İyi Niyet
İYİ NİYET
Efendim bu ozan ‘Zebuni’ Yani Ali fazıl Bozdağ çok iyi niyetli bir arkadaşımızdır. Ozanlar derneğini yeni kurmuş ve aynı zamanda başkanı seçilmişti. Bürosunda kendisini ziyarete gittiğimde, laf döndü dolaştı insanlar iyilik yaptıklarında karşılığını göremiyorlar a geldi. Gerçektende öyleydi.
Efendim bende sırf Ali Fazıl Bozdağ derneğin başkanı diye derneğe üye olmuş bir senelik de aidatını vermiştim. Ocak ayında genel kurula gidecekler beni de başkanlıktan düşürecekler dedi. Zebuni Babanın da bir bildiği vardır demek ki dedim içimden.
“Neden düşürecekler” dedim.
“Bütün zorluklar aşılmış derneğin kimseye beş kuruş borcu yok. Masrafları cebimden harcadım. Burada toplanıp ardımdan kulis yapıyorlar, sanıyorum beni ekarte edecekler” dedi. Bende:
“benim oyum senin” dedim.
“Sana oy kullandırtmayacaklar ki” dedi.
“Neden” dedim. “Seni geçici üyelikte bırakacaklar. Zebuni yanlısıymışsın. Zaten bir iki oy farkıyla da seçimi alacaklar” dedi.
Dediği gibide oldu. Ben ve benim gibi bir iki arkadaşlar geçiçi üyelikte kaldı Zebuniyi başkanlıktan düşürdüler.
Laf iyilikten açılmışken Zebuniyi hayatında iyi niyetinden dolayı hep çarpmışlar. Öyle bir zaman gelmiş ki artık “kimseye ne bir yardım yapacağım, nede iyilikte bulunacağım” dedi. Dedi ama dediğini kalbi tasdik etmiyordu. Gözleri çook gerilere daldı ve bir anısını anlatmaya başladı.
Bir kazada postanede çalışan memurdum. O gün sabaha kadar nöbetçiydim. Gece saat birde bir bayanla bir bey geldi. Uzun boylu iyi giyimli bey
“ İstanbul’a telefon edeceğim” dedi. Bende:
“Telefon etmeden belirli bir ücret ödemeniz gerekmektedir” dedim. Ya telefon edip de ücret ödemeden giderlerse, onun için önceden belirli bir ücret ödeyip telefon ettikten sonra ne kadar alacakları ücret kalmışsa konuşulan miktardan çıkarılıp bakiyesi ödenir. Yani postanedeki sistem böyle işlemektedir. Adam:
“ne kadar ödemem gerekiyor” dedi
“on milyon” dedim. Adamda para yoktu demek ki kolundaki saatini çıkarıp bana uzattı.
“Telefon etmek zorundayım, bu altın saat sizde kalsın daha sonra telefonun ücretini getirir saatimi alırım” dedi. Ben baktım ki adam zor durumda verdiği saat altın, saat öyle sıradan bir saat değil. Daha önceden kendime verdiğim sözleri tutacak adam mıyım sanki ben. Her şey lafta kalıyor. Baksana adam darda kalmış gel de iyilik etme.
“İnsanlık öldü mü beyefendi kalsın” dedim. ‘Adam asil birine benziyordu birazda buraların yabancısı, kim bilir ne için gelmişti. Yanındaki bayanda oldukça şık , birbirlerine çok yakışmışlardı. Gecenin bu saatinde binde bir insanların işi düşer postaneye. Demek ki bunlarında bir sorunları vardı.’ yabancı:
“Olur mu efendim saat kalsın, yarın bana havale para çıkaracaklar o zaman telefon ücretini öder, saatimi de alırım” dedi. ‘Olur mu, olmaz mı’ derken onların samimi davranışlarına göre bana sonra öderler diye saatini almadım adamın. Geçmiş gün konuşma ücretleri de üç milyon tuttu. ‘Hani bana ertesi gün ödeyeceklerdi. Bir gün, iki gün, üç gün, beş gün, o da öyle gitti’ diye düşündüm’….
”ahhhh.!.Ahmet abii iyi niyetimizden !… Hep böyle çok paralarımız gitti hangi birisini anlatayım ki.”
