Ölüm İçin İftar Vakti
Gökyüzünde seri seri geometrik şekil oluşturmuş bulutlar,yağmur habercisi şimşek parıltısıyla birlikte hareketlenmişti.Kaybolan ışık davetsiz diğer bir ışığı çağırıyor,eski manzara gözden kayboluyordu.İstiridye ve midye kabukları göç etmişlerdi sahilden.Sakinlik diyarı el değmemiş tabelada yerini belli etmişti.Sakinlik veya sükunet..arınma musluğunda değişimin adı ve tadı.Dil suskunluğunda uğranacak bir rüya melekesi.Gariplik kukla olamaz onun için.Işığa baş vurmuş her duvarda, yürüyen ayak izlerinin uzaklığı vardır onda.Kalp kırılmadan nabız rakımının ölçüldüğü bir alçakgönüllülük bestesidir bahsedilmeye çalışılan hane.
Kış olağanca soğukluğuyla masum papatyaları çimdikliyor,yapraklarını buduyor,bahar tebessümleri perde değiştiriyordu.Yeni yapılmış asfalt yolun zemini gökyüzünden yağan ibrişimlerle kuşatılmıştı.Yağmur tanelerinin temas etmediği çatı altlarına gürbüz kediler saltanatlarını kurmuşlardı.Pencereden dışarısını seyreden saçı uzun bir delikanlı,elinde tutmuş olduğu kitabın son sayfalarında şu tümceyi düşünmektedir:”Çocuğunu kaybeden anne,hep kederinin ilk gününü yaşıyor gibidir..” Belki kendisi de aynı kederin armağancısıdır kimbilir.Bu bilinmezlik caddesinde ilerlemek de epey güç görünmektedir.Gözleri kamaştıran bir ışık yeni bir heyecan damıtsa da kısa sürmez.Kiremitlerin sarmaş dolaş yapıştırıldığı duvara ince bir yansıma dağılır sadece.Gelir ve gider..Kımıldayan insan bakışları kirpiklere emanet olarak bırakılmıştır.Kapalı bir sandık gibi bünyelerinden ses gelmez.Karanlık mumyalanmış rolüyle kahramanlığını sergilemekte,uzaktan küçük boncuk tanelerine benzeyen ses simsarları bir anda kayboluvermektedirler.
Tembellikten yeni uyanmış bir tufeyli, dakikalarca hareketsiz ve bedbin kanepe üzerinde oturmaktaydı.İçinde kaynayan balçık taneciklerini fincanına dolduruyor ve yudumluyordu.Duymak istediği sadece buymuşçasına..Rüzgarın yüreği çok keskinleşmiş,kapının altından şaşmaz soğukluğunu aşketmişti.Kapılar ardından şimşekler olağanca taravetiyle gürlüyordu.Yemeğini henüz yeni bitirmiş masum bir çocuk,caddelerde oluşan davetsiz arkları izliyordu.
Kırık bir kapının açıldığı hissedildi.Hisseden sadece birkaç kişiydi.Kapının açılmasıyla,sanki kırk yıl saklanmış da yepyeni bir yılı müjdeleme görevi kendisine verilmiş gibi olan meczup,titreyen parmaklarıyla haykırmaktaydı:
“Güveçte kaynayan son su damlacığı benim olsun!Ateşe,sıcaklığa,kaynamaya ve buharlaşmaya dost ben olayım.Akan rahmet ibrişimlerini yakından tanıma pahasına süpürüleyim deryaya..”
Kendisini tanıdığının farkında olan meczup,tanınmadığı cazibesiyle bulutlara aşk kemendini atmıştı.Bir kanat hatırına kozalar feda edilebilirdi onun için.
Yağmur sergi ve sevgi helezonuydu onun için.Aşkta yananları çeken bir cazibe takılırdı hep ona.Bu son rötuşuydu belki.Su birikintilerine girmemek ve incitmemek için yana geçti.Geçmesiyle kayması bir oldu.Bu,ayağı kayanların hamlesi değildi.Seven,sevdiğini çağırıyordu.Soğuktan üşüyen ayağı küçük bir taşa takılıp yere düştü.Burnundan süzülen bir damlacığın varlığını hissetti yüzünde.Düştüğü yerde küçük bir ayna parçasının olduğunu gördü.Aynadan kendisine dünya gözüyle son defa bakıyordu.İncitilmeyen dudaklardan sayısı belli şu kelimeler dökülmüştü:
“Bu bir tavsiye..pencereden nefsinin kimliğini sorgulamayanlar!İçinde bulunan nefislerini zirvelere çıkartanlar,yerde ne bulabilecekler ki?Yer altında bekleyenler daha fazla iken,kutlanılan bayramların karinesi nerede?Ben bir düştüm,bin anladım.Nefsini bin defa yükseltenler,binlerce yerden yere süzülüyorlar,var mı cabası?Benim mektubum geldi,beklemeyenler sürprizle karşılaşınca vicdan fermuarları neyin hoşamedisini alkışlayacaklar!Heyhat!”
Yapmacık güzellikler,ölüm bahçesindeki solmaz güllerin misafiri bile olamazlar.Gül yaprağı arkasına saklanmakla,külliyen dikenlerden sakınılmış olunmaz!Etrafı çengellerle kuşatılmış düşünce yolunda sağlam adımlarla yürümek değiştirilmeyecek bir hayat kanunudur.
Ölüm de bir gün ölecektir,fakat,kendi nefsini öldürenler sonsuza dek yaşayacaklardır.
Minareden sonsuzluğu haykıran talihli,iftar saatine saykal çalmış bir getiridir.
Meczup gitmesine gitmişti fakat,arkaik tabut bırakmamıştı sonsuzluk ağaçlarına..salına salına ve dalları öpülesi bir toprak bestekarının son nefesleriydi bunlar..
Gürsel ÇOPUR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.