BİZ ENGELSİZMİYİZ…
BİZ ENGELSİZMİYİZ…
Hayatta bazen başkasında gördüklerimizi, kendimizde görmeyiz…
Hâlbuki gördüklerimiz,
Acıdığımız,
Ya da yadırgadığımız,
Yüzümüzü buruşturduğumuz,
Çoğu şeylerin en büyüğü bizde de mevcuttur…
Mesela, Fiziki sakatlıklar hemen dikkatimizi çeker. Mesela topallayan bir bacağı asla gözden kaçırmayız, Ancak topallayan yürekleri de asla fark etmeyiz!
Herkese bir soru sormak istiyorum: Bir kör, sağır, ya da tekerlekli,
sandalyeye mahkûm bir engelli gördüğümüzde içimizden geçen ilk duygu nedir?..
Acırız... İçin için "vah vah" çeker, "zavallı" gibisinden mırıldanırız.
Halbuki bizden beklenen "acıma" değil, "anlama." Fakat heyhat: Kendini anlamayan başkasını nasıl anlasın.
Biz ne kendimizi anlıyoruz, ne de birbirimizi. Bu yüzden hayat gitgide anlamsızlaşıyor. Çünkü sadece zorluklarını, olumsuzluklarını, kirli yanlarını
yaşıyoruz. Oysa hayatta bir sürü güzellik de var: Mesela güller açıyor, çocuklar
gülümsüyor, yıldızlar göz kırpıyor, yağmur yağıyor, güneş doğuyor.
İlkbahar gelmiş, her taraf yemyeşil tabiat canlanıyor…
Darbe anayasası dediğimiz 12 Eylül anayasası değişiyor…
Alçımlar yapılıyor.
Daha demokratikleşiyoruz.
Bu güne kadar gizem sayılan şeyler gözler önüne seriliyor…
Halkın istekleri yapılmaya çalışılıyor.
Halk ın oyuna başvurulacak…
Hayatın kışı ayrı, yazı ayrı güzel; denizin durgunu farklı, dalgalısı farklı
güzel. Ancak bu güzellikleri fark edebilmek için görebilmek lazım.
Şayet görmüyorsak, bir anlamda görme engelli sayılmaz mıyız?
Görüyoruz da görmemezlikten geliyorsak peki…
O halde demek ki doğuştan engelliyiz Haberimiz yok…
Aslında her gün saydığımız o ulvi cümlelerin nasılda engellisiyiz desem…
%95 eşinizin itiraz ettiğini duyar gibiyim…
Hadi lan sende güzel yazıyorsun dedikçe sende abartıyorsun diyecekleri biliyorum.
Kuşların rengi ve ahengi, uçuşu da, ötüşü de ayrıdır... Yazın ayrı, kışın
ayrı öter kuşlar. Ama her sabah kuş orkestrasının ahenkli ritmiyle uyanmak
sadece duymayı bilenlere mahsus bir imtiyazdır... Yazık ki çoğumuz kuşları duymuyoruz... (keklikçilerimiz duyuyordur) onlar hariç diyelim…
Kuşları duymadığımız gibi, eşimizi ve çocuklarımızı da (dinlemiyoruz ki)
duymuyoruz...
Bir anlamda işitme engelli sayılmaz mıyız?
Sevmekten korkuyoruz. Sevsek bile bunu saklıyoruz...
Annemiz, babamız, eşimiz ve çocuklarımız onları ne kadar sevdiğimizi
bilmiyorlar, çünkü sevgimizi söylemeyi zaaf sayıyoruz.
Bir anlamda sevgi engelli sayılmaz mıyız?
Sevdiklerimizin gönlünü alacak güzel sözler söylemiyoruz...
Bir anlamda konuşma engelli sayılmaz mıyız?
Elimizdeki güzelliklerle zenginlikleri fark etmediğimiz için, mutluluğu
uzaklarda arıyoruz...
Sevgilerimizle birlikte kızgınlıklarımızı, küskünlüklerimizi de saklıyor,
duygularımızı salt kendi içimizde yaşıyoruz. Bunu izah için de "kol kırılır yen
içinde kalır" diyoruz. (Kol kırılıp yen içinde kaldıkça, kemik yanlış kaynıyor,
böylece bir uzvumuz daha çarpılıyor)
Bir anlamda cesaret engelli sayılmaz mıyız?
Farklı inanan, farklı düşünen, farklı giyinen, farklı yaşayan insanları
kabullenemiyor, sosyal hayattan dışlamaya kalkışıyoruz...
Bir anlamda saygı engelli sayılmaz mıyız?
Ne için neden seçtiğimizi anlamadan seçtiğimiz insanları,
Seçtiğimizin ertesi günü pişman oluyorsak…
Seçme engelli sayılmazmıyız?
Ve hep yakınıyor, sadece şikâyet ediyoruz:
Sen buyur ne istiyorsun dense.
Kocaman bir hiçç.
Ve büyük bir suskunluk…
Vede hayal kırıklığı…
Aslında hepimiz bunu biliyoruz.
Yaşamı idrak etmeden yaşayıp gidiyoruz işte.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.