- 1999 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE'DE MEYDANA GELEN TERÖR OLAYLARI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM
TERÖRİZM NEDİR?
Bir grup insanı (toplumu- halkı) devamlı korku içinde tutmak, bir fikri kabul ettirmek veya bir fikre yönlendirmek maksadıyla, sistemli olarak şiddet olaylarına başvurmaktır.
Bu eylemleri yapan kişilere terörist denmektedir.
Terörizm, sistemli bir faaliyettir, bir disiplin içinde uygulanır, bir teşkilatlanması ve hiyerarşisi vardır.
TÜRKİYE’DEKİ TERÖR ODAKLARI (genel bir sınıflandırmadır.)
1. Anayasal düzeni yıkarak sosyalist bir düzen kurmak için faaliyet gösteren gruplar.
2. Dine dayalı bir siyasal sistem kurmak için faaliyet gösteren gruplar.
3. Irkçılığa dayalı bir düzen kurmaya çalışan gruplar.
4. Türkiye’nin bölünmesi yönünde faaliyet gösteren gruplar.
Günümüzde, sağ ve sol terör örgütleri görevlerini tamamlamış görünmektedirler. Marjinalleşmişlerdir. Bir gün kullanılmak üzere askıya alınmışlardır.
Din esaslı terör, görünürde baskı altına alınmıştır. Ancak, yeraltı faaliyetleri, örgütlenmeleri sinsice devam etmekte ve gelecekte, demokratik ve laik Cumhuriyet için, bir tehdit olarak Türkiye’nin karşısında durmaktadır.
Bugün terör denildiği zaman akla PKK gelmektedir.
PKK TERÖR ÖRGÜTÜ
1978 (28 Kasım) yılında DİYARBAKIR/LİCE/FİS köyünde ilk toplantısını yaparak faaliyetine başlayan PKK, 1984 yılının 15 Ağustos günü Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla adını duyurmuş ve silahlı terör eylemlerine başlamıştır.
O günden bu güne kadar, 35.000 insanımızın yaşamını yitirmesine ve 300 milyar dolar (Türkiye’nin bugün ki borcuna eşit bir rakamdır) maddi kayba neden olan PKK terörü, artan bir şiddetle bugün de Türkiye’ye zarar vermeye devam etmektedir.
PKK terörünü anlayabilmek için öncelikle tarih boyunca TÜRK-KÜRK ilişkilerine bakmak gerekmektedir.
Türk-Kürt ilişkileri, çok uzun süre birlikte yaşamanın, iç içe geçerek zora dayanmayan bir benzeşmenin, gönüllü bütünleşmenin, ortak değerlere sahip olmanın tarihi gibidir. Bu bin yıllık bir beraberliktir.
Birlikte geçirilen bu süreç içinde zaman-zaman sürtüşmeler olmuştur. Bunlar doğal karşılanabilecek hususlardır. Bir evdeki iki kardeşin kavga etmesi gibi algılanabilir. Ancak bu beraberlik bölge zenginliklerine sahip olmak isteyenler tarafından yapılan tahrik ve kışkırtmalarla bozulmaya çalışılmaktadır
Günümüzde Kürtler, ağırlıklı olarak Türkiye, İran, Irak, Suriye toprakları üzerinde yaşamaktadırlar. Tarihleriyle ilgili olarak, tarihçiler ortak bir görüş içinde değillerdir. M.Ö. 1000 yıllarında Orta Asya’dan geldikleri, ya da halen bulundukları bölgenin yerleşik halkı olduklarını ileri süren görüşler vardır. Dili, Arapça, Farsça, Türkçe ve Latin kökenli dillerin etkisinde kalmıştır. Tüm Kürkler arasında ortak bir dil birliği yoktur. Alfabeleri bulundukları ülkeye göre değişiklik göstermektedir. Bugüne kadar bağımsız bir devlet kuramamışlar, bölgede kurulmuş olan devletlerin içinde varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Türklerle ilk karşılaşmaları ve kaynaşmaları XI. yüzyıl sonlarından itibaren olmuştur. Her iki kavim zaman içinde karışmışlar ve kaynaşmışlar, Türkleşen Kürt aşiretler veya Kürtleşen Türk aşiretleri olmuştur. Birbirlerine kız alıp vermişler zamanın devletleri içinde birlikte askerlik yapmışlardır.
