- 734 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YILDIZLAR HEP AYNI
YILDIZLAR HEP AYNI
Ne kadar da değişmişti. Şurada iki dut ağacı vardı. Onları bile kesmişler. Çöp tenekeleri nerede. Eğik büğük, boyası dökük çöp bidonları. Kediler bile yaşamıyor artık. Zavallı kediler. Çöpe dökülecek yemek artıklarını dört gözle bekliyorlardı.
Karşı kaldırıma doğru yürüdü. Orada bir bank vardı. Yanına gitti oturdu. Önünden insanlar geçiyordu. İnsanlar bile değişmiş. Hoppa züppe daha çok. Böylesi iyi. Uçuk kaçık, deli dolu bir hayat hep onlardan çıkıyor. Varsın insanlar değişsin. Ama cahilin özgürlüğünü hiç beğenmiyordu. Karakteri de ona göre. Okumuş biri de ona benzer. Sünepe. Ya görmüş geçirmiş, davranışları ile kan akıtmış kan içmiş biri, kültürünü acı ve tatlı ile yoğurmuş ilişkilerini, sıkıntı ve şevk ile mayalamış bilgisini ise kitaplar okuyarak kendini hazırlamış biri öyle mi? O kendi doğasını kendi yaratır. Doğasını kaderin ölümleri ile ilişkilerin bozgunculuğuyla, beklentilerin sonuçsuzluğuyla bereketlemiş biri değil. O nasıl mı oluyor? Bayram hiç oralı olmadı. Aynı cendereye düşmek istemedi. Ama yapamadı. Sürekli haz duyduğu biricik sevgisini düşündü. O sevgide ceza ve bağışlanma vardı. Biricik sevgisi tükenmeyen bir ışıktı. O yeryüzünü aydınlatan bir güneşti.
Yine Petek Dinçöz’ü düşünmeye başladı. Bayram’ın yanına o an genç bir kadın oturdu. Kadın elindeki çantasını kucağına koydu. Bayram’a hafif dönüp baktı. Kadın tereddütlü. Bir şeyler soracak.
“Bakar mısın. Otobüsün gelmesine ne kadar var?”
Bayram “Şimdi gelir. İşe geç kaldınız galiba.”
Kadın “Evet işe geç kaldım.”
Bayram “Otobüs her zaman saatli gelmiyor. Zaman geçerse beklemek sorun yaratır heralde.”
Kadın “Gelmeyen otobüsü beklemek sıkıcı olsa da başka yapacak bir şeyim yok.”
Bayram “İsminiz nedir?”
“Adım Ebru. Hemen karşıda oturuyorum.” dedi.
Bayram “Benim adım da bayram.” Bayram elini uzattı. Tokalaştılar.
Bayram “Hiç bir zaman yanlış yapmadım. Ama bu gün yanlışlar içindeyim.”
Kadın hemen sordu. “Ne oldu ki?”
“Ben yidmi senedir bu şehirden uzaktım. Buraya gelleli üç ay oldu. Onca geçen zaman içinde ne evler kalmış ne yollar. Ne de çiçekler.”
Ebru “Haklısın. İşim olmazsa bende burayı terk edeceğim. Ama elim mahkum.”
Bayram “Ne güzeldir çiçekler. Çiçeklere mahkum olmak ne güzel. Siz bir kadınsınız. İş derken bile çiçek arıyorsunuz. Şu şehirde hayat otlarda böceklerde, ağaçlarda kuşlarda. Hayatsız Bir şey düşünemiyorum. Kullandığımız bardakta bile hayat var. Ona hayatı elimizden kulpuna akan ruhumuz veriyor. İşinizi çevdenizi severseniz onlardaki gizlenmiş hayatınızı bulabilirsiniz. Ve yabancılık çekmez mutlu olursunuz.”
Ebru “Bazen bende öyle düşünüyorum. Hep tanıdıklarımla karşılaşmak istiyorum. Arada sizin gibi mütevazi kişilerle mutlu oluyorum.”
Bayram “Sen Ebru her şeyi boş verdiğin oldu mmu?”
Ebru “Nerede bizde o şans?”
