- 673 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kürtçe Bilinmeyen Bir Dil Mi?
Platonik bir aşk anlatılır Diyarbakır’da; Pışo Meheme (Kedi Mehmet) Diyarbakır’ın en güzel kızlarından olan Asiye (Aso) adlı lise öğrencisi bir kıza âşık olur.
Ne var ki Pışo Meheme hem utangaç hem de ilkokuldan terk olduğu için Asiye’ye karşı çok çekingen davranmaktadır. Aşkı dillerde olduğu halde Pışo Meheme arkadaşlarının bütün ısrarlarına rağmen Asiye’ye aşkını anlatmaya cesaret edemez. Aşkını ilan etmese de Asiye’ye çaktırmadan her sabah evden okula, akşam da okuldan eve kadar refakat eder. Zaman zaman Asiye Pışo Meheme’ye selam verir, hal hatır sorar. Pışo Meheme de bu selam ve sormaları aşkına karşılık olarak algılar. Pışo Meheme ne olur ne olmaz diye okulun kapısına adeta kamp kurup Asiye’yi “kazadan, beladan ve kem gözlülerden” koruma görevi üstlenir. Bazen Asiye ile ilgili “maraz” çıkmaya sebep olacak söz söyleyenlerle kavgalar eder. Öğrenciler de doğal olarak Asiye’nin olan bitenden haberdar olduğunu düşünüyorlar.
Günler, haftalar, aylar bu minvalde geçer. Artık bahar sonu, okullar tatile girecek ve Asiye ile konuşup tatilde de buluşmayı teklif etmek için arkadaşları tarafından ikna edilir Pışo Meheme.
Pışo Meheme okulun paydos ziliyle beraber gazete kâğıdına sardığı gülü Asiye’sine vermek için cebinden çıkarıp okulun kapısına dayanır. Asiye okulun kapısından dışarı çıkar çıkmaz herkesin göreceği şekilde kendisine gülü uzatır ve Diyarbakır’ın harika şivesiyle;
“Kız Aso, ta’tile giriyıx, bundan béle nerde bulışiyıx aşqım? (Kız Asiye, tatile giriyoruz, bundan sonra nerede buluşacağız aşkım) der.
Asiye şaşkına döner ve İstanbul şivesiyle;
Ne aşkı, ne buluşması? Biz seninle tanışmıyoruz bile.
Pışo Asiye’nin artık kendisine ihtiyaç duymadığını ve bu yüzden aşkını inkâr ettiğini düşünüp;
Wey! Şimdi béle oldıx he? Héç tanışmiyıx éle mi? der. (Vay! Şimdi böyle mi olduk? Hiç tanışmıyoruz öyle mi?)
Malazgirt Savaşı öncesi Kürtler ebedi kardeş olarak düşündükleri Türk kardeşlerine haber yollarlar:
Em li ba wene, bi werene (Biz sizden yanayız, sizinleyiz)
Emé pevre düjmin weki teyran bela bikin. (Düşmanı/Bizans’ı beraberce kuşlar gibi darmadağın edelim)
Ya Xwedé, ya Allah…
Evet, Türk kardeşlerimizle ilk diyalogumuz işte böyle başlamıştı. O gün ve daha sonraki asırlarda Kürtçe “bilinmeyen bir dil” değildi.
Olabilir, birileri duymamıştır. Ama ona “bu dil Kürtlerin dilidir ve bu dilin adı Kürtçedir” denildiğinde olay biterdi.
Şimdi ise nüfusunun % 95’i Kürt olan ve % 80’i Kürtçe konuşan bir ilde o ilin yargıçları, savcıları Kürtçe konuşan zanlıların diline “bilinmeyen bir dil” deyip tutanaklara geçirmişler.
KCK tutuklularından bahsediyorum.
KCK nedir, necedir bu yazının konusu değildir. KCK davasının siyasi mi, hukuki mi olduğuna da değinmeyeceğim.
Ama duruşmada Kürtçe savunmanın “ille de” gerekli olduğunu söyleyemem.
Fakat,
KCK tutukluları savunmalarını Kürtçe yapmak istemişler ise mahkeme heyetinin böyle aşağılayıcı bir tavır sergilememesi gerekiyordu. Daha farklı muamele edebilirlerdi.
Yargıçlar KCK davası duruşmasında yargılananlardan biri(leri)ni savunmasını kendi anadilleriyle yani Kürtçe yapınca;
Kayıtlara ”bilinmeyen bir dil konuştuğu için” diye geçirip şahsı duruşma salonundan dışarı çıkarttılar.
Gerekçe;
“Bilinmeyen bir dil” konuşmuşlar.
