PANDORA NIN KUTUSU
Efsaneye göre Zeus, Prometheus’a olan öfkesinden dolayı insanoğluna büyük bir ceza vermek istemiş. Bunun içinde Pandora isminde, yüreğini köpek yüreğinden, huyunu tilki huyundan, göğsüne de yalanı ve dolanı doldurduğu bir kadın yaratmış. Zeus bu kadına, içinde her türlü kötülüğün ve hastalığın, her türlü dert ve belanın saklandığı bir sandık vermiş. Pandora’ya ne olursa olsun sandığı açmaması tembihlenmişti ama o insana özgü zapt edilmez merakı ile kutuyu açtı dünyayı yıkıma götürecek tüm kötülükler dünyaya yayıldı ve geriye bir tek umut kaldı. Umut Pandora’nın Kutusu’nda hapis, kötü her şey olan azat.
Pandora bir gün sandığın kapağını açmış ve içindeki kötülükler, dertler, belalar ve hastalıklar insanlar arasında yayılmış. Efsaneye göre Pandora’nın sandığı içinde bir de umut saklanıyormuş. Pandora umudun tam çıkacağı sırada sandığın kapağını kapatmış. O gün bugündür umut Pandora’nın sandığında saklı. Olay bu, anlatılagelen.
Pandora bir mitoloji kahramanı. Eski Yunan’da hem de. Umut kutuda mahpus, umut dışında her türlü melanet dışarıda. Âdemin yasak meyveyi yemesi nasılsa Pandora’nın da açılmaması gereken kutuyu açması öyle. Bu işte bir şeytanlık var mutlaka. Bu işte bir hinlik saklı galiba!
“Kutu kutu pense elmamı yerse” diye çocuk türküsü ile başlayıp “açtırma kutuyu söyletme kötüyü” diye deyimle kutu bahsinin kerevetine çıkarsak halimiz ne olur? “Kutu gibi” dediğimiz vakit küçük ama kullanışlı olana işaret ederiz; “kutunun kapağını açmak” dediğimizde Pandora’ya göndermede bulunup gizli saklı olanın ifa edilmesi akla gelir.
Ha bir de unutmadan uçakların kara kutusu vardır, insanların da olmalıdır mutlaka. Uçaklar düştüğü vakit kara kutusuna ulaşılarak neden düştüğü öğrenilmeye çalışılır. İnsanlarda da böyle bir sistem olmalı mutlaka. Bir yanlışlık anında çıkartılıp bakabilmeli herkes, bir hata anında kara kutusuna bakabilmeli kişinin, bir cinayette, bir hırsızlıkta, bir eşkıyalıkta onu deşifre edecek olan, onun hatalı olduğunu gösterecek olan bir kara kutu. Nasıl fikir ama?
Pandora, Âdem ile Havva’yı andıra, bütün insanlığı kandıra! Âdemin yasak meyveyi yemesi nasılsa Pandora’nın da açılmaması gereken kutuyu açması öyle.
Herkes kendi kahramanını yaratır. Bu kişilerde de böyledir, milletlerde de… Yeter ki siz hazır olun yeter ki millet hazır olsun. Kahramanınız sahne alacaktır en kısa süre içinde. Belki de perdenin arkasında saklı duruyordur, belki de kapıdan girecektir ansızın, belki de pencereden misafir olacaktır size, en uç haliyle de belki de bacadan girecektir dünyanıza. Umut getirecektir belki de, belki de karamsarlık getirecektir size. Hüzne boğacaktır kim bilir, kim bilir sevince gark edecektir sizi.
Ve bütün kötü olan şeyi bir çekirge sürüsü gibi insanlara musallat eden varlık; Pandora! Allah onu ıslah ede yerel ağız bedduası ile!
Herkesin bir Pandora’sı vardır mutlaka. Hayatında bütün kötülükleri bir bohça gibi uluorta açan bir Pandora’sı vardır her kişinin. Biz bu filmi terse sardıralım. İyilikleri ser azat edip kötülükleri hapsedelim. Fikir de zikir de bizim değil mi? Kalemimizi tutan mı var? Gözlerine bent çeken mi var? Kulağına pamuk tıkayan mı var?
Bir Edip CANSEVER ŞİİRİ. Pandora kutusu niyetine. Bizlerde habire negatif olan her ne var ise yaşamımızda iadeli taahhütlü Pandora’nın Kutusu’na koyalım: Hüznü, nefreti, öfkeyi zulmü, gözyaşını, yeisi… Bir de kutunun dışında tutmamız gereken pozitif duyguları yaşamımızın her anında en son noktasına değin kullanmalıyız. Gülmek mi istiyorsunuz gülsenize. Sizi alıkoyan nedir içten gelen bir kahkahadan… Umut mu istiyorsunuz, umut edin o zaman. Sizi umut etmekten alıkoyan nedir Allahaşkına? Pandora’nın Kutusu; iyilik, neşe, umut ve alabildiğince gülümseme dolu… Azat olan pozitif duygular insanlık pazarında revaçta…
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
Pandora’nın Kutusu; kötülük, hüzün, yeis ve alabildiğince gözyaşı ile kapalı… Mahkûm olan negatif duygular insanlık pazarında çekildi. Pandora’nın Kutusu da kutuymuş ha, adam habire koyuyordu; ilmek ilmek dertlerini, sicim sicim gözyaşlarını, sayfa sayfa umutsuzluklarını, can kırıklıklarını, küslüklerini adam adam, kızgınlıklarını yanardağ yanardağ, sövgü sözcüklerini lügat lügat, aldanmışlıklarını kat kat, keşkelerini demet demet, amalarını paragraf paragraf, pişmanlıklarını dosyalarca, dedikodularını cilt cilt, gıybetlerini bab bab; her ne var ise olumsuzluk adına bir Nuh Tufanı öncesi yükledi Pandora Kutusu’na misli misli. Kutu da kutuymuş hani alabildiğine alıyordu onca, yüzlerce, milyonlarca kötüyü… Pandora’nın Kutusu aslında yüreğimizde. Salıverin yüreğinizden onca güzel ama tutsak olanı, tutuverin bir zahmet milyonca özgür ama kötü olanı! Mesaj bu!
Pandora, Âdem ile Havva’yı andıra, bütün insanlığı kandıra! Âdemin yasak meyveyi yemesi nasılsa Pandora’nın da açılmaması gereken kutuyu açması öyle.