- 696 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
HAYAT HİKAYEM
Anamın demesine göre; bahar mevsiminde, ineklerin otlağa gittikleri bir saatte, dünyaya gözlerimi açmışım. Öğretmen bir babanın, ev hanımı bir annenin ortanca çocuğuyum. Çocukluğuma ait anılarımda, hep iki köy var. O iki köy arasında, gidip geldiğimizi hatırlarım. Kendi köyümüzde, beni hala üzen bir görüntü kalmıştı hala da unutmam. Belki de, o gün annemin yüzündeki acıyı görmemden kaynaklanıyor olabilir. İki katlı, ahşap bir evimiz vardı. Üç dört merdiven ile dış kapıya gelirsiniz. Sonra girişte, büyük bir taşlık, oradan alt katındaki iki odaya açılan kapılar, bir abdesthane, onun karşısında un ambarı olarak kullanılan bir oda. Üst kata çıkan merdivenlerin sayısı daha fazla. Tam hatırlamıyorum ama dönen merdivenler. Üst katta da aynı salon ve üç oda ve bir abdesthane daha.
Annemin yüzünde acıyı gördüğüm gün, annem uzun zamandan sonra eve gelmiş ve ben çok sevinmiştim. Nereye, niçin gittiği hakkında fikrim yoktu. Onu arabada görünce çok sevindiğimi hatırlıyorum sadece. Sonra, babam onu kucağına alarak arabadan indirdi. Yanına koşup, sarılmak istiyor fakat acısını görünce bunu yapamıyordum. Aradan, epey bir saat geçtikten sonra yanına gidebilmiştim. Ondan sonra da hep korkmuştum. Ona bir şey olacak diye. Başka beni etkileyen bir olay da, babamlar dört erkek kardeşti. Fakat, ikisi başka bir şehirde oturuyorlardı. Küçük amcam, köydeyken birden bire ortadan kaybolmuştu. Dedemle hiç anlaşamazlardı. Onları, kavga ederlerken görürdüm. Sonra da ortadan kaybolmuştu. Kendisini de çok severdim. Kucağına gider sarılırdım.
Bir gün onu bahçede tekrar görünce, dünyalar benim olmuş ve ona doğru koşmaya başlamıştım. Çok sevinçliydim. Çok özlemiştim yokluğunda. Ben “ Amca! Amca “ Diye ona koştuğum halde, o hiç tepki vermiyordu. Oysa, alışkın olduğum gibi onun da bana aynı şekilde koşmasını bekliyordum. Yanına yaklaştım. Ona sarılmaya çalıştım. Hiç beklemediğim bir şekilde, beni itti yanından ve ;
- Git be ! Seninle uğraşamam “ Dedi.
Yıkılmıştım. Ağlayarak uzaklaştım yanından. Bir daha da hiç ona yaklaşmadım. Bir süre sonra da yine kayboldu ortadan. Sonradan öğrendim. Meğer o kaçıyormuş, babam ve amcamlar, el birliğiyle izini sürüp, tekrar getiriyorlarmış. Zorla getirdikleri için de o tepkiyi vermiş bana büyük ihtimal ile.Bir daha da dönmedi köye. Babamlar da peşini bıraktı. Zorla güzellik olmuyordu. O gittikten sonra dedem tek başına kaldı orada. Biz de kış aylarında, babamın görev yaptığı köyde, hafta sonları ve yaz tatillerinde de, kendi köyümüzde, nereye ait olduğumuzu bilmeden, geldik, gittik… O yüzden hâlâ sevmem iki mekanda yaşamayı. Tek yer olmalı ve bana ait olmalı. Her iki köyünde, hayatımda çok özel yeri vardır.
Kız kardeşimin rahatsızlanması nedeniyle, babam tayinini Bolu’ ya istemek zorunda kalmıştı. Benim de ortaokul zamanım gelmişti. Daha çok kız kardeşimin rahatsızlığı için zorunlu bir göçtü aslında. Şeker hastalığına yakalanmış ve tam teşekküllü bir hastanenin olduğu yerde yaşaması gerekiyordu. Babamı bir düşüncedir almıştı sanki. Dedem köyde tek başınaydı. Onunla ilgilenecek kimse de yoktu. Köye alışkın bir insandı. Şehre gitme fikrine hiç yanaşmadı.