1000 yıllık kardeşlerinin dili…
Devlet bu ülkede Kürtlerin yaşadığını ancak 80 yıl sonra kabul edebildi. Peki, biz bu Kürtlerin bir dili olduğunu ve bu dile Kürtçe denildiğini ne zaman kabul edeceğiz?
Öyle ya, bunlar kuşdili konuşmadıklarına göre bir dilleri ve dillerinin bir de adı olmalı, değil mi?
Malazgirt’ten bugüne bildiğiniz bir dili ne çabuk “bilinmez ve belki de ‘sizce’ hiçbir zaman bilinemez” bir dile çevirdiniz?
Bu dil dedim ya Malazgirt’te anlaştığımız bir dildi.
Hani Osmanlı döneminde de yazışmalarda kullandığımız dil var ya, işte o dil: Kürtçe.
Hani TRT6 açılınca Sayın başbakan’ın TRT6 hayırlı olsun anlamında “TRTŞEŞ bi xeyr be” demişlerdi ya, işte o dil: Kürtçe.
Hani TBMM’de konuşulunca “bilinmeyen bir dil” diye zabıtlara geçilmişti ve sonradan –sözüm ona düzeltme babında; “anlaşılmayan bir dil” olarak kayda geçirildi ya, işte o dil: Kürtçe.
Çanakkale Harbinde siperde düşman geldiğinde haber vermek için dürbünle bakan bizim dedemiz olan er Hüso (Hüseyin) Balıkesirli kardeşi olan diğer bir er olan sizin dedeniz bizim de büyük amcamız olan Orhan’a;
“Bıra way dixuyen (kardeş işte göründüler) diye sesleniyordu. Orhan kardeşi de pek ala o dilin Kürtçe olduğunu biliyordu.
Malazgirt’te biliniyordu. Kız alıp verirken bu dilin Kürtçe olduğu biliniyordu.
Ama duruşmanın Saygıdeğer yargıçları bu dilin hangi dil oluğunu “bütün sorup, soruşturmalarına rağmen” bilemediler! Asırlardır bildikleri dili… Pışo Meheme’nin sevdiği Aso’ya söylediği gibi: Şimdi béle mi oldıx?
Demem o ki,
Mahkeme heyeti kardeşlerinin diline “bilinmeyen bir dil” dememeliydi. İşin zorlaştırılmaması için anlamadıkları Kürtçe ile savunma yapmamalarını talep edebilirlerdi.
Biz “anlamadığımız dil olan” Kürtçeyi bilmiyoruz deyip tercüman isteyebilirlerdi.
Her neyse en azından kardeşlerinin diline “bilinmeyen dil” yakıştırmasının ne kadar incitici olduğunu bilmeliydiler. Belki de” dil yarası” dedikleri aslında budur!
Sayın yargıç;
O “bilinmeyen dil”in adına Arapça Kurdî, İngilizce Kurdish, Türkçe de ise Kürtçe diyorlar. Yani Kürt kardeşlerinizin dili…
YORUMLAR
o ZAMAN BÜTÜN DİLLERDE EĞİTİM VERİLECEK.
BÜTÜN DİLLERDE DEVLET MEMERU ALINACAK YA DA MEMURLAR HER DİLİ BİLECEK.
ABES İSTEKLER BENCE.
YA DA MAKSATLI.
KCK ZATEN PKK'NIN SİYASİ UZANTISI DEMEK. NE BEKLEMEK GEREKİR Kİ?
YAZINIZ HOŞ DEĞİLDİ. KUSURA BAKMAYIN. SELAMLAR.
Ahmet AY 21
Ne demişim?
Kürtlerin bir dili var demişim. Bu dil "bilinmeyen bir dil" değil demişim. Bu dilin adı Kürtçedir demişim.
Bu dile "bilinmeyen bir dil" denileceğine "anlamadığımız bir dil" demenin daha olumlu olduğunu söylemişim.
Malazgirtten beri kardeşiz demişim.
Devlet bu dile Kürtçe deyip Kürtçe TV açtı ama yargıçlar "bilinmeyen bir dil" diyorlar demişim.
Yazım" hoş değilmiş"; sizin yorumunu hiç "hoş" değil...
selamlar.
Sizin gayet ilımlı biri olduğunuzu biliyorum.
İyi niyetlisiniz de.
Fakat Türk ırkçıları olduğu gibi Kürt ırkçıları da var. Ve bunlar asla barış istemiyor.
" PKK HİÇTİR PE-KE-KE'NİN YERİNDE" DİYE BİR YAZI YAZMIŞTIM VE BU Kürt ırkçıları tanımlamıştım.
İşte o tanımladığım insanlar KCK davasında. Davaya karışacak değiliz. Yargı aşamasında. Beraat edenlerde şu an yargılananlar da dava bitene kadar masumdur.
