- 951 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HAK
Bir bebek doğduğu an kendi hakkıyla birlikte dünyaya gelir. Kendi varlığı bir hak anlamındadır. Bu hak olayı toplumlar düzeyinde de aynıdır. Birey hak olur, toplumlar ise haklar olur. Yani biri tekil, diğeri çoğuldur. Hakkın yaşaması, bireyin yaşamasıyla aynı ve eş anlamdadır. Bu sebeple hak bireyde gizli, birey de kendi hakkından gizlidir. İşte bu temelde kişinin kendi hakkına sahip çıkmasıyla birlikte, kendi varoluşunun da bilincine varmış olur. Önemli olan bu halkayı kavramaktır. Yani insanın varolmasıyla birlikte hakkı da var olur. Onun için bu temelde bir insanın asgarî düzeyde varolmanın mücadelesini verebilmesi için, onun kendi en doğal haklarına sahip çıkma zorunluluğu söz konusudur.
Herkes yaşama hakkı doğrultusunda her türlü eğitimde hak sahibi olma, iş sahibi olma, beslenme, çalışma, kazanma, giyinme ve yaşama vs. gibi çok yönlü bir hak sahibi olma hakkına sahiptir. Hak, hiçbir zaman verilmez alınır. Hak verildiği an kişi, köle duruma düşer. Diğer bir anlamda hem kendi kölesi, hem de karşısındakinin kölesi olur. Ama hiç kimsenin, bir başkasının hakkına göz koyma hakkı olmamalıdır. Hiç kimse bir başkasının hakkını da elinden alıp gaspetmeye, zor yoluyla almaya dahi hakkı yoktur. Zorla bir başkasının hakkına tecavüz etmeye hakkı yoktur. Biri diğerinin hakkına tecavüz ettiği an, kişiler arasında güvensizlik baş göstermeye başlar ve bu güvensizlik sürekli devam ederek katmerli bir hale gelir. Eğer hakkına tecavüz edilen kişi ses çıkarmayıp hakkına sahip çıkmazsa ve buna göz yumarsa, bu kişi de suç işlemiş olur. Eğer hakkını savunup da güçsüzlüğünden dolayı hep boyun eğerse, böyle bir durumda güçsüz kişi daha da güçlünün eline koz vermiş olur. Böyle bir durum bir kişiyle başlar ve git gide kitselleşir. İşte bu şekilde çoğunluk haline gelen güçsüzler (ezilenler), azınlık bir güçlünün (ezenler) egemenliği altına girer. Yani biri saldırgan, diğeri edilgen ve pısırık olur, ruhsuzlaşır. Bu şekilde bütün hem kendine, hem de parçanın kölesi durumuna gelir. Hak arama, hak savunma ve hakka sahip çıkmak çok önemli şeylerdir. Aslında bu hak olayı bir nevi sınıfsal çatışmanın ötesinde, insanî vasıfların eksikliğinden ileri gelir. Açıkçası insanî özün eksikliğinden ileri gelir. Teorik olarak hakkını korumak ve sahip çıkmak tamamen sınıfsal ve insanî nitelliklerin eksikliğidir.
