- 1780 Okunma
- 30 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Annenin Dramı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Sabiha Hanım kıyafetiniz çok güzel bugün. Eee..içindeki güzel olunca ne giyse yakışıyor.”
Sabiha Hanım başını pencereden çevirip kendisine iltifat eden iş arkadaşı Nesrin Hanım’a baktı. Ardından teşekkür niteliğinde hafifçe tebessüm etti. Sonra başını yeniden işyerinin penceresinden gözüken okula çevirdi. Bahçedeki öğrencilere baktı. Oldukça düşünceliydi. Son günlerde içinde oğluyla ilgili derin kaygılar yaşıyordu. Şuan on altı yaşında olan oğlu Hayrettin’de son zamanlarda garip tavırlar oluşmaya başlamıştı. Evde, okulda her zaman neşeli olan, arkadaşlarıyla her türlü sosyal faaliyete katılan oğlu bütün bu yaşam biçimini bir kenara bırakmış, sanki inzivaya çekilmişti. Her şeye karşı ilgisizdi. Eskiden idealleriyle ilgili sürekli araştırma yaparken şimdi o konulardaki hırsını da bırakmıştı. Okuldan geldiği zaman hemen odasına çekilip perdeleri kapatıyor, saatlerce öyle kalıyordu.
Bugün işyerinden izin almış, oğlunu zorla da olsa psikoloğa götürmeye ikna etmişti. Doktor bir süre Hayrettin’le konuştu. O’na sorular sordu. Sonra kendisine kapıda beklemesini söyleyerek Sabiha Hanım’la baş başa konuşmaya başladı. O’na, ailesinde psikolojik rahatsızlığı olan kimse olup olmadığını sordu. Sabiha Hanım bir süre düşündü... Evet, yıllarca önce ayrıldığı eşinin abisi şizofreni hastasıydı.
Doktor konuşmasının sonunda Sabiha Hanım’a biraz yüzünü ekşiterek baktı ve ekledi;
“Şu an gördüğüm kadarıyla oğlunuzda şizofreni belirtileri gözüküyor. Şizofrenin birçok çeşidi var. Oğlunuzu sürekli takip edelim olur mu?”
Şizofreni lafını duyduğunda Sabiha Hanım adeta yıkıldı. Gözyaşlarına hakim olamadı. Oğlu onun her şeyiydi. Yapacak bir sürü güzel hayalleri vardı onunla. O şizofreni olamazdı ki..asla olamazdı. Neden olsundu! Doktorun gözlerine yardım ister gözlerle baktı;
“Hocam emin misiniz?” Hani bu yaşlardaki geçici ruhsal sıkıntılar olmasın, yada ne bileyim buluğ çağı?
Doktor, kendisinden olumlu bir şeyler söylemesini bekleyen Sabiha Hanım’a bu kez üzülerek baktı,
“Ne yazık ki belirtiler bu hastalığı işaret ediyor. Ama o kadar çaresiz değilsiniz. Bu hastalığın bir sürü tedavi yöntemi var.”
Altı yıl sonra..