Osmanlı döneminde özellikle I. Selim (Yavuz Sultan Selim) zamanında Sünni Osmanlıların, bölgede yaşayan alevi Türklere baskısı artmış, Osmanlı tarafından Türklere ağır vergiler konuş, Kürtlere ayrıcalıklar tanınmıştır. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferi sırasında 40.000 Türkü katlettiğini tarih kitapları yazmaktadır. Bu durumdan hoşnut olmayan Türkler, yine bir Türk devleti olan Safaviler’e Şah İsmail’in çağrısı üzerine, büyük gruplar halinde göç etmişlerdir. Bir kısım Türklerde Kürtlere sığınmış ve Türk kimliklerini saklamışlardır. Bu durum bölgedeki Türk nüfusun azalmasına, Kürt nüfusun çoğalmasına sebep olmuştur. O zaman böyle bir durum yaşanmasaydı, bugün bölgede Türk nüfus daha çok olacak ve Türkçe daha yaygın olacaktı. Neticede Türkler ve Kürtler uzun yıllar iç içe yaşamışlar, et ve tırnak gibi olmuşlardır.
Türklerle Kürtler arasındaki çatışmasız dönem II. Abdülhamit döneminde (1876 -1909) sona ermiştir. Abdülhamit, o dönemde Osmanlıya başkaldıran Ermenilere karşı kullanılmak üzere ’Hamidiye Alayları’ adı altında birlikler kurdu ve bu birliklere asker veren aşiret reislerine Paşalık, Kaymakamlık gibi resmi unvanlar verdi. Okuma yazma dahi bilmeyen bu kişiler sonraları devlete ve bölgedeki Türklere çok zarar vermişlerdir.
Türkiye’de yaşayan Kürtler; Ermeniler ya da Rumlar gibi değillerdir. XX. yüzyıl başlarında kışkırtılan bu iki halk, yaşadıkları yerleri terk ederek hamilerinin yanlarına gitmişlerdir. Ancak Kürtler tüm kışkırtmalara karşı yerlerini terk etmemişlerdir. Çünkü ne Türklerin ne de Kürtlerin gidecekleri başka bir yer yoktur. Birlikte yaşamaya devam etmişler ve halen de devam etmektedirler.
XIX. yüzyıla gelindiğinde İngilizler, Osmanlı topraklarında yaşayan Kürtlerle ilgilenmeye başlamışlardır. Bölgede esas amacı ticaret olan ’DOĞU HİNT ŞİRKETİ’nin şubesini açmışlardır. Bu şirketin amacı, bölgedeki serbest ticareti geliştirmek, yerel üreticiyi dünya pazarına açmak, refahı arttırmak olmalıyken, gayretleri bölge halkını Osmanlı’ya karşı kışkırtma yönünde olmuştur. 1829 yılında şirketin Londra’ya gönderdiği bir raporda ’Kürtler artık her an için Britanya İmparatorluğunun politikaları uğruna istenilen hedeflere yöneltilebilecek hale gelmişlerdir’ denmektedir. 1882 yılında verilen bir raporda ise, ’Eğer kuvvetli bir destek verilirse, Kürtler yaka silktikleri Osmanlı yönetimine karşı eyleme geçmeye hazır oldukları’ söyleniyordu.
Osmanlı yönetimine karşı ilk Kürt ayaklanması 1806 yılında Süleymaniye çevresinde yaşayan Balabanlar Aşireti tarafından yapılmıştır. Bu ayaklanma ile İngilizler iki yüzyıllık geçmiş olan Kürt politikalarını devreye sokmuşlardır.
1835 – 1837 yıllarındaki Revandüz ayaklanması ise tarihçiler tarafından ilk Kürt bağımsızlık hareketi olarak değerlendirilmektedir.
1840 yılındaki Bedirhan ayaklanması ise, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya özenen Şeyh Mehmet tarafından başlatılmış ancak kısa sürede bastırılmıştır.
