- 616 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AB Mİ, AVRASYA MI ?
AB Mİ, AVRASYA MI?
Politika tesadüflerle yürümüyor, her olay ve olgu belirli bir plan çerçevesinde ortaya çıkar. Emperyalist sistem dünyada tekelci merkezi bir iktidar oluşturmaya çalışıyor ama bu mümkün değil. Öyle olacak diyenler çoğunlukta. Dünya ekonomisi 1929 buhranından sonra, ilk kez büyük sorunlar yaşamakta, bölgeler arası eşitsizlikler derinleşmekte ve bölgesel savaşlar yeni bir dünya savaşına doğru gitmektedir.
ABD’nin Afganistan ve Irak işgaliyle küresel konumunu pekiştirme çabaları, fiili olarak Türkiye olmasa da İran, Suriye gibi devletleri tehdit etmeye devam ediyor. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) coğrafi olarak AVRASYA’nın esasını oluşturuyor. Proje geniş kapsamlı bir stratejinin hayata geçirilmesi için AVRASYA’yı, (Karadeniz, Akdeniz, Hazar Havzası, Kafkaslar, Balkanlar, Ortaasya, Basra Körfezi ve Kuzey Afrika’yı) içermektedir. Bu stratejini temel amacı Çin, Rusya, Avrupa ve Hindistan gibi alanlara yönelmek ve bu ülkelerin gelişim alanlarını daraltmaktır. ABD için AVRASYA hayati önemdedir. Ekonomik olarak kendi içinde ciddi sorunlar yaşayan ABD, bu krizi Asya’daki stratejik kaynakları kontrol ederek atlatmaya çalışmaktadır.
Özellikle I. Dünya Savaşı sonrası, dünyamız yeni bir jeopolitik ve jeostratejik mücadeleye sahne olmuştur. Karaların ve denizlerin hakimiyeti, hava sahalarının kontrolü ve giderek uzayın kontrol altına alınması mücadelesi, gelinen süreçte daha da kızışarak devam etmektedir. Bu faaliyetin nihai hedefi, dünyaya egemen olma ve hatta evrensel olana hükmetmek amaçlıdır.
BOP, İslam kültürünün yoğun olduğu Asya jeopolitiğini ve AB jeopolitiğinin parçalanmasını hedef almakla birlikte, esas amacın AVRASYA jeopolitiğinin kontrol edilmesi olduğu çok açıktır. Anglo – Sakson Atlantik imparatorluğu, AVRASYA ittifakını hedef alarak yeni oluşmakta olan farklı kutupların (AVRASYA Projesi, ŞANGHAY İşbirliği) oluşumunu engellemek hatta, bu oluşumları III. Dünya Savaşı’na neden olrak görmekte ve bu oluşumları tehdit ederek mutlak üstünlüğünü pekiştirmek istemektedir.
25 Nisan 1996’da Çin’in Şanghay şehrinde Çin önderliğinde temelleri oluşturulan ŞANGHAY İşbirliği örgütü, Çin, Rusya, Kazakistan ve Tacikistan’dan oluşmuştur ve daha sonra Özbekistan da bu örgüte katılmıştır. ABD bir yandan bu oluşumla kapışırken, bir yandan da oluşmakta olan Büyük Avrupa’nın önünü kesmeye çalışmaktadır.
Türkiye jeostratejik konumu bakımından 3 kıtanın, BOP kapsamındaki coğrafyasının ortasında yer almaktadır. AB için boğazlar ve deltaların kontrolü bu jeostratejinin kırılma alanları olması bakımından hayati önem taşımaktadır. Rusya açısından Türkiye, boğazların kontrolü ve bulunduğu coğrafya nedeniyle 3 kıtanın anahtarı durumundadır. Türkiye bu stratejik konumundan ötürü BOP, AVRASYA ve BÜYÜK AVRUPA projeleri güç oluşumlarının merkezinde olup hayati önemde olan bir ülkedir. Bundan ötürü Türkiye bu 3 güç tarafından ilişkiye zorlanmaktadır. Ancak, dünyamız tek merkezden kontrol altına alınacak kadar kolay bir jeostrateji ve jeopolitiğe sahip değildir. Bu bakımdan gelecek, Jeo Astral siyaset şeklinde tasarlanmaktadır. Bu aynı zamanda uzay siyasetiyle, coğrafi siyasetin birleştirilmesidir.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız bu karmaşık süreçte bir çok çelişki ve çatışma ön plana çıkmaktadır. Süreç değişmedikçe bu çelişki ve çatışmaların merkezi yer değişmeyecek ve ülkemiz bu çelişkinin merkezinde olacaktır.
