- 1868 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
20. YÜZYIL
20. yüz yıl mazlum milletler için çok önemli bir yüz yıldı. Bu yüz yıla damgasını vuran en büyük liderse Mustafa Kemal’di. Emperyalist devletlere karşı kurtuluş mücadelesi veren ve bu savaşın sonunda 1923 devrimini gerçekleştiren Mustafa Kemal, Asya ve Afrika ülkelerindeki mazlum milletlere önderlik etti. Oralardaki direnişçi ve yurtseverlerin kalplerinde yer etti. Mustafa Kemal’in başarısı Fransız sömürgecilere karşı savaş veren Cezayirli direnişçilere de ışık oldu. Cezayirli yurtseverler onu bir önder olarak gördüler ve hep sevgi beslediler. En umutsuz, en çetin günlerde onun fotoğraflarını ceplerinden eksik etmediler. Cezayirli yurtseverlerin Mustafa Kemal’i böylesine sevmeleri ve onun fikirlerini, düşüncelerini baş tacı etmeleri onun sadece Türk halkı değil, tüm ezilen mazlum milletler adına da mücadele veren bir dava insanı olmasındandı. Nitekim Mustafa Kemal’de bunun böyle olduğunu 1920 yılının Haziran ayında yaptığı şu konuşmada dile getirecekti:
“Biz batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda batı emperyalistlerinin güçleri ve bilinen araçlarıyla Türk milletini emperyalizme araç olarak kullanmak istemelerine engel oluyoruz. Bununla insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz”
İşte Cezayirli yurtseverler bu sözlerle heyecanlanıyorlardı. Çünkü Mustafa Kemal sadece Türk halkına değil tüm mazlum milletlere sahip çıkıyordu bu sözleriyle. Bu konuda Gazi tarafından söylenen ikinci söz 1922 Temmuzunda söylenen bir sözdür. Bu konuşmada Gazi şunları söylüyordu:
“Türkiye’nin bu günkü mücadelesi yalnız kendi namı ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin bütün şarkın davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye kendisiyle beraber olan bütün şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir.”
Mustafa Kemal bu konuşmada evrensel bir devrim lideri gibi konuşuyordu. Sadece Anadolu’da memleketi kurtarmaya çalışan biri gibi konuşmuyordu. Sonuncu konuşma ise en etkileyicisiydi. Ve 1933’te ölümüne çok az kala yapılan bir konuşmaydı. Gazi bu konuşmasında şöyle diyordu:
“Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugünün nasıl ağardığını görüyorsam uzaktan, bütün şark milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. İstiklal ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu şüphesiz ki, terakkiye ve refaha müteveccih olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizmin yeryüzünden yok olacak ve yerlerinde milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeden yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır.”
Mustafa Kemal’in bu sözleri tüm mazlum milletlere ışık tutacak ve tüm şark milletlerinde büyük bir uyanış ve bağımsızlık mücadelesi başlayacaktı. Çünkü doğulu ülkeler gittikçe bağımsızlığına kavuşan Asyalı, Afrikalı halklar kendi aralarında birleşiyorlardı. Bunun için Endonezya’nın Bandung şehrinde bir konferans toplamaya karar vermişlerdi. Türkiye bu konferansa davetliydi. 1955’te konferans toplandı. Ve orada biz bizi 1919’da dünya mazlumlarının lideri bir halk olarak gören diğer bütün halkları hayal kırıklığına uğrattık. Çünkü orada biz bu davaya sahip çıkmadık. Gazi’nin bu sözlerini orada o halka okumadık. Tam tersine batıya dönmemiz gerektiğini söyleyen bir konuşma yaptı bizim dışişleri bakanımız Fatih Rüstü Zorlu. Ve bu konuşma Atatürk’ü kendi önderleri gibi gören Cezayirli direnişçileri çok kırdı. Bu haklı davamızda Türkiye bize niye destek vermiyor diye ciddi hayal kırıklıklarına uğradılar. Çünkü, Gazi’nin 20’li yıllarda söylediği o sözleri unutmuyorlardı.