“Anne beni gene o adamlar takip ediyor! Öldüreceğim onları”
Sabiha Hanım acı içinde oğluna baktı. Oğlunun altı yıl içinde hastalığı iyice artmıştı. Sürekli birilerinin kendini izlediğini söylüyordu. Etrafındaki insanların kendisini öldüreceği kaygısını taşıyordu. Odasında, balkonda, banyoda kendi kendine konuşuyordu. Oğlunu artık kontrol edemez hale gelmişti. Gün boyu bir sürü sigara içiyordu. Ahlaki değerlerini tamamen kaybetmişti. Kendisinden zorla para alıyor, hayat kadınlarıyla, dönmelerle beraber oluyordu. Eğer para vermezse kendini dövmeye kalkıyor, hatta “bana para vermesen seni öldürürüm” diye tehdit ediyordu. Ama bazen de bu yaptıklarını unutup “Canım annem, seni çok üzüyorum” diyor boynuna sıkıca sarılıp saatlerce öyle kalıyordu. Çaresizdi Artık. Bazen oğlunu bir Akıl ve ruh hastalıkları hastanesine yatırmayı düşünüyor, fakat ona kıyamıyordu. O biricik oğluydu. Öyle bir hastanede bir sürü akıl hastasının içinde olmasına tahammül edemezdi. Oğlu için işini de bırakmıştı. Altı yıl içinde çektiği çilelerden dolayı saçları neredeyse bembeyaz olmuştu. Bugüne kadar gitmediği doktor kalmamıştı artık. Trankilizan ilaçlar, psikoterepi, elektro şok, insülin yüklemesi bütün yöntemleri denemişler ama oğlu eski sağlığına geri dönememişti. Bütün bunlar için o kadar çok para harcamıştı ki geçen hafta elindeki tek varlığı olan evini satmak zorunda kalmıştı. Şimdi kendi ve oğlu için günlerdir kiralık bir ev arıyordu. Ve bu sabah oturduğu evin karşısında bir daire boşalmıştı. Hemen camdaki kiralık yazısının altındaki numarayı alıp aradı;
“Alo! İyi günler. Ben kiralık ev için aradım.” Sabiha Hanım, evin sahibi olan yaşlı adamla bir süre konuştu. Ona aslında yabancı olmadıklarını, komşu olduklarını, kendilerinin de birkaç blok yandaki apartmanda oturduklarını söyledi. Sonra da kirada anlaşarak telefonu kapattı. Şimdi çok mutluydu. Evini satmıştı, bu para sayesinde oğlunu tedavi ettirmeye devam da edebilirdi. Hem şimdi küçük de olda bir ev kiralamıştı. Mutluluktan gözleri yaşardı. O heyecanla eşyaları toplamaya koyuldu.
Yaşlı adam telefonu kapattı. Yüzünde memnuniyet vardı. Kendisine merakla bakan karısı ve gelinine,
“Hadi hayırlı olsun bakalım, evi kiraya verdik. Zaten yabancı değillermiş. Bizim şu yan sitede oturuyorlarmış.”dedi.
Meraklanmışlardı yaşlı adamın hanımı ve gelini. “Hangi yan sitede? Nasılmış, kimmiş bunlar? Diye sordular” Ve aldıkları cevap karşısında da yüzleri dehşete düşmüş gibi bir hal aldı.
“Ya baba!” dedi gelini tepkili bir şekilde. “Senin bahsettiği kadının oğlu delinin biri. Hiç onlara ev verilir mi?
Akşama doğru Sabiha Hanım valizlerin çoğunu doldurup kapatmıştı. Aldığı ilaçlardan dolayı uyuşukda olsa Hayrettin’de ona yardım ediyordu. O sırada telefon çaldı. Sabiha Hanım merakla ahizeyi eline alıp, kulağına götürdü. Telefonun karşı tarafında konuşan kişi tutacağı evin sahibi olan yaşlı adamdı,
“Kızım kusura bakma! Biz evi sana veremeyeceğiz! Satmaya karar verdik.”
Sabiha Hanım ahizeyi yavaşça yerine bıraktı. Kahrından omuzları aşağı sarktı. Her şey ters gidiyordu artık. Ve evi şimdi oğlundan dolayı vermediklerini de çok iyi biliyordu. Valizin fermuarını çekmeye çalışanan oğlu Hayrettin’e baktı. Onun hastalığından dolayı bütün dünyası alt üst olmuştu. İşini bırakmıştı… evini satmıştı... Bir zamanlar herkesin dilinde olan güzelliği, gitmiş şimdi bir hayalet gibi olmuştu. Yeniden evlenmemişti de.. Bütün hayatını oğluna göre değiştirmişti. Son zamanlarda yaşamı daha da kabusa dönmüştü. Oğlu artık ilaçlarını “ben deli değilim” diye içmiyordu. Ama bu zorluklardan dolayı bir gün olsun yılmamıştı. Hayrettin’i için canını bile verirdi. Gidip oğlunun yanına çömeldi, kendisine gülümseyerek bakan oğluna delice sarıldı. Hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Hayrettin annesine baktı. Yüzü asıldı. Elleri titriyordu. Titreyen elleriyle annesinin yüzünü tuttu.