Gene bir gün bayram telaşımız vardı. Ankara’ya gideceğim. Bütün yazıhaneleri gezdim o gün için bilet bulamadım çaresizim. Postacılık yaptığım kazadan tayinim Ankara’ya çıktı, orada çalışıyorum. O gün gitmem lazım ki ertesi gün mesaim var yetişeyim. Birazda ne bileyim bize idare taktı bir pundumuzu yakalasınlar ki bizi gene başka bir yere sürsünler. Zaten Ankara’ya sürgün gittik. Okullar tatile girmiş, ertesi gün bayram. Başka zaman her gün Ankara’ya boş giden otobüslerin o gün akşam gece yirmi dörde kadar bütün biletleri satılmış. Öyle yer ayırtma falan da yok. Bütün biletler birkaç gün öncesinden satılmış. Çaresizim Ankara istikametinde yolda duruyorum hangi araba geçerse geçsin el kaldırıyorum. Belki biri içlerinden acırda şu garibanı da alalım der. Derken aradan epey bir zaman geçti.Hani umudun kesildiği yerde yeni umutlar doğar. Son model güzel bir araba önümde durdu.
”Nereye dedi şoför”
“Ankara” dedim.
“Hadi atla bende Ankara’ya gidiyorum” dedi. Büyük bir sevinçle bindim arabaya , keyfime diyecek yoktu. Daha önceden benim gibi bekleyenler beklemekten usanmışlar dağılmışlardı. Hani ne derler bekleyen derviş muradına ermiş diye. Ankara’ya doğru epey bir yol aldık. “Nasılsınız iyi misiniz” dedi. “İyiyim beyim” dedim. Fazlada bir şey konuşmadık. Yolda benzin istasyonunda durdu. İstasyondaki kafede yemek yiyeceğini söyledi. Beni de davet etti. Benimde üzerimde fazla para yok
“sağ olun, teşekkür ederim benim karnım tok” dedim. .Esasında açlıkta hissediyorum. İsmini bilmediğim bey ısrarla
“olmaz” dedi beni kolumdan tutarak
“lütfen bir yemeğimiz nasip olsun daha Ankara’ya kadar yol arkadaşlığımız sürecek sizinle” dedi. Bende ister istemez adamla kafeye gittim, bir güzel doyurdum karnımı. Kendisi ne yediyse bana da onu ısmarladı. Hayatta ne iyi insanlar varmış demek. Ben ne büyük yanılgı içindeymişim meğer, herkese iyilik yapmayacağım bundan sonra derken. Bak hiç tanımadığın biri çıkıyor karşına, sana yemek ısmarlıyor. Oradaki garsonlardan gördüğümüz iltifatlardan dolayı adamın tanınmış birisi olduğunu anlamak için falcı olmaya gerek yoktu. Masaya oturduk lokanta sahibinden garsonlara kadar hepside
“hoş geldiniz beyim” dediler adamın halını hatırını sordular. Beraber yemeğimizi yedik, ardından çay getirdiler çayımızı içtik arabasına benzinini aldı. Benzincide bekleyen ve Ankara’ya gidecek başkalarını da aldı arabaya. Hepside ‘Allah razı olsun’ diyordu binenlerin. Çünkü bütün otobüsler dolu geçiyor binmek isteyenlerden ancak üç kişiyi alabilmişti arabasına. İçimden ‘Hayır yapmayı çok seviyor bu adam Allah böyle adamları başımızdan eksik etmesin’ dedim. Araba Ankara’ya doğru hareket etti. Ben yemek için teşekkür ettim. O:
“Lütfen efendim ne gereği var teşekkürün. Size ne yapsam hakkınızı ödeyemem” dedi.
“ Estağfurullah efendim ne hakkım var ki ödeyemeyeceksiniz baksanıza herkese karşı insanlığınızı gösteriyorsunuz dedim” o
“benim yapım böyle ne yapayım” dedi. Ben hep kendi kafamdan şimdi benden ödeyemeyeceğim para istese diye düşünürken, Şoföre
“önce konuşalım sonra kavga etmeye gerek kalmasın. Ne vereceğiz beyim Ankara’ya kadar” dedim.
“Bir şey vermen gerekmez” dedi.
“Olur mu canım. Şimdi senden alsak herkesten de almamız lazım. Hiç birinizden beş kuruş almayacağım. Zaten Ankara’ya gitmek zorundayım. Hep beraber konuşarak gitmişiz çok mu” dedi. Böyle konuşurken Dikmene gelmişiz farkında değilim. Diğer binenler indiler arabadan baş başa kalmıştık. Artık bundan sonrasını ben eve kadar gidebilirdim.