Çocuğunun sağlığı için her şeyi arkada bırakarak, yola çıkmıştı. Bolu’ ya geldiğimizde, ben on bir yaşımdaydım. Tek maaş ile geçinmenin zorluğu da vardı. Üstelik, ev eşyamız da fazla yoktu. Bir sürü dert çıkmıştı başımıza. O yüzden de, küçük bir ev kiralamıştı babam. İki göz oda ve bir küçük mutfaktan ibaret olan bir baraka… O baraka ile sonraki yıllarda tekrar beraber olduk. Nasip işte…
1980 yılında, ben ortaokula başladım.Oturduğumuz evin yakınındaki bir ortaokula. Zamanla, taksitle ev eşyalarımızı tamamladık. Taksitle alamadıklarımızı da, annemin kolundaki kötü günler için sakladığı bileziklerden bozdurduk. Önemli olan sağlıktı. Ben, epeyce bir bocalama devresi geçirdim o zaman içinde. Köy yaşamından, şehir yaşamına adapte olmaya çalışıyordum. Çok farklı, iki yaşam şekliydi. İnsanlar daha resmiydi. Oysa, ben köyün doğallığına ve samimiyetine alışmıştım. O bocalama dönemini atlattım bir süre sonra. Kız kardeşim bu kez de başka bir hastalığın kurbanı olmuştu. Her gün, hastalanacak korkusu yaşıyorduk. Doktorların hatası yüzünden, epilepsi yani sara hastalığı musallat olmuştu. Babam, okulda iken annem evde yalnızdı. Ağabeyim, biz köydeyken yatılı okuldaydı. Bolu’ ya taşınınca onu da almıştı yatılı okuldan. O da gelince, tam bir aile olmuştuk nihayet. Ben, kız çocuğu olduğum için çok daha faydalı olabiliyordum anneme. Üstelik, oturduğumuz evde, su olmadığı için kapının önündeki musluktan taşıyorduk suyu. Annem, kız kardeşimi hiç yalnız bırakamıyordu. Düştüğünde, mutlaka bir tarafı yara alıyor ve acilde buluyorduk kendimizi. Böyle olunca da, nöbetleşe bekliyor, ev işlerini o şekilde yapabiliyorduk. Kahroluyordum bu duruma. Onu o şekilde gördüğümüzde, ağlamaktan gözlerimiz şişiyordu. Bu durum, derslerimi de etkiliyordu.
DEVAM EDECEK !
Taşlık : Anadolu’daki eski evlerde, kapı girişinde bulunan ve bazı yörelerde " Hayat" olarak da tabir edilen evin giriş kısmı..
YORUMLAR
Nermin kardeşim, hayat hikayeni bizlerle paylaştığın için çok teşekkür ederim, ilgiyle okuyorum.
Kardeşinin durumu yıllar içinde ne oldu, inşallah iyidir.
Devamını takipteyim, sevgiler.
Nermin Kaçar
Elimden geldiğince bütün anı yazılarını okumaya gayret ederim. Bu yazılarda beni çeken bir taraf vardır. Oysa ne yazanını tanırım, ne olayların geçtiği mekanı...Tıpkı kitaptan önce yazarının hayatını öğrenmek istemem gibi.
Anlatımınla gördüklerini gördürdün. Hele amcanın " Git başımdan" diye bağırarak seni itmesi, en net gördüğüm sahne...Sevmem çocuklara yapılan hakaretleri ve hor davranışları.
Sonuç olarak beğenerek okudum. Uzun soluklu bir seri olacak galiba. Tebrik ediyorum. Saygılar.
Nermin Kaçar
iç yakan bir başlangıç ...devamını kısmetse takip edeceğim yazılarınızı beğeni ile okuyorum yorumu bu son esere bırktım umarım kusuruma bakmazsnız sevgilerimle kolay gelsin..
Nermin Kaçar
Sevgili Nermin Hanım iyi bir denemeci ve öykücüsünüz. Siz ne kadar tevazu göstersenizde ki samimiyetinizle bu tevazu bile hayalimdeki halinize çok yakışıyor. Güne gelen yazılarınızda okurlarınızın da bu konuda hemfikir olduğunu ispatlıyor. Bu çalışmanızda eski bir köy evinden bahsederken girişteki hol'den bahsetmişsiniz. Siz son derece sade ve özkültürüne bağlı birisiniz okuduklarımdan çıkardığım kadarıyla. Yeni nesle bu evlerin girişteki kısmına "taşlık" dendiğini öğretmeliyiz diye düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum, bilmiyorum? Yeni çalışmalarınızda buluşmak üzere, sevgiler...
Nermin Kaçar
Güzel yürekli arkadaşım usta kaleminden hayat hikayeni okumak benim için büyük heyecan. Teşekkürler paylaşımın için. Sevgilerimle..
Nermin Kaçar
Dramatik bir başlangıç. Ne yazık ki;orta sınıf ailelerin yaşamlarında hep böyle acılar ve gözyaşları vardır.
Seninde çocukluğunun mayası acılı. Böyle mayaların hamuru,sağlam olur.Cıvık olmaz.
Anılarını okumak,hüzünlü de olsa güzel olacak bence.
Selamlar.
ayhansarıkaya tarafından 10/31/2010 7:27:15 AM zamanında düzenlenmiştir.