- 1970 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR HİKÂYELERİ/ HALUK ORAL
Günümüz edebiyatında daha bir ön plana çıkan bir alan olarak edebiyat arkeologluğunu görmekteyiz. Bir şiirin, bir öykünün,… vb gibi herhangi bir edebiyat eserinin yazılma nedeninden tutun da, o eserin ilham kaynağının ne olduğu ve yazılma sürecinde geçirdiği aşamalar, şairinin ya da yazarının içinde bulunduğu ruh hali ve maddi koşullarının nasıllığına dair her şey merak edile gelen şeyler arasındadır. Bu anlamda, biyografiler olsun, anılar olsun özel bir yere sahiptirler. Bir eserin hangi koşullarda ortaya çıktığını bilmemiz, o eserin yazarını daha objektif ve daha reel değerlendirmemizi sağlaması açısından hayli önemlidir. Yazarın içinde bulunduğu koşulların okuyucusu tarafından bilinmesi, kuşkusuz onun eserini veya eserlerini daha iyi anlamayı gerektirecektir. Bu durumda okuma eylemi yeni bir boyut kazanmış olacaktır. Okuma eylemi boyut kazandıkça, öğrenme, bilgilenme ve bildiğini uygulama süreçleri de hız kazanacaktır ister istemez. (Ortaya konulan bir eseri eleştirmek kolaycılığına kaçmadan önce, yapılması gereken en önemli iş bence, o eseri ortaya koyan kişinin maddi-manevi koşullarını ve ruh yapısını her yönüyle tahlil etmek olmalıdır. Diğer yandan, ortaya konulan eserden daha iyi bir eser konulmadığı sürece, yapılan her eleştirinin içinde her anlamda bir ucuzculuk ve kolaycılık olduğu/olacağı açık bir olgudur. Bence, herhangi bir esere karşı yapılacak olan eleştiri, ortaya konulan yeni bir eserin içinde yatmalıdır.)
Şiir Hikâyeleri, Haluk Oral’ın İş Bankası kültür yayınlarından çıkan kitabının adı. Oral, titiz ve ince bir işçilik gerektiren bir çalışmayla çıkıyor okurunun karşısına. Özdemir Asaf’ın Lavinia adlı şiirinin, Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanının bir bölümünün, Ahmet Arif’in Hasretinden Prangalar Eskittim adlı şiirinin, Melih Cevdet Anday’ın Tohum adlı şiirinin, Orhan Veli’nin Efsane ve Sere Serpe adlı şiirlerinin, Necip Fazıl Kısakürek’in Kaldırımlar adlı şiirinin, Orhan Kemal’in Bir Beyrut Hikâyesi adlı şiirinin, Ahmet Haşim’in O Belde şirinin Şevket Rado tarafından sadeleştirilme çalışmasının, Yahya Kemal’in Açık Deniz adlı şiirinin ve son olarak Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı romanının yazılma ve yazıldıktan sonraki değiştirilme süreçlerinin oldukça ayrıntılı denebilecek tarzda ele alınması, Şiir Hikâyelerini okumayı hayli öğretici ve keyifli kılmış denilebilir.
Özdemir Asaf’ın şiirlerinde tek kadın ismi vardır: Lavinia. Platonik bir aşkın ürünü olan aynı adlı şiir özellikle o dönem gençlerinin ezberindedir. Lavinia’nın gerçek adı Mevhibe Meziyet Beyat, İlhan Selçuk’la 1952 de evlenmiş. Daha sonra, Selçuk’tan ayrılıp, Öztürk Serengil’le evlenir. Aynı zamanda Oktay Akbal’ın da akrabası olan Beyat, 2007 de vefat etmiş.( Bu çalışmanın benzeri, Sezai Karakoç ve Muazzez Akkaya için yapılsaydı, bence, daha oylumlu ve daha çarpıcı olabilirdi.)
Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanının bir bölümü çerçevesinde yapılan çalışmada, destanın dergilerde ve kitapların yeni baskılarında çeşitli değişikliklerle yayımlandığı belirtilmekte. Bazı dizeler çıkarılıp, yerine başka dizeler konulmuş. Örnek olarak, “…/-Bizim istiklâl marşında eksik bir şey var/ Bilmem nasıl anlatsam/ Akif büyük şair,/ İnanmış adam,/ Fakat onun/ İnandıklarının hepsine inanıyor muyum?/ Beni burada tutan şey/ Şehit olmak vecdimi/ Zannetmiyorum./ Bak;/ Doğacaktır sana vaat ettiği günler elbet hakkın/ Doğacak günler için/ Gökten ayet inmedi bize/ Onu biz/ Kendimiz vadettik kendimize/ Akif inanmış adam,/ Büyük şair/ Ben/ Bir şarkı istiyorum/ Zaferden sonrasına dair.” bölümündeki, ‘Akif inanmış adam,/ Büyük şair’ dizelerinin çıkarıldığını belirtiyor Oral.
Hasretimden Prangalar Eskittim’in öyküsünün ve çeşitli baskılarındaki değişikliklerin yer aldığı bölüm hayli ilginç anekdotları barındırıyor.
Necip Fazıl’ın Kaldırımlar şirinin nasıl doğduğu ve nasıl şekillendiğinin anlatıldığı bölümde şu cümleler çarpıcıdır: “Ona Kaldırımlar’ı yazdıran bir arayıştır, kumarı bu arayışta bir araç olarak kullanır. Ama Paris onun için artık bitmiştir zorunlu olarak yurda döner.” ve “Saflığın ve sadeliğin huzuru yerine, zoru aramanın çilesini tercih etti Necip Fazıl, varoluşunu ancak acı çekerek hissedebilen bütün insanlar gibi…”.
Edebiyatımızın yakın sayılabilecek dönemlerine ait sanatçıların kendi aralarındaki diyaloglardan tutun da aşklarına dair anekdotların yer aldığı bu eserde Haluk Oral, yakın dönem şiirimizin ve romanımızın arka planına ve mutfağına bir göz atma denemesi olarak ele alındığında hayli keyifli tatlar bırakacak nitelikte bir çalışma sergilemiş. Ancak, bu çaptaki bir eserde, Sezai Karakoç’un, Nuri Pakdil’in, İsmet Özel’in, Rasim Özdenören’in, Arif Ay’ın, Ahmet Telli’nin yer almaması bence çok büyük bir eksiklik olarak göze çarpıyor. Kitabın ileriki basımlarında, Oral’ın bu noktaya daha bir özen göstereceğine inanıyorum.
(Şiir Hikâyeleri, Haluk Oral, İş Bankası Yayınları, Ekim 2008, İst.)