O SES
“İşitmelisin…”
“Görmelisin…”
Göğsünün üzerine biri başını koymuşcasına ninni tonunda, duru, duru olduğu kadar da içten, yumuşak bir sesle uyanıverdi. Yatağında oturur vaziyete geldi. Henüz yedi yaşında olmasına rağmen yıllardır aşinaymış gibi tanıdık gelen sesin sahibini aradı. Yabancı kimseler yoktu odada. Sağ tarafta küçük kardeşi, sol yanında ablası; mışıl mışıl uyuyorlardı. Anne ve babasının odasında da herhangi bir uyanıklık emaresi yoktu.
Pencereyi tam kapatmayan perdenin, camı gösteren tarafından dışarıya baktı. Zifiri karanlıktı.
"Kime aitti ses?"
"Rüya mı görmüştü?"
“Ama rüya görülür, işitilmez ki…” diye düşündü bir an.
“Ne kadar yakından gelmişti ses. Hemen açıverseydim gözlerimi, sesin sahibini belki görebilirdim.”
“Ne güzeldi.”
“Ne hoştu o ses.”
“ Uyusam tekrar duyar mıyım acaba?”
Diye, düşünceleri ordan oraya zıplıyordu adeta.
Yeniden uzanmak için yorganı üzerine çekiyordu ki uzaktan, bir o kadar da derinden geliyormuş izlenimi veren bir sese, tüm dikkatini vermeye çalıştı. Hiçbir şey anlaşılmıyordu. Yavaşça yorganın altından sıyrılıp çıktı.
"Döndüğünde yatağı soğumamalıydı." Annesi, yorganı açmadan kalkmasını, her gece yatağa girdiğinde tembihlerdi.
Kimse uyanmasın diye sessiz olmaya özen göstererek, kapının arkasında enine doğru, bir baştan öbür başa uzanan demirden mandalı yerinden çıkardı. Kapıyı yarım açıp ahşap balkona çıkıverdi.
Evleri kerpiçten ve iki katlıydı. Alt katta ağabeyi, yengesi ve yeğenleri, üst katta da kendileri kalıyordu. Karakış ortalarıydı. Akşamüzeri ayaz vardı. Oysa, şimdi her yer hatta balkon bile, bembeyaz karla örtülmüştü. Yalınayaklarıyla basmıştı kara.
Önce, "geri dönüp içerden ayakkabılarını giymeyi" düşündü.
Sonra;
"Sobalarının sadece tezek yakabildikleri için erkenden sönüverdiğini; bu yüzden soba sönmeden yataklarını sererek, içine girip ısıttıklarını; sabah kalktıklarında ayak yoluna/helaya gitmek için babasının “soğukkuyu “ dediği lastik ayakkabılara ayaklarını sokar sokmaz buza basmış gibi ürperdiğini" düşündü. Vazgeçti.
"Ha kara basmış ha lastik giymiş. Fark etmezdi."
Sesi, şimdi daha net duyuyordu.
"Bu, bir ezan sesiydi."
" Ama camiden gelmiyordu sanki."
" Hem köyün hocasının sesine de benzemiyordu. "
"Ses çok güzeldi. Hatta "çok" kelimesi bile sesin güzelliğini anlatmaya yetersizdi. "
"Bu sesi bir ömür dinlese bir an usanmazdı. "
"Yoksa, hoca, sabah ezanını mı böyle güzel okuyordu?"
Sonra, babası geldi aklına. O, her sabah camiye giderdi. Birkaç kez uyanmıştı da babası giderken. Kapı mandalının sesiyle. Ama daha çok zaman vardı babasının camiye gitmesine.
Sesi dinlemeye verdi tekrar kendini. Babasını sonra düşünürdü.
4. kez “ALLAHÜ EKBER”i işitiyordu.
Öyle uzatıyordu ki ALLAH derken sesini;
"sanki bu kelime tüm dünyayı; yok yok tüm evreni kaplıyor gibiydi. Hatta tüm sonsuzluğu."
Ürperiverdi tepeden tırnağa. Bu ürperti de hoşuna gitti çocuğun. Üşüdüğünde ürperirdi bazen. Ama bu öyle değildi. İçine ılık ılık bir şeyler akmıştı sanki ürperirken.
Kendi adını uzatarak söyleseler, aynı etkiyi yapar mıydı acaba? "Saaaliiih! Sessizce mırıldandı uzatarak. Olmadı. Kendini bile kaplamadı bu ses. Ağzının yönünde birkaç metrede eridi sanki. Annesinin adını sesledi. Tatlıydı. Doyurucuydu. Ama sınırlıydı güzelliği. Babasının, ablasının, dedesinin adını sesledi bir bir. Hiç biri de olmadı. Aynı şey değildi.