“Anne benim yüzümden ağlıyorsun değil mi? Ben deliyim diye? “
Hayır dedi Sabiha Hanım gözyaşları içinde. “Sen deli değilsin oğlum. Değilsin…”
“Peki” dedi Hayrettin hafif kızgınca “Ben deli değilsem neden apartmandaki çocuklar beni görünce “üşütük geliyor” diye kaçıyorlar. Neden evimize hiç misafir gelmiyor. Neden beni kimsenin evine götürmüyorsun?” Sabiha Hanım oğlunun bu söylediklerine cevap veremedi. Oğlu haklıydı. O’nun kontrol dışı hareketlerinden dolayı ne komşuları ne akrabaları evine adım atmıyorlardı. Kendilerine gelmeleri için davet de etmiyorlardı.Anne, oğul adeta dışlanmışlardı.
Sabiha Hanım en sonunda oğluyla daha rahat yaşayabileceğini düşünüp apartman yerine küçük, eski bir müstakil eve taşınmıştı. Yirmi dört saati oğluyla geçiyordu. Onu artık bir dakika bile yalnız bırakmaya korkuyordu. Son zamanlarda sağlığı iyice bozulmuştu. Geçenlerde, “anne sen benim için çok üzülüyorsun” deyip bileklerini kesmeye bile kalkmıştı. Oğlu bazen sakin sakin duruyor, bazen bir anda ayağa kalkarak evde hızlı hızlı yürüyor, bağırıyor, küfürler ediyor, duvarlarla konuşuyordu.
Akşam üstü annesi yemek yaparken, Hayrettin sessizce mutfak kapısına doğru yaklaştı. Gizlice ona baktı. Annesinin yemeklere ilaç katıp katmadığını kontrol etti. Evet annesi gene cebinden çıkardığı sakinleştirici ilacı pilavın içine döküyordu. Hışımla içeri girdi! Annesinin elinden ilacı alıp fırlattı. Annesine küfürler etmeye başladı. Sabiha Hanım yalvararak onu teskin etmeye çalıştı.
Gecenin ilerleyen saatleriydi Sabiha Hanım az önce uyumuştu. Hayrettin’se odasına çekilmiş. sigara üzerine sigara içiyordu. Annesine hala çok öfkeliydi.. Kendisine zorla o ilaçları içirmeye çalışıyordu. Belki de onun yüzünden böyle hastaydı. Hem parada vermiyordu artık. O an kulağına gelen bir ses “anneni öldür kurtul” dedi. Gözleri parladı! Kendinden geçmişçesine mutfağa yöneldi. Çekmeceyi açıp bir şey aldı. Aldığı keskin metal eve giren sokak lambasının ışığında parladı. Dişlerini sıkarak uyumakta olan annesinin odasına yöneldi. Kapıyı açıp yatağına yaklaştı. “Hadi hemen öldür. O Şeytan” dedi yine o ses. Birkaç saniye sonra “hoşça kal anne.”diye bir ses daha duydu. Bu son ses yüreğinin sesiydi.
Sabah olduğunda, Sabiha Hanım feryat figan ağlıyordu. “Neden…. Neden yaptın oğlum” diyordu bileklerini keserek hayatına son veren oğluna..
YORUMLAR
Kaliteli yazılar okumak için ne yapmalıyız?
Bel ki de sitede her gün yazmak yerine haftada bir yazmalıyız.
Seçici olmalıyız yazarken.
Tamam bir davamız, amacımız olabilir ama çeşitli konularda yazmalıyız.
Yönlendirme yapacağım diye hakaret etmemeliyiz.
Güzel öyküler yazmalıyız bunun gibi.
Güzel masallar ve şöyleşiler de yazmalıyız.
Önemsiz olabilir ama gözümüze batanı yazmalıyız.
Kafaların içine bakmak ve örümceğinden tiksinmek yerine kendi parlak zekamızı ıspatlamalıyız.
Niyet okuyuculuğundan vaz geçmeliyiz.
Kulları davalarından ziyade; Yaradandan dolayı sevip takdir etmeliyiz.
Veballi işlerden uzak durmalıyız.
Ve kötü niyeti sezmeliyiz.
Bu yazıyı çok beğendim. Yazarını ve sanatını kutlarım.
Tekrar okumaya değer yazıların başında.