XX. yüzyıl başlarında büyüklü küçüklü 23 ayaklanma olmuş, bunlardan çoğu Cumhuriyetin ilk yedi yılında çıkmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki bu ayaklanmaların sonuncusu, 1937 - 1938 yıllarındaki Dersim ayaklanmasıdır. Aslında bölgeyi kontrolleri altında tutan aşiret reislerinin Cumhuriyet otoritesine girmek istememeleri sebebiyle, bölge halkının kışkırtılmasıyla bir Kürt hareketine dönüştürülmüştür. Bu tarihten 46 yıl sonra, dış güçlerin himayesi altında 1984 yılında PKK harekete geçmiştir. Bu hareket bugün hala Türkiye’ye zarar vermeye devam etmektedir. Türkiye bugün örneği pek görülmeyen tehlikeli ve ilginç bir süreçten geçmektedir. Varlığı dış desteğe bağlı olan bölücü örgüt, Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün gençliğe hitabında dikkatleri çektiği ’gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içindeki yöneticilerin’ dolaylı ya da dolaysız destekleriyle eylemlerini sürdürmektedirler.
Terörist faaliyetleri anlayabilmek için, Dünyadaki siyasi gelişmelere de bakmak gerekmektedir. Özetle son yüzyıla bakarsak;
1914 – 1918 yıllarında I.Dünya Savaşı yapılmış, galip devletler; İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD dünyadaki çıkar alanlarını paylaşmışlardır. Bu harbin sonunda Osmanlı devleti yıkılmış, yıkılan Osmanlı toprakları üzerinde galip devletlerin çıkar mücadeleleri başlamıştır. Bu çıkar mücadelesine karşı Türk halkı, Mustafa Kemal’in önderliğinde kurtuluş mücadelesi vermiş, dünyada emsali görülmemiş bir direniş ve çaba ile TÜRKİYE CUMHURİYETİ kurulmuştur. Bu yeni Cumhuriyet üzerinde birçok oyunlar oynanmış ve oynanmaya devam edilmektedir. Osmanlının imzaladığı ’SEVR ANTLAŞMASI’’ nı yırtıp atan ve ’LOZAN ANTLAŞMASI’y la kurulan bu cumhuriyete batılı güçlerin kin ve husumeti asla bitmemiştir. Çünkü emellerini gerçekleştirememişlerdir. Bugün hala bu emellerini gerçekleştirme gayreti içindedirler. Dost zannettiğimiz, o tarihlerde galip devletler marifetiyle kurulan ve sadece kendi hak ve menfaatleri doğrultusunda kararlar alan ’MİLLETLER CEMİYETİ’ Türkiye’nin nasıl bölüneceği konusunda raporlar hazırlamıştır. Yine bu ’MİLLETLER CEMİYETİ’ marifetiyle MUSUL-KERKÜK bölgesini, sergiledikleri çeşitli oyunlarla, kendi kullanımlarında bırakmışlardır. Bu tarihlerde yoğunlaşan Kürt ayaklanmaları düşündürücü değil midir?
I. Dünya Savaşından sonra, kurulan düzenden payını alamayan veya bu payı az bulanlar II. Dünya Savaşını başlatmışlardır. Türkiye bu savaşa bütün tehdit ve zorlamalara karşı girmemiştir.
II. Dünya Savaşından sonra Dünya yeniden şekillenmiş, menfaat bölgeleri yeniden paylaşılmıştır. Bu savaşın galipleri ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya’nın başını çektiği devletler ’BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TEŞKİLATI’nı kurmuşlardır. Kendisi dahi demokrat olmayan bu kurum marifetiyle Dünyaya demokrasi, özgürlük, serbest ticaret, liberal ekonomi gibi kavramları benimsetmeye çalışmışlardır. Özellikle 1960 yıllarından itibaren gelişen olaylarda bu kavramların ve akımın etkisi büyük olmuştur.
II. Dünya savaşından sonra kurulan düzende İngiltere geri planda kalmış, ABD ön plana çıkmıştır. Bu dönem soğuk savaş dönemi olarak anılmaktadır. Bu dönemin sonunda Sovyetler Birliği dağılmış ve ABD’nin karşısında bir hasım kalmamıştır. ABD kendisine yeni bir hasım bulmalı ve bu hasmı göstererek kötüye giden ekonomisini düzeltmek için gayret sarf etmelidir. Hedef bulunmuştur. Kendi eliyle besleyip büyüttüğü ve kullandığı EL KAİDE ve genel anlamda İSLAMİ TERÖR.
