BANA DA GURBET DÜŞTÜ
Karşımda bana göz kırpan dağlardaki ışıklar, sanki yüreğimdeki pür heyecan memlekete dönüş hasretini yansıtıyor. Gurbet elde geçmiyor akşamlar. Hele bir de insanın yanında dertleşip konuşabileceği kimse yoksa… Bir ara şimşekler çakıyor ufukta, camı açtığımda yumuşak bir rüzgâr odama davetsiz misafir oluyordu. Ama bu tatlılık içimdeki gurbet acısını, yaramı, dindirmiyor.
Zor değildi aslında. İnsan yalnız da değil ki! Yalnızlık sadece Allah’a mahsus değil miydi? Öyleyse ne diye sıkıntı yapıyorum. O varsa her şey vardır. O bana benden daha yakın.
Tam üç ay oldu memleketten ayrı kalalı. Ama bu üç ay hiç gibi geldi bana. Belki ben gurbette değildim. Bu sebeple de olabilir. Yurt içinde de gurbet mi olurmuş. Dilini biliyoruz, rengini biliyoruz, kültürlerimiz aynı hiç olmazsa. Ya yurt dışındakilere ne demeli. Onlara boşuna mı ‘gurbetçiler’ denilmiş.
Gurbet kök yapısı itibariyle gariplikten gelmiştir. Aynı ﮚﺮﺒ köklerinden oluşmuşlardır. Garip olmak, gurbette olmak. Evet, gurbette insan gariptir bir nevi.
Mevlâna’nın insana ney benzetmesi yaparak bu dünyada insanın bir gurbette olduğundan bahsetmiştir.
Nerden geldiysek bilmiyorum bu ek-kök meselesine. Bir gurbet akşamında bu satırlarda ne vardı ki? Vatan aşkı yanar gönlümde nerede olursam olayım. Bu vatan cennet asa bir vatandır bu dünyada.
Yorgunluk ve uykusuzluğuma aldırış etmeden yazmak istiyorum. İçimi dökmek bu sayfaya…
Gurbet yolları bir gün bitecek, ama ne zaman? Bu yollar beni anamdan, babamdan ve sevdiğim insanlardan ayırdı. Hani diyor ya Ertuğrul Erkişi bir ezgisinde:
“Aman gurbet n’olur üç gün ara ver
Al selamın götür aziz dosta ver
Üç günden fazlası zulüm gurbetin
Bir adım ötesi ölüm gurbetin”
Bakalım bu vuslat zamanı ne zaman olacak? Ne zaman yıkılacak gurbet yolları? Hakiki gurbet yurt dışında olanların yaşadığı gurbettir. Gurbette garip kalmak… Bir de gurbet ellerde kimsesiz ölmek… Ne zor değil mi?
İlhan KAPLAN