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
selam güzel insan yazınızı aglıyarak okudum güne gelmeyi çoktan haketmişiniz tebriklerimi sunarım güller diyarından selamlar
Mustafa Sakarya
Tebrik ederim . Hüzünle okudum. Toplumumuzda var olan kayıp hayatlardan bir örnek daha. Ne denebilir ki, güne yakışan bir yazıydı.
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde on beşini özürlüler oluşturuyormuş..Toplumumuzun belkide görülmeyen en büyük dramı...
Ya da görülmek istenmeyen bir dram..Üstelik yetmezmiş gibi özürlülerle dalga geçmek için üretilen sözlerimizle hayli iyi sayılırız..Kör, topal, sağır vs..
Dünyanın hangi toplumunda bunlar yapılıyor acaba onuda merak ediyorum..
Unutulan bir gerçekte bir gün hepimiz çok basit bir trafik kazasında aynı duruma düşebiliriz....
Konu ve öykü için teşekkür ederim..
Saygımla, selamlar..
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
bir değil hatta bilmediğimz başka dertleri olsa da aynı acı içinde yalnız babasız kıranan analar...Allah onlara yardım babalara da vicdan versin diyor yürekli duyarlı yüreğinizi kutluyorum...sürükleyen duru bir anlatımdı okuduğum..
Mustafa Sakarya
hayatın o kadar gerçek yüzü ki çok karşılaştık bu rahatsızlığı yaşayan kişilerle ,bir çoğunda kişilik bölünmesi var ,bazılarında kronik vakalar tablolar var ,dikkatli ve zamanında müdahale edilmediği zaman çok depresif sonuçlarla karşımıza başka şekillerde ,sonuçlarda çıkıyorlar.hakikaten çok zor bir durum,bazılarında tablolar hafif olabiliyor ve takibi kolay olabiliyor ,bazı aileler ise olayın farkında bile değiller ,ve pat diye karşılarında bölünmüş kişilikler görebiliyorlar.İnsanın bendeni nasıl rahatsızsa ,ruhu da rahatsız olabiliyor ,onlara sahip çıkmamız gerekiyor hiç dışlamadan ,bizden ve içimizdekiler gibi..
saygımla
Mustafa Sakarya
1- Basit olan
2- Heberfrenik
3-Katatonik
4-Paraonit
Hepsi de şizofreni hastalığının hastadaki etkisyle alakalı, kimileri bu rahatsızlığı hafif, toplum içersinde bir şekilde kendini idame ettirecek kadar geçirirken , kimileri mutlak surette göz altında kalacak kadar ağır geçiriyor. Erken yaşlarda teşhiz tedavi açısından fayda veriyor.
Katkı sağlayan yorumunuz için çok teşekkür ederim.
işte solan hayatlar , içimizden birileri..içim burkularak okudum,
kutluyorum günün yazısını ve yazarını,
sevgilerimle..
Mustafa Sakarya
Bırakalım kutlamayı gerçek yorumlar yapalım,çünkü bu yazı ne bir masal ne de söz gelişi bir hikaye!
Sabiha Hanım ve oğlu Hayrettinler şu anda aramızda dolaşıyor,üstelik öyle çaresizler ki çoğu SSK emeklisi değiller,herhangi bir gelirleri yok.Oğlu (kızı)deli diye kimse onlara ev vermiyor.Onlarda haklı en küçük bir ihmalkârlıkta evleri yanabilir.Onlar da yıllarca para biriktirip ev sahibi olabilmiş insanlar!
Eee şimdi suçlu kim Sabiha Hanım mı,Hayrettin mi,ev sahibi mi?
Bütün dünyada bu durumda insanlara Devlet yardım ederken hani bizim insanımıza yardım?
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Güne ağırlıklı bir konuyu işleyen öykü yakışmış.
Yazarı da seçici kurulu da kutlarım.
