- 929 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EFO, ZAMAN DEDE, HEYRO VE BİR MÜŞTERİ. ARDAHAN ÖYK/ 142 (kitap)
Siviştim.
Geçtim oturdum.
Efo tantanalı buyur etsinlere girmek istediyse de müsaade etmedim.
Mabal yükledim.
" Traşına devam et kardeşim; ekmek paran kazan." dedim.
Efo anan ölsün; misafirperverliği illa serdedecek. El, parmak işmar, işaretle beni ağırlar mahiyette iki de bir soruşuyor.
"... daha daha nasılsın? Çocuklar nasıl? Kaç çocuk var. Benim erkek çocuğum var. Ya senin kaç çocuk var!"
Efo: Parmağıyla el işaretiyle anlatıyor. Şekil çiziyor. Kız çocuğu tasvirinde; eliyle saç yapıyor. Memur olan kızı için omzuna parmakla rütbe yerleştirerek üst oldu... amir oldu diyor.
Allem gullem ben de kendi ifadelerimi bir şekilde aktarıyorum. Ateşin üstünde çaynik hor hor horluyor. Heyro çaynikten aldığı bardak dolu çayı soğutmuş meğer. Ağzına yanaştırdığı gibi... geri üfürdü. Yere caladı buzlamış çayı.
Yirmi sene önceki gazete masacığın üste açılmıştı: 01 Ekim 1967 Politika Gazetesi... Tüp ocak yana, yana enerjinin ıskatına oturmuş. Çay biteli; Heyro’nun bardağı ağzına götürmesinden önceydi!
Efo ütelene pütelene traştan kendini kısa bir ara aldı. Yedek tüpü devreye soktu. Çayniğin suyunu tazeledi. Yeniden tren kalktı.
HAY! HAY! HAYYYYY!
" Menzil çok uzak; erelim babayiğitler!"
Çay içeceğiz. İçmek bir şey değil; nedense o an aklıma şu misal geldi. Ardahan da mesel getirirler:
" Adamın kırmızı çayını içtiler. Daha eşikte iken addımları adamın aleyhine konuştular!"
Yabancı filmdi galiba... garip düşünceler kahramanın aklına tahmin edilmeyecek anlarda gelirdi.
DEJA VU: "Burayı daha önceden görmüş müydüm?"
Neyse her şey yolunu alır.
Böyle derler değil mi?
Çay- çaynik barışır, anlaşır. Kardeş olurlar bardakta.
Şeker çaya karıştı mıydı da ayıramazsınız!
Efo’nun traş ettiği yaşlı adam aynada pis pis bakıyor Heyro’ya. Bir sefer de bana baktı! Bunun babasını mı öldürdük? Heyro anlamıyor! Adama kımışıyor. O da kim? Biliyor musunuz: Traş koltuğuna oturmuş merd-i merdanı?
"Zaman" hani şu geçen zaman. O işte! Efo’nun saçını, Heyro’nun başındaki ağı, benim siyah saçlarımı ağa döken: Zaman!
Vay anasını ne tehlikeli işe çattık! Uyandırmadan sivişsek şurdan. İyice hodbinleşirse! Kafaya takar: O beterleştirir işi.
Zaman Dede tırpansız cellatın aynısı...
Efo: "Paraya bakarım" abici!
Biliyor da hinlik yapıp:
"Müşteriyi... kovamam ya." Hikayesinden hikayecilik yapacak.
Eğer ki; vaziyet ne alem de?
Dede kim, iyi bak.
Tanıdın mı? dersem tabi!
Zaman Dede’yi lütuf mu saymalıyım? Korkup ödümü mü kusmalıyım? Dondum. Merak iyi değilmiş canım! İnsanları ağartan. Ardından nallatan: Zaman. Tam karşımda yırtık adam. Gözünü bakışını kaçırayım falan demer.
Efo elini başına koydu. Kafayı eğdirdi. Ensesini traşlayacak. Bana göz etti.
Bildin mi?
Dudağımı büzdüm. Başımı salladım.
Oh ohhh! Çok fena çok fena... dedim.
Efo kaşlarını yukarı eşzamanda kaldırarak. Bir an önce sepetlemeye bakalım. demeğe getirdi. Heyro hele çayın derdinde. Halbuki biz ve kendisi, Allah korusun öyle bir çay içirtecek kişiye çatmışız ki. Bu: Son çay olurdu.
Bırak yoluna gitsin: "Elin Zaman"ını.
Münzürün teki kapıyı hapahapdan açtı. "Şeye baktım da." dedi. Kapıyı çekmemişti siviştim. Ben baş edemem zamandı mamandıyla. Metafizik "Ağır Roman" bu. İki gram aklım var... pişik de benlen..!
İçerinin havasızlığı... içerde kalanların herhangi men-i müdahalesi haşa söz konusu olmadı.
Ohh be dünya varmış... dedim. Sevinmiştim ki:
" Ola bende baht olsa! Ola talih olsa ben de... hani nerde? Gene bir berber dükenine girmişize: Hem savuk; çokta büyük. Kirası da aydan aya mal sahibinin hesabına bankaynan çıkaracakmışsın: O sistem!"
" Ossurun kızlar, Nebi dügünden geliyor!"
yalçıner yılmaz 28-11-2010- gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.