Koca şehrin kollarına bıraktım kendimi bu gün…
Dün geceden gündüze gebe uyandı düşlerim.Gün öğle saatine yaklaşırken,gönülsüzce işe gitmek için hızlanıyordu ayaklarım.En azından helal bir rızık peşinde koşacaktım.Bir türlü geçmeyen belediye otobusünün durağında beklerken geçmeyen otobuse inat geçen özel arabalardaki hınzırca bakışlara maruz kalarak beklediğim dakikalarda bir işmar görseler en az beş arabanın kaldırım kenarında duracağı bir toplumun üyesiydim.Bu berbat beklememin ardından gelen otobus içime bir ferahlık serpiştirdi.(buda türkiyede kadın olmanın öteki yüzüydü,durak var otobüs yok beklediğinde yanlış anlaşılmalar karmaşası)
İş yerindeki odamın kapısını açtığımda bir anda bana doğrulan bakışların içinde tedirginliğimden olsa gerek gözlerimi masanın üstündeki dosyaya kaydırdım….
İçinde adının mehmet olduğu yazılı iş yerinde ki küsbe kazanın içine düşerek umutlarını ve hayatını kaybeden şahsın,kardeşinin sözlerine gözüm ilişti.Bütün suçlu şef:şef dikkat etseydi kardeşim ölmeyecekti davacıyım, yazıyordu.Anladım ki bu insanlarda son bulan hayatın son görevi için burdalardı.Yüreğimin sızlaması kalbimin yanması ve aklımdaki bulanıklık ile ilk düşündüğüm sevdiklerim oldu.Telefonu alıp koridora çıktım,ilk kızımı aradım açmadı,zaten yüzkere arasam yetmiş beşinde açmazdı,sonra oğlumu aradım oda meşgule düşürdü telefonu.Kerata çok meşgul çocuk dünyayı yönetiyor ya .sonra sevdiğimi aradım açtı ve yoldadaydı….
---Sesini duymak istedim, dedim.
Anladım müsait değildi belliydi. bana dönermiydi oda belli değildi.Ama sesini duymamla çaresiz bir derde derman gibi gelen kulağımdaki ses içimdeki yangına su serpmişti.Ne güzel hiçdeğilse iyiydi.Nerden bilirdi bitmiş hayatların etkisinde kalıp ona daha çok ihtiyacım vardı.
Geride son bulmuş hayatlar acı içindeki kıvranan yakınlarını bırakarak 530 numaralı otobüsün durağına yöneldim,en geç gelen otobusü beklemeye başlamadan önce duragın yanındaki duvara oturdum…Ayaklarımı aşağı sallandırarak,umrumda olmayan bir dünyanın telaşlı insanlarını süzmeye başladım.Başında yazması elinde hayli ağır olduğu belli olan torbayı taşımakla meşgul bayanın yanında giden eşine baktım ve ahh bacım senin çilen şehirdede bitmez kadınsın ya diye iç geçirdim.
Dersaneden çıkmış kanı deli gençlerin nidalarıyla irkildim,
--Lay lay lay lay lommmm beşiktaşım sen çok yaşa!
Alkışlar eşliğinde devam ederlerken anladımki akşama beşiktaş maçı vardı.Nasıl imrendim onlara bütün streslarini atıyorlardı elalem ne derse desindi…..bir an alkışlayıp ,
--hey gençler sizde çok yaşayın demek,i stedim ama nerde bende o cesaret..
Önümden geçen iki geç kızdan biri gördüğü kazayı anlatıryordu,ne kadar feci olduğundan söz ediyoru.ardından gelen bayanın at nalı gibi ses çıkaran ayakkabısı bir anda uyandırdı daldığım durumdan.sesler git gide uzaklaşırken nede gırıtarak yürüyordu endamlı endamlı,haşa tövbe dünyayı ben yarattım diyordu….
Tozu dumana katarak gelen otobusun önünde kıpırdanmalar başladı,herkes kendini içeri atıp bir yer bulma çabasındaydı.Bulduğum cam kenarına otururken aklımda düşler umrumda olmayan insanlar,yaşanası mı yoksa yaşanmayasımı dünya uyuya dalmışım bir an…..
İlk defa acele etmedim eve gitmek için ilk defa durakta saatlerce bekleme dürtüsü yoğunlaştı içimde.sevdiklerim ne kıymetli idi gözümde,yaşamaları allahın bir ödülüydü bana…
Koca şehrin kucağına bıraktım kendimi bu gün...
DUDU BAYRAM 14 11 2010