Devlet veya hangi sistem olursa olsun (sosyalist ve komünist sistem hariç çünkü bu sistem henüz yaşanmadı) bir sömürü aracı olarak devam eder. Ama bu sistemler aynı bir merdiven basamakları gibidir. Her basamak insanlığın ileri bir adımıdır. Bu da evrim yoluyla olur. En üst basamak insanın kendi gerçeğine kavuşması ve aralarındaki çelişkilerin kalkmasıyla sadece doğayla başbaşa kalması çelişkileri gelir. Bundan dolayı devlet veya sistemler, bu sömürü süreci içinde ezilen yoksul halkın sırtına binmiş aynı bir hamal gibi kullanıyor. Fakat ne yazık ki ezilen yoksul halk, egemen sınıfa karşı bir olup başkaldırma yönelimini bir türlü kavramadı. Halbuki insanlar dünyaya eşit olarak gelir. Yani doğuştan gelen varolma hakkıyla bu böyledir. Bir işveren bir işyeri açtığı zaman kendi fabrikasında çalıştırdığı işçinin alınterinden çalarak zenginleşir. Zaten artık değer olayı da bu anlamda ortaya çıkar. Aynı zamanda Patron-işçi, köle-bey çelişkisi de tam da bu noktadan ortaya çıkar. Aslında işçi demek hatalıdır bence. Neden? Çünkü patron işveren veya bey, çalışanların alınterini çaldığı an ve onları fazla çalıştırmaya yönelttiği an ve fazla çalışmanın karşılığını vermediği an, çalışan bir işçi değil bir köledir, bir esirdir. İşveren, çalışanlara kısmî demokratik hakları verse de gene ortada bir kölecilik, bir meta veya eşya durumu ortaya çıkar. O halde oluşan işyeri eğer ortak değerler kapsamında yürütülürse ve hiç artık değer elde edilmezse, sadece ihtiyaçlar doğrultusunda işletilirse, o zaman zaten bu artık değer ortaya çıkmaz. Ama ne yazık ki günümüz sistemi buna elverişli değildir!
Dünyanın neresinde olursa olsun bu sömürü çarkı sürekli var. Kul ve efendi ilişkileri sürekli var. Pantalonu yamalı bir çalışan, takım elbiseli, kravatlı bir bey sürekli var. Fabrikalarda, tarlalarda, atölyelerde güneşin giremediği maden ocaklarında çalışanlar, hem kendi yaşamlarını kazanırlar, hem de yarattıkları otlakçıları beslerler. İşte insanlık alemi içindeki derin çelişkilerin anlamı burada yatar. Asırlardan beri toplumların altüst oluşları yaşanır. Soykırımlar yaşanır. Sınıfsal mücadele adı altında haksız savaşlar yaşandığı halde günümüzde halen ezilen sınıfın kendine gelmemesi akıl almaz bir olgudur. Denilir ki doğanın çarpık dengesizliğinden dolayıdır. Denilir ki toplumsal gelişmelerin çarpık dengesizliğinden dolayıdır. Sormak gerekir, neden bu zıkkım vahşi kapitalizmin çarpık gelişimi söz konusu değildir. Aslında kapitalizm de çarpık ve dengesiz bir gelişme seyri izler. Kapitalizm sistemi istediği anda bir yöne yönelip yoğunlaşabiliyor. Kapitalist sistem, bir araya gelerek güçlerini uluslararasında birleştirebiliyor. NATO bunun bir örneğidir. BM bunun bir örneğidir. G-8, bunun bir örneğidir. Avrupa ülkelerinin birliğe gitme çabaları bunun bir örneğidir. Buna karşı ezilen yoksul dünya halkının birliğe gitme diye bir derdi yoktur. Marks, "işçiler birleşiniz! şiarını dillendirdi. Mao, bunu daha da açımlandırarak "ezilen bütün dünya halkları ve işçiler birleşiniz!!"diye tanımladı. Ne yazık ki günümüzde bu şiarı gerçekleştiren yine kapitalist sınıf oluyor. Ezilen dünya halkları ve işçi sınıfı uyuyor. Bu demektir ki artık işçi denilen olgu veya kitle bir köledir, bir esirdir. Bundan dolayı o artık güçsüzleşmiştir. Kapitalist ülkelerde artık işçi kesimi ruhsuzlaşmıştır. Bu da kapitalizmin vahşiliğindendir, saldırganlığındandır. Bugün uluslararası dev kartellerin birleşmesi ve tek elden yönetilmesi sonucu yarınlarda ne yapacağı çok karanlıktır? Ezilen dünya halkının hakkını zor yoluyla gaspeden egemen sınıf artık bütün gücün kendinden olduğunu savunuyor. Kumanda etme aleti onun elindedir. Ezilen bu sınıfın yaşama hakkı, ezen sınıfın vicdanına kalmış. İstediği zaman bu topluma ait olan yaşama hakkını verir, istediği zaman da bu hakkı alır. Günümüzdeki durum bundan ibarettir. Ezilen dünya halkının birliği ise ucu görünmez bir deliktir.