüsün hareket saatine 10- 15 dakika kalırdı. Etrafı seyrederdim. Gitmenin burukluğuna başka insanların hüznü eklenirdi. Dakikalar bir an önce bitsin ve yolculuk başlasın isterdim. Kalabalıktan uzaklaşır son kez bir sigara yakardım. Uzun bir yolcuğun ilk nefesi...
Otobüse geçip koltuğa oturduğumda (genelde cam kenarı olurdu) ve başımı cama yasladığımda eflatun bir veda yağmuru’na tutulurdum. İçimden gemiler, trenler, çoktan kalkmış olurdu. Otobüsün hareket saati anons edilir, eller son kez sallanır ve yola düşülürdü.
YORUMLAR
Hep geride kalan; özlenen bir şeyler olurdu da yine giderdim. Her yolculuk öncesi annem özenle eşyalarımı katlar valize sığdırmaya çalışırdı. Valizin fermuarı açık kalırdı hep./Çocukluğum, ilk gençliğim nasıl sığırda ki o valize/ O son bir gayretle daha fermuarı çekmeye çabalardı...
kutlarım bu güzel yazınızı
tüm yolculuklar acı verir,
gidenlerin arkasından çok şey denir,
gidenler bıraktıkları son sahneleri belki yaşamak istemezde kaçmak ister,
Ah kaçabilsek tüm el sallayışlardan,
Yada bazen el sallamadan gitmese sevdiklerimiz
En acısı habersiz gidişlerdir sebebini bilmediklerimiz,
yolculuklarınız hayata olsun,
sevgiyle kalın