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
offf aff afff Allahim..kimseleri bu duruma dü$ürme yarabbim..aminn.cok aci bir hikaya okudu hüzünle dolan gözlerim..tabiat bozulunca ne yaparsaniz yapin eskisi gibi asla olmuyor..vakdi zamaninda yardim elleri uzansaydi belki bu durumlar böyle olmayacakdi..ruhaniyetde cökü$ ba$layinca hicbir$eyin ne anlami nede tarifi kaliyor..Cok zor cokk bu hallerdeki insanlarin hayatlari..e$imin alman arkada$ida ayni böyle..tavandan üst kom$u gaz salyior evime beni zehirleyecek diyorda ba$ka bir$ey demiyor..Arkada$lar bu hallere insanlar birazda yanlizlikdan vede ilgisizlikden geliyor..tekba$ina dört duvar arasinda harcanan günlerin hesabini yanlizlik canavariyla kanka olanlardan ba$ka kimse bilemez..saygialr vede selamlar..yüreginizin sesine kuvvet gelsin:))
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
İçimizden biriydi sadece Sabiha Hanım. Böyle çaresiz anne çok var etrafımızda. Malesef onlara destek olacağımız yerde bir çoğumuz köstek olmaya devam edip, böyle çocukları dışlıyoruz. Yazınız içimi acıttı sevgili kardeşim. Tebriklerim günün yazarına.
Sevgi ve saygımla...
Mustafa Sakarya
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim Emine Hanım.
Ne kadar hüzünlü bile olsa, maalesef hayatın gerçeklerinden bir kesit . Maalesaef anlatmak zorundayız, sonunun ölümle bitmesi sevimsiz bile gelse, bu ve benzeri tüm yaşanmışlıkları. Bu anlamda benden de tebrikler Mustafa bey.
Mustafa Sakarya
imtihan dünyası işte...
hayat acıdır bazan ve hüzündür daha çok...
saygı ve duamla inş...
Mustafa Sakarya
:((...Hayatın acı ama gerçek yüzü..Fazla söze hacet yok..!
Tebrik ederim..Puanım.birsıfır
Mustafa Sakarya
Hazin bir son! Ne desek boşuna! Böyle trajik olaylar ne yazık ki olabiliyor.
Usta kalemin yazdığı bu sefer içimi burktu ama takdir de ettim.Profesyonel bir yazar,her şeyi yazmalı bence,değil mi?
Sevgilerim çokça Mustafa'cığım...
Selamlar...
Mustafa Sakarya
Oğlum benden evvel okumuş yazınızı.
Baba çok güzel bir yazı okudum diye bana senin yazını özetledi .
Hakikaten çok güzelmiş.
Yoruma ne gerek. Çok çok güzel demek yetecek.
10 Numara. Selamlar.
Mustafa Sakarya
Acı bir son. Çok hüzünlüydü ama bunun yanında, yaşayan ve belki de rahatsızlığının farkında olmayan o kadar bu tür hasta var ki. Maalesef , toplumun, ruh sağlığı hasta kişilere bakışı aynı hikayenizdeki gibi. İnsanların başı ağrısa doktora gider. Fkat, bu tür hastalıklarda ise doktora gitmeye çekinir. Neden ? Toplum baskısı yüzünden. İşte bu yüzden de, tedavi edilecek durumda olan hastalar için çok geç kalınmıştır. Özellikle final çok etkileyiciydiç Tebrikler can arkadaşım.
Mustafa Sakarya
Çok etkilendiğim bir yazı, Rabbim hiç kimseyi böyle dertle sınamasın.
Akıcı anlatımınız okuyanın üzerinde etki bırakıyor, tebrikler.
Mustafa Sakarya
Allah'ım böyle durumda olanlara ne olur yardım et.. Okurken çok üzüldüm. Ne kadar zordur kimbilir.. Hüzünlü bir öyküydü ama anlatmamış sanki resmetmişsiniz Mustafa Bey.. Kaleminiz daim olsun. İyi ki yazıyorsunuz. Tebrikler.Saygılarımı sunuyorum.
Mustafa Sakarya
Yazınıda da belirttiğiniz gibi; bu hastalık ergenlik döneminde ortaya çıkıyor. Çok yakın bir arkadaşımın oğlu da aynı hastalıkla mücadele ettiği için yazınız beni daha bir derinden etkiledi. Pırıl pırıl çocuklarıyla mutlu bir aileydiler. Çocuk, zaman zaman kimseyi istemiyor. Sadece annesi ile olabiliyor. O zamanlarda, anne-oğul, inzivaya çekiliyorlar. Allah kimseye vermesin. Hiç bir kulunu evladı ile terbiye etmesin. Saygılar.