- 565 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KORKUSUZ SELİM [40]
Emniyet teşkilatının telsizlerine yeni bir anons düştü:
- 158 65 …bildiriyor.
- 46… dinlemede.
- Verilen ihbar üzerine; şehir çöplüğünde faili meçhul bir ceset bulundu.
- Savcılığa bildirelim.
- Anlaşıldı, tamam!
- Savcı gelene dek cesedin yanından ayrılmayın.
- Anlaşıldı, tamam.
Bir saat sonra polis arabası ve ambülans, şehrin çöplüğündeydiler. Savcı, doktor, emniyet amiri, ambülanstan inen sağlık görevlileri, burunlarını elleriyle kapatmış vaziyette çöplüğe yanaştılar.
Çöplükten yiyecek bir şeyler aramaya çalışan terk edilmiş, çelimsiz,şekilsiz köpekler,ürkek bakışlarla kendilerine doğru gelen insan kalabalığına doğru şaşkın şaşkın bakmaya başladılar. Bu da neyin nesiydi.Hayvani algılamaları ile neler olduğunu sezemediler. Bir zamanlar,kendileri için yanıp,tutuşup ölen bu insanların burada ne işleri olabilirdi.Yoksa kendilerini affettirmeye mi gelmişlerdi.
“Hadi sizleri tekrar almaya geldik, geri dönelim; sizleri sokağa atmakla bin pişmanız. Sıcak yuvanızda olacaksınız bundan böyle! Bir daha sokaklara dönmek yok “ mu diyeceklerdi. Halbuki bebeklikten beri mutlu bir beraberlikleri olmuştu, bu insanların aralarında.Her dediklerini harfiyen uygulamışlardı.
Saygıda kusur yapmamışlar, onların kölesi olmaya devam etmişlerdi, yıllarca.
Sağa sola attıkları küçük topu; “hadi git oğlum, topu getir!”,demişler; aynen emirleri yerine getirilmişti.
“eğer eve hırsız gelirse, yakala.”komutuna “ hav, hav, hav!” karşılık vermişler, “siz düşünmeyin efendimiz, hırsızı yakalamak boynumuzun borcu olsun” demek istemişlerdi.
“Git marketten ekmek al da gel” komutuna ağzına aldıkları file ile koşa koşa; gönderilen yere gitmişlerdi.
” Otur, oturma, kalk, koş, dur, yakala” Gibi bir sürü emirleri yerine getirmekte kusursuz davranmışlar, bütün hayvani hisleriyle didinip durmuşlardı.
Sonrasında gelen yaşlılık, elden ayaktan düşme. Artık efendilerinin verilen emirlerini yerine getirmekten aciz kalınca ;fazlalık gibi görünüp sokaklara atılmaları ve kaderlerine terk edilmeleri hiç de zor olmamıştı,efendileri için. Efendilerinin dostluklarını ne denli yapmacık oldukları ortadaydı.
Kalabalıktaki insanlardan biri:
- Hoşşştttt, defolunnnnnn! Diye azarlamasıyla ürkek bir şekilde uzaklaştılar. Ama çöplükten kaçıp gitmediler.Tekrar dönüp insan kalabalığına doğru anlamsız anlamsız bakmaya devam ettiler.
Kargalar, çöplükten havaya uçuştular. Biraz sonra tekrar kümelendiler çöplüğün üzerine.Mütemadiyen bir şeyleri didikleyip durdular.
Gazeteciler, öldürülen şahsın değişik profilinden fotoğraflarını çekmeye devam ediyordu.
Doktor, yaptığı inceleme sonunda;
“Maktul, boynu kırılmak suretiyle öldürülmüş olup,herhangi bir darp ve kurşun izine rastlanılmamıştır.
Savcı, ortaya konan küçük bir masa üzerindeki daktilonun başındaki katibe :
-Yaz oğlum!
Yapılan ihbar üzerine olay mahalline gelindi. Şehir çöplüğünde ölü bulunan şahsın boynu kırılmak suretiyle öldürüldüğü, doktorun beyanı üzerine anlaşılmış olup;şahsın üzerinden çıkan kimliğe göre; ad ve soyadının da Davut Kirlikaya olduğuna karar verilmiştir.Diğer kimlik bilgilerini de yaz bakalım. Ahmet’ten olma, Fatma’dan doğma…
Artist Davut, ambulansla hastanedeki morga kaldırıldı. Kimliğindeki adreste yanıt verecek kimseyi bulamadılar. İki gün sonra verilen emir üzerine belediyenin kimsesizler mezarlığına defin edildi.