"Bu kelimeyi/ismi bu kadar güzel yapan şey neydi? "
"Bak şimdi balkondasın. Biraz önce yatağındaydın. O zamanda yalnızdın, şimdi de. Hiç kimse bir diğeriyle her an beraber olamaz.. ama bu ismin sahibi her an herkesle beraber. Yatarken de balkonda iken de seninle. Ve bir an olsun seni bırakacak da değil."
Der gibiydi bu ses. Tekrar ürperiverdi. Ayaklarının altında kalan kar erimeye başlamıştı.
“EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH”
Diyordu o nadide ses.
Yine o kelime kaplıyordu her yanı, her şeyi. Sanki .,
“Bu kelimenin sahibinden başka bir şey yok”
“Hiçbir şeyden korkma. Hiç bir kimseden bir şey bekleme. Kimseye bel bağlama. Yalvarıp boyun bükme. Her şey, herkes birkaç metrede sönüveren kelimeye/isme sahip. Ama her şeyi kaplayan ismin sahibi öncesiz ve sonrasız.”
Der gibi bu ses.
İliklerine kadar ılık ılık akan bir şeylerin hissiyle bir kez daha ürperiverdi.
"Bu kelimeyi/ismi bu kadar güzeleştiren neydi? Neydi? "
"Ah, bir bilseydi."
“EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH”
Diyordu ikinci kez. O, su kadar duru ses.
“ Her gece aynı saatte kalksam duyabilir miyim bu sesi acaba?"
"Annemin uykusu hafifti. Niye uyanmaz? Uyanıp da dinlemez? Uyandırsam mı?”
Diye düşündü bir an. Ama, nasıl terk edilebilirdi bu hal. Bu düşünceler bile alıkoyuyordu sese olan dikkatini. Şu an sadece bu sesi dinlemeli, bu kelimeleri işitmeliydi.
““işitmelisin” diye göğsü üzerinde sahibini aradığı kişinin sesi olmasın bu ses?”
“Yoksa bunları işitmem için mi uyandırdı beni? “
“Olabilir miydi? “
“Niye sadece beni?”
“Babam, annem, kardeşlerim herkesi ama herkesi uyandıramaz mı? Yoksa herkese ayrı ayrı zamanlarda, ayrı ayrı mekanlarda mı dinletiyor?”
“ Peki niçin dinletiyor?”
"Ah, ah bir bulabilseydi bu soruların cevabını."
Ilık ılık ürpertirken çocuğu; O, her şeyi kaplayan isim:
“Bu evren ve evrendeki her şey benim. Hiçbir şeyi bir diğerinden, her şeyi ile koparmak mümkün değil. Farklı olsalarda, kimi canlı, kimi cansız gibi gözükse de her şey birbirine bağlı. Her şeyin özü benim ve ben aslında tek’im. Kol senin, bacak senin, göz, kulak senin. Anne senin, baba senin, kardeş senin. Düşünürsen bunlar sana yakın şeylerin. Taş senin, toprak senin, ot senin, su senin, karınca senin… bunlar sana en az yakın olanlar kadar yakın. İhtiyarlar senin, bebeler senin, teyzeler, emmiler, tüm insanlar, tüm canlı ve cansızlar senin. Güneş senin, ay senin yıldızlar senin. Gece senin, gündüz senin. Her şey senin. Uzak bildiklerin aslında ayrılman mümkün olmayacak derecede yakın sana. Kalbin gibi. Miden gibi. Beynin gibi. Ve her şeyin özü benim. Senin olan her şey benim. Kendini tek gördüğün için “ben”, diğerini tek gördüğün için “sen” diyorsun. Konuşup anlaşabilmen için öyle. Yoksa, ne sen varlığınla teksin, ne ayrı gördüğün öbürleri.
“Ben” demekle yanıldığın gibi, “sen” demekle de yanılıyorsun. Hepinizin, her şeyin özü bir. Ayrı değiller. Göz bebeği gözden ayrı olabilir mi? Var olan sadece ama sadece benim ve ben tek’im. Öyleyse kimseyi üstün görerek onun aklına tabi olma. Evrendeki değişmez yasalar benim. Mükemmel ötesi sistem benim. Onu anlamaya çalış. Aklı bunu anlaman için verdim sana. Bu gerçeği anlamayanlar, uyman için yasalar koymaya kalkıştıklarında sakın ha aldanma. Zira, "ben" varım. Ben’den başka ilah yok.”
Diyordu sanki. Sözünü anlamasını ve gözüyle görmüş gibi de şahitlik yapmasını istiyordu adeta.
Ayakları altında eriyen kar suları, parmak aralarına kadar ıslatmaya başlamıştı.
“EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN RASÜLULLAH”
Diyordu:
" O, süte bal karıştırılıp da içilircesine tatlı ses."
"Asırlardır yaşıyormuş ve hep bu kelimeleri işitiyormuş gibi, hiçte yabancısı olmadığı o ses."
