HANGİSİ DAHA GERÇEK
Geçenlerde Yapı Kredi Bankasında küçük bir işim vardı. Borcumun son taksitini ödeyip senedimi geri alacaktım. Biraz geç gitmiş olmalıyım ki ben gittiğimde banka ağzına kadar müşteriyle dolmuştu. Hemen sıra aldım. 102. sıradaydım. Oysa bana sıra gelmesine daha 40 kişi vardı. Dışarı çıkıp biraz dolaşayım dedim ama yapacak bir işim olmadığından tekrar bankaya döndüm. Bu arada 4 müşteri işini halletmişti. 65. kişi işlem yaptırıyordu. Çaresiz bekleyecektim. Boş bulduğum bir sıraya oturdum. Yanımda vakit geçirmek için okuyacak bir gazete ya da dergi de yoktu. Bu arada yeni işi biten her müşteriden sonra çalan her ding dong sesi sıranın bana yaklaşmakta olduğunu haber verse de daha çok kişi vardı. Cep telefonumda bulunan yılan oyununu oynayarak vakit geçirebileceğim aklıma geldi. Hemen oyuna koyuldum. Oyuna o kadar çok dalıyordum ki ara sıra çalan ding dong sesleri olmasa nerde olduğumu ve buraya niçin geldiğimi bile unutacaktım. Hatta bir ara o kadar çok kendimi kaybetmişim ki oyunda yanmama hayıflanırken az kalsın sıramı kaybedecektim.
İşte o anda beynimde şimşekler çaktı. İşte yaşadığım şu manzara topyekün insanoğlunun her an yaşadığı manzaranın küçük bir numunesi değil mi? Bu dünyaya imtihan olmak için gönderilen insanlar da aynen benim gibi asıl vazifelerini unutup gereksiz işlere dalmıyorlar mı? Sanki sürekli dünyada kalacaklarmış gibi yaşayan ölümü unutan insanların ara sıra kulaklarına gelen ezan ve sela sesleri, sıranın bana yaklaştığını hatırlatan ding donglar gibi uyarıcı etkilerde bulunsa bile maalesef çoğunlukla tam bir uyanışa vesile olmuyor. Dünyanın geçici zevklerine, yalancı tatlarına, mevkiye, makama, paraya, şöhrete dalıp kaybettiği dünyalıkların yasını tutan, kazandığı üç beş dünyalığın zevkini derinden hisseden siz insanlar, acaba benim banka kuyruğunda oynadığım oyunda kazandığım puanlara sevinip kaybettiğim oyunlara üzülmemi çok çocuksu mu buluyorsunuz? Şayet öyleyse lütfen kendi hayatınızı iyice bir gözden geçirin. Sizin oynadığınız oyun ne zaman sona erecek?