Peki Bandung’taki ruh neydi? Bandung ruhu denen şey Mustafa Kemal’in sözlerine uymuyor da mı biz buna sahip çıkmamıştık. Bandung’ta, Nisan 1955’te alınan kararlar şunlardı:
“Milletler birbirine saldırmayacaklardır
Karşılıklı hükümranlığa saygı gösterilecektir
Başkasının iç işlerine karışılmayacaktır
Karşılıklı anlaşmalarda avantajlar karşılıklı olacaktır ve barış içinde yaşamak esas sayılacaktır
Sömürgecilik uygulama şekli ne olursa olsun, mutlaka yer yüzünden kaldırılması gereken kötü bir şeydir.
Yeryüzü halklarının, yabancı sultası altına alınıp sömürülmesi hem insan haklarına, hem birleşmiş milletler ilkelerine aykırı davranışlardır.”
Bütün bunlar bizim İstiklal Savaşı’ndaki prensiplerimizdi. Biz bunları savunuyorduk ve ilk kez biz savunmuştuk. Bandung Konferansı’nda alınan kararların son iki maddesini 1922’nin Ocak ayında, Mustafa Kemal Paşa bakın nasıl söylemişti.
“Efendiler,
Harb i umumi den yalnız Rusya ve Türkiye’de ders alınmadı. Bütün insanlığın zihninde önemli izlenimler doğmuştur. Gerçi bu izlenimleri hisseden milletlerin başında hala mevcut müstebit beyinler istibdatlarını kuvvetleriyle yaşatmaya çalışıyorlar. Fakat bu baskı, ne kadar güçlü olursa olsun, bu büyük fikir hareketine karşı duramayacaktır. İnsanlığa yönelen fikir hareketi, er geç başarıya ulaşacaktır. Bütün mazlum milletler zalimleri bir gün mahf ve nabud edeceklerdir. ”
1960’ta Cezayirliler Fransızlara karşı yürüttükleri bağımsızlık savaşını hemen hemen kazanmışlardı. Fransız ordusu ayrılmak istemiyordu ve Cezayirlilere büyük eziyet çektiriyor zulüm yapıyordu. Neticede mazlum milletler, Bandung Konferansı’ndan sonra 3. Dünya Hareketini geliştirdiler. 3. Dünya Hareketi bir tarafta, Sovyetler birliği ve müttefikleri bir tarafta. İkisi beraber Dünyanın tarihinde ilk kez olarak Batı Avrupayı, yani emperyalizmi sıkıştırmışlardı. Öyle ki, Amerikayla Avrupa 1970 lere doğru ne yapacağını şaşırmıştı. Hatırlanacağı üzere o yıllarda OPEC’te petrol fiyatlarını yükseltme kararı almış, Avrupa’yı perişan etmişti. İşte bu yüzden mazlum milletler adına önemli bir yüzyıldır 20. Yüz yıl. Türkiye’deki politikacılar bu hareketlere ilgisiz kalmışlardır. Fakat Türk halkı ve Türkiye ilgisiz kalmamıştır. 1943 yılının Martında Türkiye’de çıkmakta olan Yürüyüş Dergisinde 20. Yüz yıla dair bir şiir yayınlanmıştır. O şiir Türkiye’nin katkısıdır. Bakın ne diyor :
— Uyumak şimdi,
uyanmak yüz yil sonra, sevgilim...
— Hayır,
kendi asrim beni korkutmuyor
ben kaçak değilim. Asrım sefil,
asrım yüz kızartıcı,
asrım cesur,
büyük
ve kahraman.
Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman.
Ben yirminci asırlıyım
ve bununla övünüyorum.
Bana yeter
yirminci asırda olduğum safta olmak
bizim tarafta olmak
ve dövüşmek yeni bir âlem için...
— Yüz yıl sonra, sevgilim...
— Hayır, her şeye rağmen daha evvel.
Ve ölen ve doğan
ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır
(benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem),
senin gözlerin gibi, Hatçem,
güneşli olacaktır...
Bu şiir İbrahim Sabri adıyla çıkmıştır. İbrahim Sabri de kim diyeceksiniz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nde, o tarihte şiirlerine imzasını bile atamayan bir şairdir: Nazım Hikmet…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.