Fakat içlerinden ceza alanlarda çıkacaktır belkide.
Dil meselesi temcit pilavı gibi oldu.
Azınlık hakları istemek bölücülüktür. Asli unsur olmak daha şerefli bir durumdur ve Kürt kardeşlerimiz bu vatanın asli unsurudur.
Her Türk kadar şereflidir.
Dillerini de elbette özgürce kullanacaktır.
Ama hiç bir devlet içerisinde yaşayan her guruba ayrı dilde eğitim ya da diğer sosyal dallarda kendi dillerinde hizmet sunamaz.
Buna eleman da yetmez. Bütçe de bunu kaldıramaz. Zaten bütünlüğü zedeler.
Elbette asimile olmayacaksınız.
Ama ayrılıkçıların tuzaklarına da düşmemelisiniz.
Sorun yaratmak için mi yoksa çözüm üretmek için mi çaba harcıyorum diye muhakeme yapmalısınız. Kürtçenin de kendi içinde ne kadar bölük börçük olduğunu da biliyorsunuz inşallah.
Olmayacak duaya amin denmez.
Mahkemedeki hakim ve diğer kişiler Kürtçe bilmek zorunda da değiller.
Türkçe bilmeyenler tercüman tutar. Bu durum engellenmemiş.
Ama su gibi Türkçe bilen biri de Kürtçe ifade diye diretirse siyasi tavır var demektir.
Olumsuz etkiler olumsuz tepkiyi getirir.
Bu ülkede bedava eğitimle herkes her mevkiye gelmektedir. Kürt Cumhurbaşkanları da olmuştur.
Kuvvet komutanları mevcuttur.
Martavala gerek yoktur.
İyi niyet ayrı birşey saf bellemek ayrıdır.
Yazınız çok olumsuz değil ama çok da yapıcı değil.
Doğuda sindirilen sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi ve halkın namına özgürce, korkmadan söz söyleyebilmelerini teşvik edeci yazılarınızı da beklerim.
Hep bize değil; biraz da kendinize öz eleştiri yapın lütfen.
Selamlar.
Ahmet AY 21
Ben de sizi çok iyi niyetli biliyorum. Ben yazımda anadilde eğitimden bahsetmedim. Sadece 1000 yıllık kardeşlerinin dilinin adı Kürtçedir. Yargıçlar savunmayı Kürtçe kabul eder etmez ayrı bir mesele. Yargıçların bu dile "bilinmeyen bir dil" demeleri bizi kahr etti. Uzayca, ahiretçe değilse o zaman bu dilin hangi dil olduğunu pekala biliyorlardı. Bu ifadeyi dilin Kürtçe olduğunu bilmedikleri için değil, kendilerince oluşan olumlu atmosferi delmeye yönelik provokatif bir ifade olduğuna inanıyorum.
"Doğuda sindirilen sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi ve halkın namına özgürce, korkmadan söz söyleyebilmelerini teşvik edeci yazılarınızı da beklerim." demişsiniz. Ben bu söylediğiniz konuda canımı ortaya koydum. Basından takip etmediyseniz google'dan "ahmet ay stk" olarak girin görün bu kardeşiniz ebedi barış ve kardeşlik için neleri göze almıştır.
Diyorsunuz ki,
"Ama hiç bir devlet içerisinde yaşayan her guruba ayrı dilde eğitim ya da diğer sosyal dallarda kendi dillerinde hizmet sunamaz."
Peki sayın kardeşim, biz Kürtler sizin tabirinizle "grup" muyuz ki bu ifadeyi kullanıyorsunuz?
Biz bin yıllık kardeşiz ne grubu?
Almanya, Bulgaristan ve diğe ülkelerde yaşayan Türk kardeşlerimiz için istediklerimizi bu ülkenin asli unsuru olan Kürt kardeşlerinize neden çok görüyorsunuz?
Saydığım ülkelerde yaşayan Türkler için haklı taleplerde bulununca o ülkeleri bölüyor muyz ki Kürtlerin kendi dilleriyle hizmet alması, eğitim görmesi bölücülük olsun?
Selamlar.
:) lisede iken bende bu hikayeye benzer bir ask yasadim...sonuc husran oldu:) Bende Diyarbakir sivesini cok iyi konusurum ve hala konusuyorum ...
Dile gelince ,
Dedem 106 yil boyuna bilinmiyen bir dil konusmus demek wiş kele...
Birakkin kim ne derse desin onemli degil gelecek nesile kendi dilini ogretelim asimile olmayalim...
Tebrikler...
Ahmet AY 21
Diyarbekir şivesine bayılıyorum. O, "bıremın ayix ol, keké cigerim ataş kimın yani" demeleri yok mu? Ölüyorum.
Teşekkürler.