“Bazen insanın çılgınlık yapası gelir. Şehir dışına çıkmak gibi, Şehir içinde bilmediğin yerlere gitmek gibi. Sevgili bulunca aldatmak gibi. İnsan meraklı bir maymun. İllaki denemesi ve öğrenmesi gerekir. O şey güvenliyse onu kendi hayatına katar. Senin olanı parçalayıp bölmek ne güzel? İşte insan hevesinden biraz vaz geçse senin olan o kadar çok şey meydana çıkar ki.”
Ebru “Helal olsun sana Ne iş yapıyorsun?”
“Açıkçası söylemek gerekirse çulsuzum. Bana ait kazandığım Hiçbir şey yok. Babamın emekli maaşını alıyorum.”
Ebru “Çulsuz değilmişsin. Paran varmış.”
Bayram “Benim zenginliğim bir şeyler ürittiğimde oluyor.”
Ebru “Meraklandım. Nedir o ürettiklerin?”
Bayram “Sürekli yazıyorum. Yazdığımı da yaşıyorum.”
Ebru “Yani bir kahin gibsi mi? Yani önce senaryoyu yazıyorsun. Sonra oynuyorsun.”
Bayram “Aynen öyle. Bazen yazdıklarım çıkmıyor. Çıkmayanlar hayatın dişlileri. Yaşayacağım hayat tam yazılıp bitmeden oynanmıyor. Yönetmen hatalar buluyor.”
Ebru güldü. “Ay sen çok harikasın. Söylediklerin mantıklı ve düşündürücü.”
Otobüs geliyordu. Ebru ayağa kalktı. Bayram da.
Bayram “Tekrar buluşalım mı?”
Ebru “Niye olmasın? Evimi biliyorsun. Bana gelebilirsin.”
Otobüs yanaştı. Ebru içine bindi. Sonra otobüs uzaklaştı.
Bayram ’İşte bu’ dedi içinden. Tarif edemediğim kerdi doğam. Petek Dinçöz’ün hakkını yiyemezdi. Bayram hep onu sevmiş şimdi petek ise sevginin bir kopyasını ona çıkarmıştı. Evine doğru döndü. Yoldan hızla yürüyerek karşı kaldırıma geçti.
Akşamdı. Bayram’ın elinde bir demet çiçek. Kapının ziline bastı. Terlik sesleri geldi kapının önünde durdu. Kapı açıldı.
Ebru “Aman ses etme. Komşular duyarsa yanlış anlayabilir.”
Bayram içeri geçti. Holden salona. Boş koltuğa oturdu. Elindeki çiçeği sehpaya bıraktı. Eabru yan odaya girmişti. Gelmesini bekliyordu. Henüz heyecanlıydı. Bir karaltı yanında belirdi. Bayram dönüp baktı. O ne? Ebru geceliğini giymiş karşısında duruyor. Ebru yaklaştı. Bayram’ın elini tuttu.
“Artık dayanamıyorum. Gel hadi odama geçelim.” dedi.
Ebru soruyordu. “Nasıl hoşuna gitti mi?”
Bayram “İlk defa bir cinsel ilişki. Ayrım yapabilmek için sürekli tatmam lazım.”
Ebru “Bende sana o tatlıyı sürekle hazırlamam lazım... Benimle evlenir misin?”
Bayram “Evlenelim. Zaten benden gençlik zararı gelmez. Olgun biriyim. Otuz beş yaşındayım. Kemale ermiş biriyim. Sen kaç yaşındaydın?”
“Ben yirmi altı yaşındayım. Şu an mutluluktan uçabilirim. Seni zor buldum. Bir daha kaybetmek istemem.”
Bu galiba iyilerin yaşantısıydı. Bayram hep sevgiyi beklemişti. Beklemek bazen onu yormuş bazen üzmüştü. O üzüle ezile Ebru’ya kadar ulaşmıştı. Bayram Ebru’nun saçlarını ayıklarken geçmişin fişini çekti. Şimdiye kulak verdi.
“Haydi kalkalım. Yarın sen işe gideceksin.”
Ebru “Ne olur bu gece burada kal.”
Bayram “Seni üzmek istemem. Bilirsin tohumu eker ekmez yersek filiz büyümez. Artık bundan sonra hayat ikimizin. Ben yarın yine gelirim. İstersen yarın bu sefed sen gel...” Kalktılar.
Bayram yolda yürüyordu. Gecenin yıldızlarına baktı. “Yıldızlar hep aynı. Hayatta değişen bir şey yok. Ben yanılmışım.” diye düşündü.
Tuna M. Yaşar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.