Zorla Güzellik
30/6/2010 ·
Kitapların evi vardı. Ama yalnızca kitaplarındı.
- Zorladın mı?
- Evet.
Gücünün farkındaydı. Ara sıra kolunu sıktığında, sertleşen pazılarının, Kaz yumurtasının çapıyla aynı olduğunu düşünüyordu. Sürekli üstüne atlet giyiyordu. Atletik olmasını da çoğu zaman buna bağlıyordu. Zorladığı güçsüz idi. Gücünden duyduğu gurursa, tarif edilemezdi.
- Zorlasaydın!
- Ne yaptığımı sanıyordun?
Zorladığı kapılar aklına geldi. Omzunu okşadı. Kendini seviyor olmak dedikleri, bu olmalıydı. Rahattı. Üç adım atlayacak olan atletler gibi gerilmiyordu. Kapıya bakıp yoğunlaşıyordu. Zor zamanların anahtarı gibiydi. Herkesin dilinde olması dışında, parmaklarının arasında tespih yerine çevirdikleri anahtarlıkla bütünleşiyor olması, keyif vericiydi.
- Zorlamadan bırakma!
- Zaten öyle yapıyorum. Rahat ol.
- Peki.
Gözü karaydı. Gözünün önünde olan bitenden de bu nedenle habersizdi. Hal böyle olunca da zorlama hissi kapısına dayanıyordu. Zorluyordu. Ama zorlanmıyordu. Avuçlarına aldığı her şey reçel kavanozunun kapağı gibiydi. Yeri geldiğindeyse bacaklarının arasına bile alıyordu. Bütün bu yaptıklarına değiyordu. Kızaran yüzünü görmüyordu. Ayna tutsalar bile bakmayacağını da herkes biliyordu. O herkes ki onun gözünde tenekeden kapaktı. Bir tek kendisi, düdüklü olan tencerenin kapağıydı. Arada ki tek farkta buydu.
- Zorlamak nasılmış?
- Güzelmiş. Güzel.
- İyi. Aferin.
- Ne oldu?
- Yok, bir şey!
Gidiciyim. Ama zoruna gidenim.
- Çok mu zor?
- Ukala!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.