“Sahi, en az kendisi kadar tanıdık gelmesinin nedeni neydi bu seslerin?”
“Hele bu ikinci kelime/isim olan MUHAMMED kelimesi neden bu kadar yakındı kendisine?”
“ Neden onu, anne ve babasından daha çok yakın hissediyordu kendine?”
“ Yoksa bu ses onun muydu?”
“Ne kadar güzel ses.”
“ Ve ne kadar tatlı.”
“ Ne güzel kelime.”
“ Ne kadar övülse az.”
“ Ne kadar yumuşak bir his veriyor insana.”
“ Merhametle yüklenmiş adeta.”
“ Ne tatlı isim.”
“ Ne güzel. Ne hoş.”
“Ah, ah bir anlayabilseydim.”
Diye düşünürken bir taraftan da “sesin ne diyor olabileceğini” düşünüyordu.
Sanki:
“ Sistemi tanıman için tanıman gereken biri. "Kim anlamış ki ben anlayabileyim" demeyesiniz diye görevlendirdiğim biri. Onun zamanında yaşamasanda onun öğrettikleri ve örnekliği gözünün önündeymiş gibi elinin altında. Öğrenecek, tanıyacak, o aranızdaymış, hemen yanıbaşınızdaymış gibi onu örnek edinerek yaşayacaksın. Aklına bir şey takıldığında, üç kişi bir araya gelip bir iş yapmaya, ya da bir şey konuşmaya başlamadan önce ona danışacaksın. Sana gönderdiğim mesajları anlamak için ona başvuracaksın. Geçmişte olduğu gibi çoğu kendini akıllı sananların ipe sapa gelmez, kendilerinin bile anlayamadıkları öğretilerinin esiri olmamak için. Maleyani gündemlerle seni oyalayanların ağına düşüp kurbanları olmaman için. Sadece ama sadece onun örnekliği ve mesajlarımı açıklayan öğretileriyle yaşamını düzenlemelisin. Zira sistem içinde uyumluluk, yararına olacaktır. Bunun en güzel örneği de rasülüm MUHAMMEDim dir. O hiçbir zaman hevasından konuşmamıştır. Onun konuştukları benim mesajlarımdır. O, ne dedi ise yapın ve neyi yasakladıysa kaçının. Onunla kalkın, onunla oturun, onunla yürüyün, onunla yatın. O’ndan ayrılmayın. O’na sırtınızı dönmeyin. O’nun yanında sesinizi yükseltmeyin ya da bir konuda bir şey demişse sözüne aykırı söz söylemeyin. Bunun içinde her konuda onun ne dediğini iyi bilmelisiniz. Bilmiyorsanız susun. Ki hata yapmayasınız. Ona karşı sesinizi yükseltmiş duruma düşmeyesiniz. Onun düşmanlarının yaptığı gibi yapıp da karşısında olmayınız. ona uyunuz. ona uyarsanız bana uymuş olursunuz. ona uyunuz. ona uyarsanız evrendeki yasalarıma uymuş olur ve değişmez sistemi/gidişatı daha iyi anlarsınız.”
Der gibiydi. Birkaç kez peşpeşe ürperiverdi çocuk. “
“Neler düşünüyorum böyle.”
“Acaba bunlarda sessiz sessiz içime mi işittiriliyordu?”
“İçime mi işleniyordu?”
“Ah, bir bilebilseydim.”
Msg
Not : devam edecek inşallah.
YORUMLAR
Daha önce bir öykü çalışmanızı okumamıştım sanırım. Anı oalrak yazdıklarınız dışında. Hem tekniği hem anlatmak istedikelriyle dört dörtlük bir yazı. Küçük bir çocuğun ezana bakışını böyle ustaca anlatabilmek, yüreği sevgi dolu bir öğretmene hastır galiba.
Nasıl kaçırdım bu yazıyı. Ve iyi ki, okudum şu an. Tam da ümitsizliğe kapıldığım bir noktada...Ezanı duymuş kadar açıldı içiö. İyiki var kaleminiz...
İnanın bu yazıyı yine en iyi siz yazardınız. İyi yazmak ayrı bir şey, yaşayarak yazmak ayrı bir şey bence...
Hikayesini merak ettim bu yazının.
aynur engindeniz tarafından 10/30/2010 1:46:05 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ağzına yüreğine sağlık...Şahane....Daha çok öykü görünümünde olsa da bu Romanlaşabilir de...Anlatım hoş...Tasvirler hoş...eh konusu zaten Gönlümüzün yansımalarının en güzeli...O halde azim ve sabır diYORUM...kolay gelsin...
MSGEDİK
beğenmene sevindim. şayet öyküden romana dönüşürse katkılarını beklerim. özellikle inşallah yarın yazmayı düşündüğüm kısım için.
selam ve dua ile kal.
MSGEDİK
selamlar.