Artist Davut, sessiz sedasız bu dünyadan geçip gitmesine rağmen, geride büyük bir sansasyon yarattı. O gün medya, gazetelerinde flaş haberler yazmakta adeta yarış halindeydiler..İlginç başlıklar,ilk anda okuyucunun dikkatini çekiyordu:
“Yer altı dünyasında hesaplaşma!”
“Bu sefer kurşunlar değil, boğarak öldürme gündemdeydi”
“Yer altı dünyası, öldürülen adamına sahiplenmedi!”
“Fırtına öncesi büyük sessizlik!
“Mafya babalarını korku saldı”
“Yakında kan gövdeyi götürecek!”
Topal Hasan, öfkeden kudurmuş gibiydi. Masasının üzerindeki günlük gazetelere göz gezdirdikçe adeta çılgına döndü. Adamı artist Davut’un boynu kırılarak öldürülmesi deli etmişti onu. Topal bacağının protezli sivri ucunu, odanın tabanına her vuruşunda “tın,tın!” diye ses çıkıyordu. Belindeki silah, yalım yalım parlıyordu. Öfkeden bağırıp çağırdıkça masanın etrafında oturan adamları pür dikkat can kulağı ile dinliyorlardı,”baba”larını…
- Bunu yüzde yüz Korkusuz denen köpek yapmıştır. Ondan başkası değildir kesinlikle. Artık bu köpek ölümüne susadı. Yer altı dünyasını dar edeceğim ona.Leşini şehir çöplüğündeki köpek ve kargalara yem olarak atmazsam bana da; yer altı dünyasının “Topal Hasan’ı “ demesinler.
Koltuğuna gelip oturdu .Yarım daire şeklinde dönmeye devam ediyordu.Öfkeden suratı mosmor olmuştu.Bir ara sessiz kaldı.Nefesini toparladı.Masanın üzerindeki sürahiden bir bardak su doldurup içti.Tekrar yutkundu.Belli ki konuşmaya devam edecekti.
Adamlarının üzerine baba şefkatiyle göz gezdirdi. Müşfik bir edayla:
-Kazım, Hüseyin, Hıdır, Hakan! Acımız büyük! Bu gece, Davut’un evine gidip ailesine taziyelerimizi bildirdikten sonra ailesinin mağduriyetlerini önleyeceğiz. Çocuklarının okul masraflarını, geçimleri velhasıl bundan sonraki yaşamlarından ben sorumlu olacağım. Bankadan hesap açtırıp hesaplarına on yıl yetecek kadar para yatıracağım. Başlarına sokacak bir daire alacağım.Kurda kuşa yem olmamaları için bize güvenmeleri lazım.Her zaman kapımız açık olacak yengemize.Gelip dertlerini bizimle paylaşabilmeli.
İçlerinden biri:
- Ailesi, kocasının öldüğünü bilmiyor mu ki, cenazesi belediyenin kimsesizler mezarlığına defin edildi?
Bu, Topal Hasan örgütüne yeni katılan yirmi üç yaşındaki Hakan’dı.Daha neyin ne olduğunu tam bilemiyordu. Topal Hasan, Hakan’a doğru; “ sen de zamanla öğreneceksin neyin ne olduğunu” dercesine baktı. Böylece Davut’un sahte kimlikli olduğunu gizlemeye çalıştı.
- Nereden bilebilsin, zavallı eksik etek! Günlük gazete girmiyor ki evlerine. Biz de işimizin çokluğundan sahiplenemedik cenazeyi.
Aslında bu konuşmasıyla “ gereksiz yere lakırdı etme, çeneni tut” diyordu Hakan’a.
Şarapçı Hüseyin, Topal Hasan’ın öfkeli konuşması karşısında diğerleri gibi sessizdi. Artist Davut,kendisinin yıllarca beraber çalıştığı arkadaşıydı. Örgüte girenler, kendisi kadar bilemezlerdi,onun ailevi yaşantısını.Eşi çocukları var mı yok mu ne bilsinlerdi.Özel yaşantılar,kendi aralarında masaya yatırılmazdı.Patronu Topal Hasan dahi bol keseden savurmuştu;çocukları,eşi falan filan diye.O bile yanında çalıştırdığı adamlarının özel yaşantılarından oldukça uzaktı.Sadece kendi işlerinin yürütülmesinden başka kafaya taktığı yoktu.Topal Hasan konuşurken bir an araya girip:
“ Patron,artist Davut müzmin bekar. “ diyecek gibi oldu.Sonra vaz geçti.Nasıl olsa odasında tek başına kaldığında kendisine söylerim diye düşündü.Yoksa diğer çömezlerin yanında pot kırmak kendi tecrübesine ters düşecekti. Artist Davut’un öldürülmesi en çok da kendisini perişan etmişti. Belki de sıra bana gelecek diye ilk kez korkmaya başladı.
DEVAM EDECEK!