Bugün, dünyadaki bilinen enerji kaynaklarının büyük bir kısmı Müslümanların yaşadığı bölge topraklarındadır. Ancak Müslümanların bunları koruyacak güçleri olmaması sebebiyle bu zenginliklerin ele geçirilmesi, gerekirse zor kullanılarak bunlara sahip olunması gerekmektedir. Nitekim zenginliklerini paylaşmak istemeyen Irak zorla işgal edilmiştir. Bölgedeki çatışma petrol ve bölge zenginliği içindir. Din bu çatışmanın maskesidir.
Dünyadaki İslami Terör bahane edilerek, İslam ülkeleri üzerindeki baskılar arttırılmaya başlanmış, buna da yeni bir kılıf bulunmuştur. ’BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’. Bu projeyle ülkeler demokratikleştirilecek ve serbest ekonomiye geçmeleri sağlanacaktır. Yani bölge ABD’nin güdümüne girecektir. Bu proje içinde örnek ülke olarak gösterilmeye çalışılan TÜRKİYE, bu platforma çekilmeye çalışılmakta ve PKK kartı da dahil olmak üzere her türlü baskı uygulanmaktadır. Bütün bu gelişmeler ışığında terör Türkiye’nin karşısında bir gerçek olarak durmaktadır.
Güçlü devletlerin bölge zenginliklerine sahip olabilmeleri için, kendi menfaatlerini temin edecek bir düzen kurmadan, TÜRKİYE’DE terör(şekil değiştirerek de olsa) bitmeyecektir diye düşünüyorum.
BEKİR GÜÇLÜER
.
YORUMLAR
Yazıyı büyük bir dikkatle okudum. Bahsedilen Kürt Hareketleri'ni çok incelemiştim. Osmanlı'nın son günlerinden Dersim isyanına kadar toplam olarak 46 Kürt Ayaklanması baş göstermiştir. Asıl olan, Dünyanın kimlerin elinde olduğunu ve ülkemizin ve insanlarımızın bu projenin neresinde olduğunu görebilmektir. Bunları görebildiğimiz zaman Türkiye üzerine oynanan sinsi oyunların asıl sebebini anlayacağız. Saygılarımla..
bekir güçlüer
Sayfamı ziyaretiniz, kıymetli değerlendirmeleriniz ve katkılarınız için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Sayın Güçlüer ; Selam .Edebiyat Defteri okurları arasına hoş geldiniz.Aramızda olmanızdan ,değerli fikirlerinizi bizimle paylaşmanızdan mutluluk duydum.
Terör konusundaki düşüncelerinizi dikkatle okudum.Tabi ki bu uluslar arası bir oyun.Tek bir sebebe dayandırılması mümkün olamaz.Ancak ,oyunun büyük aktörünü finalde çok güzel ifade etmişsiniz.Bu gerçeği toplum olarak farkettiğimiz takdirde çözüme de yaklaşabileceğimizi düşünüyor,bu çalışmanızı tebrik ediyor saygılar sunuyorum.
bekir güçlüer
Sayfamı ziyaretiniz ve yorumunuz için teşekkür ederim.
Elbette konu çok yönlü ve karmaşıkdır. Ben bu yazımda; olayların uluslararası bir boyutunun olduğuna ve bölge zenginliklerinin paylaşılmasının konunun can alıcı kısmını teşkil ettiğine, dikkat çekmek istedim. Bunu yaparkende, yazının fazlaca detaylara girmeden ve sıkılmadan okunabilir boyutta olmasına özen gösterdim.
Bence oyun, bir demokrasi veya bir etnik grubun hak elde etme meselesi değildir. Mesele hakim güçlerin böge zenginliklerine el koyarak kendi geleceklerini güven altına almak ve dünya hakimiyetlerini sürdürme arzularıdır.
Sagılarımı sunarım.
Yazı ilmi bir yazı niteliğine tam kavuşmamış. Deneme olarak da gayet iyi.
Yavuz S:Selim zamanı olaylar anlatılırken tarihi tespitlerin örneklendirilmemiş olması, yazının bu kısmında yanlış olduğu kanaati uyandırıyor.
Hükümetin hiyanet içinde olduğu fikrine hangi kanıtlarla vardınız?
Bu da yazınızı itici kılmış.
Diğer pek çok tespitiniz doğru. Final cümlesi de çok doğru.
Daha objektif baksanız harika bir yazı olabilirdi.
Saygılar.
bekir güçlüer
Sayfamı ziyaretiniz ve eleştiriniz için size teşekkür ederim.
Eleştirilerinizi dikkate alacağım.
Saygılarımı sunarım.