”Bende bir kenarda ineyim” dedim. O:
“nereye gideceksin” dedi. Bende:
“Abidinpaşa” dedim. Sonra adam gazladı doğru Abidinpaşa. Ben içimden ‘iyiliğin bu kadarı da olmaz. Ben olsam aynı şeyi yapmam elin tanımadığı birine. .Bu devirde gardaş gardaşa yapmaz bu adamın yaptığını’ diye düşünürken Abidinpaşaya gelmişiz. Ben
“aha şurada ineyim” dedikçe o,
“Sen evini tarif et hele, buraya kadar getirmişiz ben seni evine bırakmadan gider miyim hiç” dedi. Evin önüne geldiğimizde
“Bu seferde ben seni bırakmam tövbeler olsun. Acı bir kahvemizi içmeden gitmek olmaz “ dedim..O
“ peki öyle olsun hadi içelim” dedi. Dairenin zilini çaldım hanım bizi kapıda karşıladı.
“Hanım misafirimiz var, bu bey beni kazadan Ankara’ya kadar getirdi. Allah razı olsun. Bize bir yol yorgunluğu kahvesi yap ta kendimize gelelim” dedim. Kahvelerimizi içtik ismini bilmediğim şahıs
“Sen Ali Fazıl Bozdağ değimlisin” dedi. Bende biraz hayret kesilerek
“evet” dedim.
“Beni tanımadın mı?”
“Yook” dedim.
“Hele bi dikkatli bak”
“valla tanıyamadım beyim” dedim.
“Ben Hamdi Gül, Hani beş sene önce bir akşam gece saat on ikiyi geçmişti. Postaneden İstanbul’u aramam gerekiyordu. Üzerimde de saatimden başka beş kuruş param yoktu. Telefon ederken ödemem gereken paraya karşılık paramın olmadığını söyleyip saati rehin bırakmak istemiştim de sen ‘olmaz efendim ben kendimden ödeyim siz bana elinize geçince ödersiniz’ demiştiniz. O günün parasıyla tutan üç milyonluk borcumu da 5 milyon olarak ödemek istiyorum” dediğinde ancak olayı hatırlamıştım.
“Olurmu Hamdi bey kesinlikle almam “ dedim. Alırsın, almazsın derken 5 milyonu komedinin üzerine bıraktı ve başladı o günün akşamından sonrasını anlatmaya.
“Ben fabrikatörüm. O gün geceyi arabada geceledik. Ertesi gün İstanbul’dan gelen havaleyi aldıktan sonra postaneden seni aradım. Senin nöbetinin bitip gittiğini söylediler. Postanedeki arkadaşlarından hiç biri sana ulaşamayacaklarını söylediler. O akşamki olayda Kayseri’den kazanıza gelirken bir benzin istasyonunda yankesicilere cüzdanımı çaldırdım. İçinde paralarım dövizlerim, kimliklerim vardı. Hepsi gitti. Yanımdaki bayan kız arkadaşımda da aksine para yoktu. İstanbul’a telefon edecek kadar bile üstelik. İstanbul’dan havale geldiği zaman ödeyeceğiz dememe rağmen otelin kabul etmemesinden dolayı geceyi arabada geçirdik. Sana karşı borcumdan dolayı vicdanen çok rahatsızdım. Bir tesadüf eseri siz karşıma çıktınız. Önce uzaktan tereddüt ettim. Yakınınıza geldiğimde artık siz olduğunuzdan kesinlikle emindim. Size karşı borcumu ödeyebileceğim bir fırsat çıkmıştı önüme. Senin Ankara’ya gitmende ayrıca memnun etti beni. Bakalım ne zamana kadar sürecek beni tanımaman diye özellikle bekledim” dedi
Beni evime kadar getirmesi bulması karşısında ne kadar memnun olduğumu anlatıp evden yolcularken böyle dürüst insanlarda varmış demekten kendimi alamadım.
Hala kendisiyle haberleşiriz. Şimdi artık fikrimi değiştirmiştim sen iyilik yap ta varsın el alem kendi kötülükleriyle baş başa kalsın. Çünkü kötülük yapmanın vicdani huzursuzluğu insanı yer bitirir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.