1800’lerde Osmanlı’dan kopan ve bu imparatorluk coğrafyasında devletler kuran ve bu devletlerin, kendi iç sorunları da dikkate alındığında bölgenin bu emperyal güçler tarafından nereye sürüklenmek istendiği çok açıktır. O nedenle Ortadoğu dünyanın en kritik coğrafyası olup, tarihsel derinliği olan, tarihin her döneminde, dünyayı kontrol etmek isteyen güçlerin hedef tahtasında olmuştur.
Bu siyasetin temeli yüzyıllara dayanmaktadır. Günümüzde daha da yoğunlaşarak devam etmektedir. O bakımdan Türkiye karşı karşıya kaldığı sorunlar nedeniyle acilen bir anti faşist halkun birleşik cephesini oluşturmak zorundadır. “Ilımlı İslam”, Kıbrıs ve AB sorunu, Irak’taki son gelişmeler, bütün bunların yoğunlaşmış hali olan Türkiye’nin kendi iç çelişkileri, önlem alınmazsa, yakın gelecekte büyük sorunların yaşanacağı kaçınılmazdır.
ABD “ılımlı İslam” adı altında Ortadoğu’yu kontrol altına almaya çalışmaktadır. Ortadoğu din ve mezhepsel açısından dünyanın en yumuşak karnı olup, geçmişten beri dinsel ve etnik çatışmaların merkezi olmuştur. Bu saldırıların önüne geçebilmek için iç dinamiklerden hareketle devrimci politikaların oluşturulması ve halkın siyasete etkin bir şekilde katılması gerekiyor. Bu da geniş çaplı bir anti faşist devrimci cepheyle mümkündür. Bazıları bu tavrı aydınlardan beklemektedirler. Türkiye’deki bir kısım “aydınlar”ın durumu malüm, aynı yataklarda yatıp, ABD ve AB ile aynı rüyaları görüyorlar.
Yeni dünya düzeni, kendisine uygun aydın tipler yaratmıştır. Bundan kurtulmanın yolu ise anti emperyalist, anti feodal, anti kapitalist ve anti faşist insan tipi yaratmakla mümkündür. Dünyanın ezilen mazlum yığınları, işbirlikçi yönetimlere karşı, anti emperyalist, anti faşist kendi devrimci cephelerini oluşturamazlarsa, ayakta kalmakta zorlanacaklar ve sömürge olmaktan kurtulamayacaklardır ve devletlerini kaybedeceklerdir.
Dünyayı yeniden dizayn eden küresel emperyal güçler, dünyanın bütün ülkelerinde “aydınlardan” oluşan toplum mühendisleri, (aristokrat burjuva aydınlar gurubu) oluşturuyorlar. Dünyanın bütün sorunları önce görsel ve yazılı medya kullanılarak, psikolojik bir savaşla dünya halklarına empoze ettirilir. Çeşitli senaryolarla çeşitli stratejiler geliştirilir. Dünyadaki üretimi, dünyanın nüfus dağılımını, çevre, sağlık, kaynakların kullanımı, merkezi düzeyde global bir planlamayla, kimin dünyanın nimetlerinden ne kadar yararlanacağını, kimlerin öleceğini, kimlerin kalacağını onlar önceden planlarlar.
Emperyalist dünya sistemi, uluslararası kurumlar aracılığıyla önce ulus devletlerin ulusal direnç noktalarını kıracak, bu direnç kırıldıktan sonra onların iradeleri emperyalist uluslar üstü iradelere devredilecek, iradesi kırılan uluslar tamamen kontrol altına bu yöntemle alınacaktır. Kontrol altına alınan ulusları, bu ülkenin işbirlikçileri, emperyalist tekellerin memurları olarak yöneteceklerdir. Bütün bu saldırılara ancak kendi iç dinamiklerinden hareketle oluşturulacak anti emperyalist,anti kapitalist ve anti faşist devrimci bir cepheyle karşı konulabilir.
Erdoğan Ateşin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.