- 667 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İYİ BAŞLAYAN KÖTÜ BİTEN TATİL
2004 yılının Temmuz ayı idi. Büyük bir telaş içindeydik. Çünkü koca bir yıl dörtgözle beklediğimiz tatile sonunda çıkacaktık. Ailede herkes bu ayı iple çekmiş idi. Biz büyükler izin ayının gelmesini, çocuklar okulun kapanmasını bekledik. Çünkü güzel bir tatil bizi bekliyordu. Yola çıkmak için sabırsızlanıyorduk. Yalnız ben hem sabırsız hem de tedirgindim. Çünkü gece yoluculuğu yapacaktık bu da büyük bir sorumluluk gerektiriyordu.
Gece yolculuğu aracın kullanan olmayınca belki güzel ama soför koltuğunda olunca dezavantajlarını da düşünmek gerekiyor. Nitekim sadece senin dikkatli olmanla bitmiyor. Karşı tarafın da dikkatli olması trafik kurallarına uyması gerekiyordu. Arabamla ben tek başıma olsam bu kadar tedirgin olmazdım eşim ve çocuklarım da vardı. Allah korusun bir anlık hata onların hayatını tehlikeye atardı.
Bütün bunları düşünerek yola çıktık. Her zaman ki gibi ilk kilometrelerde üzerimde tedirginlik vardı. Yolculuk ilerlemeye başlayınca azalır belli zaman sonrada kaybolur gider idi. Nitekim bu da öyle oldu yorucu bir yolculuk sonrası yazlık evimizin olduğu Didim’e vardık. Yorgundum ama sağ salim evimize geldiğimiz için mutluyduk.
Didim’e vardığımızda annem ve rahmetli babam bizi kapılarda karşılamışlardı. Uzun yol ne de olsa sürekli dualar etmişler. Şükür geldiniz dediler. Deniz, kum, güneş derken Tatilimiz başladığı gibi de bir anda bitiverdi. Hani derler ya sayılı günler çabucak geçer diye işte gerçekten de öyle oldu. Ayrılık vakti geldi çattı.
Yalnız oğlum küçük olduğu için onun bizle gelmesi gerekiyordu. Çünkü oğluma eşimin ablası bakıyor idi. Kızım babaannesiyle tatile devam edecek ve onlarla dönecekti. Vedalaşırken hiç dönmek istemiyorduk. Ama dönmemiz gerekiyordu Çünkü eşim de ben de çalışıyorduk ve izinimiz bitmişti. Büyüklerimiz ve kızımızla vedalaştıktan sonra yola koyulduk. Eşimle oğlum arkada oturuyorlardı.
Yine gece yolculuğunu tercih ettik. Oğlum küçük olduğu için gündüz sıcağının onu etkilemesini istemiyorduk. Daha yolun başında idik oğlumun ağlaması ile irkildik. Annesi biberonunu vermesine rağmen susmuyordu. Hem içmek istiyor hem de içmiyordu ne olduğunu anlamadık sonra sorunun ne olduğu anlaşıldı. Biberon hazırlanırken aceleden şeker konulmamıştı. Sorunun ne olduğu anlaşılınca yol kenarında bulunan kahvehanenin bulunduğu bir yerde durup şeker alıp oğlum karnını doyururken bizde yola devam ediyorduk.
Yol ilerledikçe uykusuzluk zorlamaya başlamıştı. Bir an önce Ankara’ya ulaşmayı istiyordum ama daha yolumuz vardı. Günün aydınlanmasıyla biraz kendime gelir gibi oldum. Artık yaklaşıyorduk. Tam o sırada hiç aklıma gelmeyecek bir şey oldu. Yolda asfalt çalışması vardı. Ve yola mucur dökülmüştü ve hiçbir uyarı tabelası yoktu. Ben yola girince anladım bir anda paniğe kapıldım. Araba zangır zangır titriyor, direksiyon elimden fırlamak için beni zorluyordu. Sıkıca tuttuğum direksiyonu bırakmaya hiç niyetim yoktu. Bir anda aklıma arkada oğlumun olduğu geldi. İçimden iyi ki kızım yok biz gittik bari kızım kurtuldu diye düşünürken eşime bağırdım “oğlanı iyi koru “ arabanın takla atacağından hiç şüphem yoktu.
Buna nasıl engel olabilirim diye düşünürken arabanın hız göstergesine baktım 70-80 arasında idi ve benden büyüklerin hep anlattıkları anılarda böyle durumlarda frene basılırsa takla atma ihtimalinin daha çok yükseleceğini düşünerek frene basmamaya karar verdim. Araba zangırdayarak gidiyordu bütün bunları kaç saniye içinde düşündüğümü bilmiyorum. Araba yavaşlamaya başlamıştı ama benim direksiyon ile olan mücadelem devam ediyordu. O bırak gideceğim diyor ben hayır ben seni çok seviyorum bırakmam diyordum sanki o sırada karşıdan gelen bir kamyon gördüm.
Hemen aynadan arkayı kontrol ettim. Gelen yoktu. Karşıdaki kamyonda benim arabayla olan mücadelemi fark etmişti ve durmuştu. En azından çarpışma olayı ortadan kalkmıştı. İş arabayı kazasız belasız durdurmaya kalmıştı. Arabanın iyice yavaşladığını ve direksiyonun artık benim egemenliğime girdiğini hissettiğim anda hız göstergesini kontrol ederek yavaşça frene bastım. Araba azgın bir boğa gibi ortalığı toza dumana katarak 180 derecelik bir dönüş yaparak durdu.
Benim her yanım zangır zangır titriyordu. Hemen iyi misiniz diye eşime sordum. Allaha çok şükür onlara bir şey olmamıştı. Toz bulutları dağılırken hepimiz arabadan indik ama pek ayakta duracak halimiz yoktu. Topu topu birkaç dakika süren bu olay hepimizin sinir sistemini allak bullak etmişti. Eşim oğlumla ilgilenirken ben de arabanın sağına soluna baktım. Herhangi bir sorun yoktu. O sırada karşıda duran kamyon yanımıza gelmişti. Şoförü yardıma ihtiyacımız olup olmadığını sordu.
Kısa bir kontrolden sonra teşekkür ettim. İkimizde yola çıktık. Tabi benim tempom iyice düşmüştü. Eski halime gelmem bayağı bir zaman almıştı. Ve sonunda sağ salim eve geldik ve o gün karar verdik bir daha gece yolculuğu yapmayacağız diye… O gün bu gündür gece yolculuğu yapmıyoruz.
Saygılarımla
YORUMLAR
Sizleri Allah korumuş, verilmiş sadakanız varmış.
Sizin durumunuzu çok iyi anlıyorum Mehmet Ali bey, biz de eşim ve en ufak oğlum, onüç yıl önce tatil dönüşü Denizli'ye yaklaşırken, tam bir rampayı çıkıyorduk, aynen sizin yaşadığıniz gibi mıcırda kayma olayı yaşadık.
Bir şey olmadan arabayı durdurabildi.
Size de çok geçmiş olsun, paylaşım için teşekkürler.