- 552 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
KORKUSUZ SELİM (38)
Aylin’in gözleri, masanın üzerindeki peruğa kaydı. Selim’in pazardaki durumunu anımsadı. Neydi öyle. Bu sıcak havada kafaya peruk geçirmesi. Saçları sırım gibi olduğu halde kafasına peruk takmasına anlam verememiş, gülüp geçmişti. Tuhafına gitmişti doğrusu. Pazarda nedenini soramamış,merakta kalmıştı.”Şimdi sorsam,bana kızar mı ya da nasıl karşılar sorumu “diye düşündü.
Tabaktaki balığın son parçasını da ekmeğinin arasında boğazına yuvarladı. Balık,kayıp gitti,midesine doğru.Bu yaşına dek böyle bir balık ne görmüş ne de yemişti.Balığın ismini bile bilmiyordu. “Bu ne balığı desem, ne cahil bir kız diye bana gülecektir, belki de” diye içsel bir duyguya kapıldı.
Çocukluk yıllarını anımsadı. Babasının bir gün eve sazan balığı getirişini. Pulları, yalım yalım parlıyordu.Kulakçıkları, kan kırmızıydı.Babası,o gün eve farklı bir şey getirmenin
havasıyla;
“ bu balığa sazan derler.Irmak balığıdır. Bir de suni göllere yumurtaları atılarak üretimi yapılmaktadır.”
Babası, soru cevap şeklinde kendisi konuşuyordu.
“ Son yıllarda balık üretim havuzları da devreye girince bu balığın üretiminde artış oldu. Genellikle göl balıklarının kokusu hoş değildir .Çamur gibi bir koku,insanın burnunu rahatsız eder.Neden dersen;gölün suyu,hareket halinde değildir.Ama ırmak öyle mi?Su, sürekli hareket halindedir”.
Hatta balıkların pulcuklarının temizlenmesinde bile annesine yardımcı olmakta gocunmamıştı.Bıçağı,tahtanın üzerindeki balıkların pulcuklarına ters vurdukça,pulcuklar gelişi güzel dağılıveriyorlardı sağa sola.Babasının anasına yardımcı olmak için canla başla gayret göstermesi çok hoşuna gidiyordu.Yaşadığı son anlara kadar,babasının bağırtısını,çağırtısını duymamış;annesine en ufak bir şiddet uygulamamıştı.Bu yüzden çok seviyordu,onu.Babası eve geldiği zaman etrafında pervane olurdu.
İşte o günlerin birinde yer sofrasında yemeklerini yerken, balığın kılçığı boğazına yapışınca olanlar olmuştu. Dışarıya çıkarmak için zorlanıyordu nafile; kendini zorlayarak yutkunuyordu yine nafile. Kılçık, boğazında adeta düğümlenip kalmıştı.Bir milim dahi aşağı yukarı oynamıyordu.Kıvranıp duruyordu,acılar içinde.
Anasının aklına komşuları balıkçı Şakir’in eşi geldi. O,her şeyi biliyordu. Anlamadığı bir şey yoktu. Adeta mahallenin doktoru sayılırdı.Çocuk doğumundan,dert dinleyip fal bakmaya kadar uzanıyordu bilgisi.Onun için mahalleli ona ;Hekim ana lakabını takmıştı.Doğum olacak hemen Hekim ana’ya koşarlardı.Kadın hastalıkları var yine ona.Hatta kürtaj bile yaptığı dilden dile dolaşıyordu.İlaç sıkıntısı da çekilmezdi.Onu da, eczacı bir akraba bayanla halletmişti.Korsan ilaç aldırıyordu.İlaçtan anlaştığı yüzde komisyonunu almayı ihmal etmezdi.
“Hekim ana”nın tavsiyesi işe yaramıştı. Aylin’in anasına:
- Bir iki parça kuru ekmek yutmaya çalışsın. Kılçık,ekmeğe saplanıp onunla birlikte midesine kesinlikle iner.” Sözleri işe yaramış, böylece Aylin,o yıllarda büyük bir sıkıntıdan kurtulmuştu.
Selim’in:
-Aylin, niye öyle daldın maziye? Sözleri ile irkildi, kendine geldi.
- Hiç! demekle yetindi. Mazisi kendine aitti. Ne anlamı vardı şimdi çocukluk yıllarından beyninde izler bırakmış anılarını anlatmaya. Bir kez daha:
-Hiç dedi. Ama Selim, sorusunu yineledi:
-Niye öyle derin daldın?
Aylin, gülümsedi. İnci gibi dişleri ortaya çıktı. Gülümserken yanaklarının gamzesi, dişlerinin albenisi ile bütünleşip, kendisini daha da çekici ve seksi kılıyordu. Selim, daha da etkilendi bu çekiciliğinden dolayı.
- Hadi söyle! Aramızda gizli saklı kalmasın, bir tanem!
Aylin:
“Yıllar öncesi…”
Anısını anlatmaya başladı. Bir taraftan da içli içli gülümsemesine devam ediyordu. Birlikte güldüler, sonunda.
- Hekim ana, gerçekten hamarat bir kadınmış! Herkesin derdine çare olmuş baksana. Acaba yaşıyor mu bu kadın?
Aylin:
-Selim! Bizler, o mahalleden, daha doğrusu o semtten ayrılalı yıllar olmudu.Ne oldu bilemiyorum.İnşallah yaşıyordur.
Aylin’in Selim’e hitap tarzı bu sefer çok farklıydı. Yalın olarak adını söylemesiyle daha bir yakınlık duymaya başladı, karşısındaki adama karşı. Selim de aynı duygular içerisindeydi.Aradaki resmiyetin “ bey,hanım “ gibi terimlerin kalkması ikisinin de hoşuna gitti.Daha bir içten konuşmaya başladılar.
Aylin, gülerek:
- Allah aşkına, şu pazara perukla gelişinin nedenini öğrenebilir miyim? Saçlarını göstererek;
- Saçlar desen sırım gibi. Hala anlamış değilim, böyle bir sıcak havada tebdili kıyafet dolaşmanın altında yatan gizemliliği?
Selim, Aylin’in sorusundaki gizemliliği anlamakta zorlanmadı. “Acaba senin de pazardaki mafyalardan farkın yok mu? demek istiyordu da,dili varmadı.”diye düşündü.
- Kuşkularında çok haklısın. Senin yerinde olsam ben de aynı şeyi düşünürdüm.
- Peki, niye öyle geldin ama?
Aylin, tavuk gibi didiklemeye devam ediyordu.Eski suskunluğundan eser kalmamıştı.
Selim, iyice köşeye sıkıştığını hissetti. Şimdi açık açık düşmanlarından kaçtığını itiraf etse miydi? Yoksa bir muamma olarak kalmaya devam mı etseydi. Genelde özel sırlarını içine gömmeyi yeğlerdi.Ser verip sır vermeyen felsefi yanı ağır basıyordu.
Mizahi bir yaklaşımla;
- Sana bu tarzımla sürpriz yapmayı düşünmüştüm, acaba beni tanıyabilecek misin!
- Evet, doğrusu ilk anlar tanımakta zorlandım. Gözünde de gözlük olunca . Ama sonra sesin kulağımı tırmaladı. Bu sesin sahibini daha önceden gördüm diye şüphede kalmadım değil.
Tekrar gülüştüler. Aylin’in gözleri, Selim’in bakışlarının derinliğinde kaybolur gibi oldu.
- Demek ki, bana sürprizdi, ha?
- Evet!
Selim’in elleri, gayri ihtiyari karşısındaki kızın ellerine doğru kaydı. Avuçlarının içerisine aldı ve hafifçe sıktı. Kızın içi bir tuhaf oldu. Yüreğinde ılık ılık aşk rüzgarları esmeye başladı.
DEVAM EDECEK!
YORUMLAR
Aylin şu anda kül kedisi gibi. Saat 12 yi vurduğunda rüya bitmeyecek değil mi Ayhan Bey.
Güzel bir bölümdü kutlarım...
saygı ve sevgimle...
ayhansarıkaya
Selamlar.